Yandex
31 Mart 2025 Pazartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şartlar ekonomi modelini zorluyor

Serhat Latifoğlu

Serhat Latifoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından Türkiye ekonomisi orta ölçekli ekonomik şok yaşadı. Borsa İstanbul tarihinin en büyük kayıplarından birisini yaşarken döviz fiyatlarında yüzde 10’u aşan bir yükseliş yaşandı. TCMB döviz piyasalarına dört gün boyunca yaptığı müdahalede yaklaşık olarak 8 milyar dolar satış yaptı. Önceki hafta 171 milyar dolar ile rekor kıran merkez banaksı rezervlerinde önemli bir erime gerçekleşti. Peki, Türkiye ekonomisi neden iç siyasal gelişmelere karşı hassas ve kırılgan?

NEOLİBERAL DARBE

24 Ocak 1980 kararları sonrasında TÜSİAD-IMF eliyle emperyalizmin ambargosu ve baskıları marifetiyle Türkiye ekonomisine bir rol biçildi. Buna göre Türkiye milli üretime ithal ikamesine ve planlamaya son verecek, sözde ‘dışa açılacak’ ve sermaye hareketlerini ‘serbestleştirerek’ sermaye hareketlerine (sıcak para hareketleri olarak okuyabiliriz) açılacaktı. 1980 ve 1990’lar bu yapısal dönüşümle geçti. Türk sanayicisi uluslararası pazarlarla tanıştı, ithalat serbest bırakıldı ve ara mal ithalatına dayalı bir ihracat modeli geliştirildi. Bu arada gelirden alınan vergiler azaltıldı, dolaylı vergiler artırıldı. Sözde iş dünyasına destek olma adına gelir dağılımını bozuldu ve devletin vergi tahsilatına darbe vuruldu. Özelleştirmeler ve sosyal güvencede yapılan devasa kesintilerle ‘kamu harcamaları kısıtlandı.'

IMF reçetesine göre enflasyonun kaynağı kamu harcamalarıydı. Kamunun ekonomideki payı Türkiye ekonomisi tarihinin en düşük seviyesine geriledi. Özel sektörü teşvik adı altında fiyat kontrolleri sona erdirildi ve sözde serbest piyasa güçlendirildi. Mal ticareti serbestleştirilirken sermaye piyasalarında da reformlar yapıldı. Sabit döviz kuru uygulaması sona erdirildi ve serbest kur uygulamaya kondu. Faiz oranları serbest bırakıldı. Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kuruldu. Yabancı sermayenin girişi çıkışı serbest hale geldi. Yapılan düzenlemelere rağmen sıcak para ve doğrudan sermaye yatımları yoğun olarak 2003’ten sonra Türkiye’ye gelmeye başladı. Özellikle Avrupa Birliği’ne üye olma hikayesi ve yeni liberal düzenlemelerin getirilmesi yabancıları teşvik etti.

NEOLİBERAL POLİTİKALAR TARİHİN EN KÖTÜ DÖNEMİNİ YAŞATTI

Peki, bu neoliberal ekonomi modeli Türkiye’ye ne kattı? Planlı kalkınma dönemi ile karşılaştırınca mevcut ekonomik modelin performansını ölçmek daha kolay olur. Cumhuriyet tarihinin en istikrarsız dönemi liberalleşme döneminde yaşandı. Sayısız ekonomik ve finansal kriz yaşandı, ‘Türk lirasının konvertibilitesini sağladık’ diye propaganda yapıldı ancak Türk Lirası defalarca devalüasyona uğradı, itibarı yerle bir oldu. 1980 sonrasında sık sık gündeme gelen enflasyon, işsizlik, cari açık, dolarizasyon, dış ticaret açığı gibi ekonomik sorunlar 1980 sonrası uygulanan neoliberal politikalarla kronikleşti. Büyüme performansı düştü, borçluluk oranı arttı. Açıkça görüldü ki 1980 öncesinde uygulanan planlı karma ekonomi modeli neoliberal modelden çok daha iyi çalışmıştı. Neoliberal modelin verdiği zarar sadece ekonomik performansımızı düşürmekle kalmadı dışa bağımlılığı da artırdı. Türkiye bir yandan ithalat cenneti haline gelirken diğer yandan Batı’nın finansal operasyonlara açık hale geldi. İç ve dış politikalar uygulanırken sürekli olarak ‘finansal operasyon gelir mi gelmez mi’ endişesi yaşanır hale geldi. İzlenen hiçbir iç ve dış politika ‘bedelsiz’ olmadı. Dolaysısıyla Batı bu bağımlılığı Türkiye’ye karşı sürekli baskı aracı olarak kullanır hale geldi. Her ne kadar 1990’lardaki bağımlılık azalmış olsa da bugün uygulanan neoliberal ekonomi politikaları Türkiye’nin zayıf karnı olan ekonomiyi zaaf içinde tutmaya devam ediyor.

GÜVENLİKÇİ DÜNYAYA UYUM SAĞLANMALIDIR

Dünya artık çok kutupludur. Çok kutuplu dünyanın tüm büyük aktörleri güvenlikçi politikalara göre siyasi ve ekonomik olarak yeniden yapılanıyor. Güvenliğini ABD’ye bağlayan AB bile güvenlikçi politikalara geçmeye başladı. Çok kutuplu dünyanın hassas dengeleri yeni fırsatlar getirmekle birlikte riskleri artırıyor. Özellikle iç siyaset tarafında bitmek bilmeyen sorunlar ekonomik istikrarı tehdit ediyor. Bir tarafta ekonominin dışa bağımlılığının yüksek olması diğer yanda Batı’nın iç siyasette operasyon yapma gücünün bulunması Türkiye’nin güvenliğini tehdit ediyor. Böyle bir ortamda ekonomik modelin güvenlikçi politikalara daha uygun hale getirilmesi şarttır. 1980’lerde sözde ‘dışa açılan’ özde Batı’ya bağımlılığı pekiştiren ekonomi politikaları Türkiye’nin hızlı kalkınma dinamiklerini dinamitlemiştir. Gerek siyasetçilerin ve bürokrasinin statükoya teslim olması gerekse iş dünyasının konfor alanından çıkmak istememesi Türkiye’nin nitelikli ve hızlı kalkınmasını engellemiştir.

EKONOMİK STATÜKO BÜYÜK TEHDİT

Son on yıl içinde atılan iyi niyetli adımların bazıları sonuç vermeye başlamıştır. Altyapı yatırımlarına ağırlık verilip altyapının güçlendirilmesi ihracat ve büyüme dinamizminin korunmasını sağladı. Öte yandan eski Hazine ve Maliye ve Enerji Bakanı Sayın Berat Albayrak görev yaptığı dönemde enerji politikalarında tam bağımsızlığı sağlayacak adımlar atıldı. Bu adımların meyvelerini önümüzdeki yıllarda daha çok hissedeceğiz. Ancak olumlu adımlara rağmen ithalata bağımlı ihracat modeli ve Gümrük Birliği’nin kısıtlayıcı standartları Türkiye’nin önünde bir set olarak duruyor. İthalata bağımlılığın kırılması için ithal ikamesinin desteklenmesi şarttır. Özellikle gümrük duvarlarının yükseldiği, ticaret savaşlarının şiddetlendiği yeni küresel ortamda bu konu acil hale gelmiştir. Bunun yapılabilmesi için Gümrük Birliği prangasından kurtulmamız gereklidir. Türkiye ekonomisini baş belası dolarizasyonun sona erdirilmesi için kalıcı olarak liralaşma sağlanmalıdır. 1980 sonrasında geliştirilen aşırı liberal sermaye piyasalarının artık disipline edilmesi ve kontrollü kambiyo rejimine geçilmesi gereklidir. Döviz yatırım aracı olmaktan çıkarılmalı ve sadece ticaret yapanlar döviz kullanabilmelidir. Kurun kontrol altında tutulmasına devam edilmelidir.

TAM BAĞIMSIZLIK İÇİN PLANLI KARMA EKONOMİ

Sonuç olarak, yaşanan deneyimler göstermiştir ki neoliberal ekonomi politikaları iflas etmiştir ve yükselen Türkiye’ye dar gelmektedir. Türkiye’nin lehine dönen jeopolitik konjonktür ve yaklaşan muhtemel gerginlikler, mevcut ekonomik yapıyla karşılamak mümkün değildir. Tam bağımsızlık için emperyalizmin dayattığı neoliberal sistemi sonlandırmak elzemdir. Türkiye dış politika alanında uluslararası bir aktördür ancak zayıf karnı ekonomidir. Bu zaafla Türkiye’nin iddiasını koruması mümkün değildir. Artık bu çürümüş, köhnemiş ekonomik statükoya son verme ve üretime dayalı ekonomik modeli hayata geçirmenin zamanıdır.

Kaynakça; https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/karma-ekonomi-imf-modeline-fark-atti-469789

Borsa TCMB IMF Faiz Hazine ve Maliye Bakanlığı
Yorumlar (2 yorum) Yorum yapmak için tıklayınız
Yükleniyor...