Sanat ve spor
Sanat ve sporun engellilerin sosyal hayata katılmalarında önemli katkısı var şüphesiz. Sporda engelli kardeşlerimizin aldığı ulusal ve uluslararası ödüllere artık alışmış durumdayız. Bu alanda tek sorun, spor kulüplerinin finansal sorunlarının giderilmesi ve engellilerin yurt genelinde sportif faaliyetlere erişiminin kolaylaştırılması konusunda ciddi ve samimi bir çabanın olmayışıdır.
Sanat konusunda gelince. Hep denir ya karanlık ancak sanatla aydınlatılır diye, ben buna çok inanıyorum. Sanatın hem kişiyi hem toplumları rehabilite edebilme yeteneğine çok inanıyorum. Sanatın birçok dalında da engellilerin çok iyi işler çıkardığına şahit oluyoruz. Dansçı Mehmet Arık hemen aklıma gelen bir örnek. Mehmet Arık 45 yaşında ortopedik engelli bir kardeşimiz. Tekerlekli sandalyesinin üzerinde 20 yılı aşkın bir süre basketbol oynadıktan sonra, içindeki dansçıyı keşfediyor ve tekerlekli sandalye dansına yöneliyor. İzmir Devlet Opera ve Bale sanatçısı Banu Dağcıoğlu Türkeli önderliğinde İzmir Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle başlatılan tekerlekli sandalye dans projesinde dansçı olarak yer alıyor. Bu alanda da o kadar başarılı oluyor ki Londra’da gerçekleştirilen Tekerlekli Sandalye Tango Projesi kapsamında Arjantinli bir tango sanatçısıyla sahne alarak göğsümüzü kabartıyor. Mehmet Arık’ın dansından aldığımız zevkle birlikte bütün engelliler için muhteşem bir rol model olarak ortaya koyduğu bu çalışma ve üretme azmini ayakta alkışlıyorum. Su sözlerini de ayrıca çok önemli buluyorum: “Tekerlekli sandalyeyle bir ileri bir geri gitmiyoruz, dans ediyoruz. Bu, bakış açısını değiştiriyor. Bu anlamda tabuları yıktığımızı düşünüyorum. Engelli çocukları olan aileler, inanılmaz mutlu oluyorlar. Çocukları için de bir umut ışığı olarak görüyorlar. En çok mutlu olduğumuz şey, ‘çok güzel dans ediyorsunuz’ demeleri. Ajitasyon kısmıyla ilgilenmiyoruz.”
ÖĞRETMEN VE KÜFÜR
Geçtiğimiz hafta basında iki haber yer aldı. İlki İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği Başkanı Sedef Erken’in sosyal medya hesabından paylaştığı bir video ile yayıldı. Videoda, otizmli bir çocuğa öğretmeninin yaptığı kötü muamele görülüyor. Kaynaştırma sınıfında öğretmen otizmli bir çocuğa kızmış, bağırıp duruyor: “Nedir bu ya? Yedi bitirdi beni lanet olsun. Yeter. Utanmaz bir de. Tükürme terbiyesizliğini biliyorsun ama. Git başımdan, hasta mıdır nedir ya. Bu çocuğu alın başımdan ya da ben gideyim. Bakar mısın şuna. Çocuk değil bu. Çocuk böyle olmaz. Cehennem azabı çektiriyor bu çocuk bana”. Ardından çocuğun çantasını masanın üstünden alıp yere fırlatıyor. Çocuk, öğretmenin böyle bağırıp durmasına şaşırmış gibi öğretmenin peşinden ayrılmıyor. Alışık olmadığı bir durumu anlamaya çalışır gibi bir hali var. Ama öğretmen başka bir alemde. Çocuk için cehennem azabı çektiriyor derken kendisinin nasıl bir cehennem zebanisine dönüştüğünün farkında değil. Okulları cehenneme çeviren bu türden öğretmenler nasıl yetişiyor, nasıl bir eğitim sürecinden geçiyor da bu hale geliyorlar anlamak mümkün değil. O kadar da çoklar ki...
Diğer-bu kez eğlenceli-bir haber, Sivas’tan geldi: İlhan Biçer konuşma ve işitme engelli bir taraftar. Süper Lig’in 14’üncü haftasında BtcTurk Yeni Malatyaspor ile Demir Grup Sivasspor arasındaki karşılaşmada kendisinin de bulunduğu tribün bloğundan küfürlü tezahürat gelince burada bulunan herkesle beraber o da cezalandırılmış ve kartı iptal edilmiş. Biçer’in, oğlu aracılığıyla ilettiği savunması çok hoş: “Ben küfür edemem ki”. Olayın sonu tatlıya bağlanmış tabii ve arkadaşımızın kartı iade edilmiş. En etkin, iklim aktivisti 16 yaşındaki otizmli Greta Thunberg, engelini engel olarak değil kendisine müthiş bir konsantrasyon kabiliyeti veren bir süper güç olarak tarif etmiş. Bu açıdan bakınca İlhan Biçer kardeşimizin konuşamama engeli de onun süper gücü olmasın? Zira bugünlerde küfür etmemek o kadar zor ki...