Sandık meselesi ve çoban ateşi...
Bu ülkedeki adalet anlayışı oldukça ilginç bir hâl aldı:
Bir kişi solo olarak “Diktatör” diyorsa yargılanıp cezaevine giriyor...
On bin kişi, “diktatör”den daha ağırını koro halinde söylüyorsa, bu “özgürlük” oluyor...
Nedeni belli:
O kadar adamı nerede yargılayıp, hangi cezaevine tıkacaksın?
***
Aynı şey “fiil” içeren suçlar için de geçerli:
Örneğin bir çocuk gaz maskesi taktığı için örgüt üyesi olmak suçundan tutuklanıyor.
Ama yüzlerce kişi tek tip kıyafet giyip ellerinde silahla yol kestiğinde, hatta bu Cumhuriyet’in savcısına kimlik sorduğunda görmezden geliniyor...
Bunun da nedeni belli:
“Aman açılım süreci zarar görmesin...”
***
Bu ülkede Kalaşnikoflu adama kimse dokunamıyor ama polis kurşunuyla öldürülen 14 yaşındaki Berkin, sapanlı bir fotoğrafı internete düştü diye “terörist” ilan ediliyor... Hem de bu ülkenin önce Başbakanı sonra Cumhurbaşkanı olan kişi tarafından!
***
Ayakkabı kutularındaki paralarla yakalananlar “ticaretlerine” aynen devam edebilirken; marketten ekmek çalan çocuk cezaevinde...
***
Otellerde icra-i sanat eyleyen hayat kadınları ikide bir polis baskınına uğruyor; milletvekillerinin tarikat sitelerindeki garsoniyerlerine bakan yok...
***
Cumhurbaşkanı, “Başbakanken ofisime böcek koyup beni izlediler, dinlediler” diyor; ortalık karışıyor... Onlarca polis tutuklanıyor... Şimdi kendisinin sarayına hepimizi, istediği her yerde izleyebilmesi veya dinleyebilmesi için milyonlarca dolarlık “dinleme merkezi” kuruluyor; kimsenin “gık”ı çıkmıyor...
***
Yeni Şafak, Sabah, Star gibi zırvaları okuyan işadamlarının şirketlerine teşvik üstüne teşvik verilirken; Sözcü, Yurt, Aydınlık okuyup Ulusal Kanal izleyenlerin şirketlerindeki personel, müfettiş istilasından çalışacak masa bulamıyor!
***
Önümüzde üç ay kaldı dostlar...
Haziran seçimlerinden sonra dört yıl boyunca bir daha sandık falan yok...
Eğer “sandık” sizin için hâlâ umutsa...
“Bir ülkenin bütün sorunları sandıkta çözülmeli” diyenlerdenseniz...
Aktif görev alın ve iktidara gelmesini istediğiniz parti için bizzat çalışın...
***
Peki; ben “sandığa” inanıyor muyum hâlâ?
Yukarıda sadece binde birini sıraladığım adaletsizlikler, haksızlıklar; bize “sandıkla” gelmedi mi?
Bunların yaşanmasına neden olanlar, “seçilmişler” değil mi?
Eeee; bu durumda umutlu olmam ve sandığa inanmam için kendimi niye kandırayım ki?
***
Peki; benim umudum yok mu?
Var elbette!
Benim umudum çoban ateşlerinde...
Çünkü hiçbir işgal, sandıktan çıkacak sonuçla bitmez dostlar...
Tablo... Bu kadar açık ve nettir!
KAPATMA!
AKP, parti kapatmayı imkansız hale getirecek bir yasa değişikliğine hazırlanıyor.
Neden?
Diyelim ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yok etmeyi kafasına koyan bir siyasi parti bu yöndeki eylemlerini hızlandırdı.
Hatta bunu açıkça deklare etmeye başladı...
Bu parti de mi kapatılmayacak?
***
Evet; amaçları bu...
Peki; bu sapkın düşünceye nasıl bir kılıf uyduruyorlar?
Söyleyeyim; demokrasi ve özgürlük!
Ulan, 23 yaşında yurtsever bir genci, birine “Diktatör” dedi diye 14 aylığına cezaevine tıktığınız bir ülkede, devleti yıkmaya soyunan partiye özgürlük mü olur?
Bu nasıl bir “yasalar önünde eşitlik” anlayışıdır!
Bu, neyin kafası?
GÜNÜN SORUSU
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, AKP’li üyelerin oylarıyla İstanbul’un önemli ana caddelerinden biri olan İstinye Bayırı Caddesi’nin adını Katar Caddesi olarak değiştirdi... Sorum Kadir Topbaş’a:
Katar’dan kimler, neleri “katar katar” götürüyor ki bu izzet ikram yapılıyor?
RECEP TAYYİP, HUBER’İ NEDEN AĞZINA ALMIYOR? (124)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan...
Görevi devraldığınız 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tam yedi aydır Cumhurbaşkanlığı’na ait Huber Köşkü’nü boşaltmıyor.
Orayı evi gibi kullanıyor!
“Taşınıyoruz” diyor ama bu taşınma işi nedense bir türlü bitmek bilmiyor.
“Ne hakla bu Köşk’ü işgal ediyorsunuz?” diye sıkıştırdığımızda topu size atıyor ve sizin teklifinizle Huber’de oturduğunu söylüyor.
Hani; siz, fakir fukaranın, garip gurebanın hakkını kimselere yedirmezdiniz?
O zaman Abdullah Gül’ün, emrinizdeki bir devlet mülkünü babasının çiftliği gibi kullanmasına nasıl izin verir ya da göz yumarsınız?
Bu, devlet malını har vurup harman savurmak değilse nedir?
***
Her gün bir yerde konuşuyor, günde birkaç gündem birden yaratıyorsunuz...
Neden bu konuda bir satırlık açıklamayı halktan esirgiyorsunuz?
Yoksa...
Söyleyecek sözünüz mü yok?
Suçunuzu kabul mü ediyorsunuz?
GÜNÜN İSYANI
Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, İzmir, Muğla ve Aydın illerimize bağlı 16 adamızın 2004-2009 yılları arasında Yunanistan tarafından nasıl işgal edildiğini ve Yunan toprağı haline dönüştürüldüğünü önceki gece Kral Çıplak’ta uzun uzun anlattı... Haritalarla, fotoğraflarla, belgelerle bu işgali kanıtladı. İsyanım, devleti yönetenlere:
Eminim ki bu yayını izlemişsinizdir; biraz olsun utandınız mı?