22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sanata ulaşmak nasıl engellenir?

Seyit Yöre

Seyit Yöre

Gazete Yazarı

A+ A-

24 Temmuz 2021 tarihli Aydınlık Gazetesi'ndeki "Sanat hayatı nedir?" başlıklı yazımda, sanatçıların yanı sıra, sanat dallarının alıcılarının da bir sanat hayatı olduğundan bahsetmiştim. Burada bahsettiğimiz tabii ki popüler olanın dışında "ciddi sanat"tır. Günümüzde canlı, kayıtlı, dijital ortamlarda sanat dallarına ulaşmak kolay gibi görünse de tüm sanatsal etkinliklerden haberdar olmak ve bunlara ulaşmak her zaman herkes için mümkün olmamaktadır. Çünkü, bunun bazı olumsuz nedenleri vardır. Temelde İstanbul, tarihsel olarak tüm sanat dalları açısından bir merkez olmuştur. Ancak günümüzdeki tüm imkânlara rağmen, her sanatçı ve sanat uygulayıcısı etkinliklerini sunabilecek yer ve duyurabilecek basın yayın organı bulamamaktadır. Çünkü, özellikle İstanbul'daki tüm belediyelerde her dönemde belirli ilişkilerle sadece belirli ve çoğunlukla aynı sanat insanlarına etkinlik imkânı verilmektedir. Yani belediyelere başvuran kendini kanıtlamış herhangi bir sanat insanına yer verilmemekte, dolayısıyla tüm sanat etkinliklerinin daha geniş kitlelere ulaşması da sanat insanları da engellenmektedir.

SANATÇILAR AYRIMCILIĞI YAŞIYOR

Belediyeler dışında, yıllardır kültür sanat işleri yapan bankalar, diğer özel sektör kurumları, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yunus Emre Enstitüsü gibi devlet kurumlarının yaklaşımları da sadece belirli sanat insanlarına yer verme üzerinedir. Tüm sanat insanlarının etkinliklerini topluma ulaştırma açısından kamusal görevi olan kurumların yanı sıra, aslında aynı görevi olan tüm basın yayın kuruluşlarında da sanat insanlarına yönelik ayrımcılıklar vardır. Bütün bu sayılan kurumların sanat insanı tercihleri, ciddi sanat içinde de sadece çok tanınmış, popüler olanlar ile siyasi, dinsel, ideolojik ve benzeri ilişkiler içinde olanlardır. Bu ayrımcılıklar, sadece dışarıdan gözlemlerim değildir. Çok yönlü akademik bir sanat insanı olarak hem ben hem de yakından tanıdığım ve tanımadığım birçok sanat insanı bu olumsuzluğu yaşamaktadır.

ÇEŞİTLİLİĞE TARAFSIZCA YER VERİLMELİ

Sanatla ilgili kurum ve sektörseniz, o zaman mümkün olduğunca çok sanat etkinliği çeşitliliğiyle de tarafsızca ilgilenmek zorundasınız. Burada, dışarıdan bakışla söyleyebilirim ki Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal gibi, basın yayın sektöründeki az sayıda kurum, mümkün olduğunca çok sanat insanına yer vermeye çalışmaktadır. Takip edenler de bunu görebilecektir. Çok özgün sanat üretimi ve etkinliği yapsa da beklenilen popülerlikte ve ilişkilerde olmayan sanat insanlarına karşı bu ayrımcılık, bu insanların sanattan uzaklaşmasına sebep olabilmektedir. Her sanat insanı "ben de varım" diye çığırtkanlık yapamayacağından ve beklenilen popülerlik ve ilişkilerde olamayacağından, aslolan hedef, bu ayrımcılığın ortadan kalkması, saydığım kurumlarca mümkün olduğunca çok sanat insanına ve etkinliğine yer verilmesi ve toplumun da sanat çeşitliliğine erişiminin engellenmemesidir.

YETKİLİLER 'ULAŞILAMAZ' DURUMDA

Bu ayrımcılığın bir diğer yönü de yine neye göre seçildiği belli olmayıp sanat etkinliklerine davet edilen sanat insanlarıdır. Tabii ki yüzlerce sanatçı bir etkinliğe davetli olarak çağrılamayabilir, ancak yine de bu durum ayrımcılığın olmadığını göstermez. Yani işinizde ne kadar iyi olsanız da hem kendi sanat etkinliğinizle hem de diğer etkinliklerde yer almanızla ilgili olumsuz ayrımcılık yaşayabilirsiniz. Bu olumsuzluk Türkiye'de bütün işlerde genel bir sorun iken aslında sanatta da farklı değildir. Çünkü bahsettiğim kurumlardaki herhangi bir sanat biriminin müdürü bile neredeyse ulaşılmaz durumdadır.

Bunların yanı sıra, sanatçıların kendi arasında da bu ayrımcılık söz konusudur. Örneğin, Devlet Opera ve Balesi'nde bir opera solisti, birlikte konser vermek için bir devlet senfoni orkestrasına başvurduğunda, ya hiç cevap alamıyor ya da gerekçesiz olarak olumsuz cevap alıyor. Çünkü o orkestraların yönetimlerince başvuran sanatçı çok yakından tanıdıkları biri değilse, doğrudan reddedilebiliyor. Bunları, çabalayıp özgün bir repertuvar hazırlayıp reddedilen arkadaşlarımda doğrudan görüyorum.

AYRIMCILIĞA KARŞI SORUMLULUK GEREKİYOR

Özellikle kamusal sorumluluğu olan kurumların ve sanat birimlerinin taraflı uygulamalarla ayrımcılık yapması, bir sorundur ve sanat çeşitliliğini topluma ulaştırma konusunda sorumsuzluktur. Özetle sanata ve sanat insanlarına dair bu ayrımcılık konusunda, hiç kimsenin birbirinden farkı olmadığı açıktır. Ancak bu olumsuz yaklaşımın sonlanması ve ilgili herkesin, kendi küçük dünyalarından çıkıp toplum ve sanat adına sorumluluğunu yerine getirmesi gerekmektedir. Yani sanatın sürdürülebilirliliği ve çeşitliliği engellenmemelidir. Diğer türlü yaptıkları her işi muhteşemmiş gibi sunup arka planda bu ayrımcılıkları yapmaları, samimiyetsizliktir. Yazıda bahsettiğim her kurum, net kriterlerle her sanat insanına imkân sunmalıdır. Samimiyetle "sanata evet" diyorlarsa, sanat çeşitliliğini ayrıcalıksız, ayrımsız sunmalıdırlar. Umarım bu yazı bir farkındalık yaratır.