23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Savaş düzeni

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Hepimiz enkaz altında hissediyoruz. Tarih boyunca büyük zaferler gibi büyük felaketler de birlik beraberlik ve dayanışma duyguları yaratarak toplumun milletleşmesine hizmet ederler. Ancak yaşadığımız büyük felaket bizim, dünyanın zaten büyük milletlerinden biri olduğumuzu bir kez daha gösterdi.

Karşımızda 10 il ve 13,5 milyon insanı etkilemiş bir doğal afet var. Daha ilk dakikadan başlasanız bile on binlerce arama-kurtarma personelini, ikmal-iaşe ekiplerini bu alana yaymanız günler alıyor. Günler demek, o geçen günler boyunca enkaz altında kurtarılmayı bekleyen insanların çaresizliği demek. İnsanın düşünürken bile içi daralıyor. Deprem uzmanları ard arda gelen iki depremin iki atom bombası demek olduğunu söylüyorlar. Bir ülke bu ölçekteki bir yıkıma ancak savaşlarda uğrayabiliyor. Başa çıkabilmek için derhal savaş düzenine girilmesi gerekiyordu, yapıldı. Devlet ve millet derhal savaş düzenine girdi. Eksikleri hep konuşacağız çünkü bütün savaşlar eksiklerin bilinmesi ve kapatılması sürecidir. Ama o eksiklerin üzerinde tepinmeyeceğiz.

Deprem felaketi bugüne kadar yerleşme düzeni ve konut yapımı adına ne yaptıysak, hepsinin yanlışlığını gösteriyor. Siyaset yapmayı kamu kaynaklarını yağmalama faaliyeti zannederek, uzmanlık bilgisini seyirlik TV eğlencesi yerine koyarak, bilimi hayatımızın mürşidi haline getirmeyip siyaseti onun emrine vermeyerek yaptığımız hatayı ağır biçimde ödüyoruz. Bu düzeni değiştirmemiz gerekiyor. Yani kanunu değil, yerel yöneticiyi değil, denetim firmasını ya da müteahhidi değil; bütün bunların bağlı olduğu ve içinde iş gördüğü değer sistemimizi değiştirmemiz gerekiyor!

Hayat dönüp dolaşıp bize aynı şeyi öğretiyor. Düne kadar başında ABD’nin olduğu küresel sistemin dışına çıkmadıkça üretme, kalkınma ve özgürleşme potansiyelimizi gerçekleştiremeyeceğimizi anlatıyorduk. Depremin getirdiği yıkım bunun sağlaması oldu. Türkiye’ye Batı sistemi içinde bir gelecek aramak nasıl yanlışsa, o sisteme uygun siyaset aktörlerinin küçük dünyaları eliyle imar, kentleşme, yerel yönetim vb. yapmak da o kadar yanlışmış.

Nitekim manzara ortada: Deprem felaketi sınavında küçük çıkar dünyaları içinde devinen, kaderini Batı sistemine bağlayan siyaset aktörleri de çakıldı. Çünkü yukarıda bahsettiğimiz düzen, o siyaset anlayışının çerçevesini belirliyor. Şu milli felakette bile dikkatini “iktidarla hizalanıp hizalanmadığına” verenine; işi gücü bırakıp Suriyeli kışkırtması fırsatı kollayanından, sivil yardım faaliyetlerini devletin aczini kanıtlamak için kullanmaya çalışanına kadar… Bu manzara içinde Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in “Kenetleniyoruz” çağrısı, hayatta tesadüflere pek az yer olduğunu gösterdi. Nasıl 15 Temmuz gecesi, kalkışmanın adını herkesten önce açıkça koyan ve orduyu direniş için cesaretlendiren konuşma Doğu Perinçek’ten gelmişse, felaket karşısında “devlet de var hükümet de var ordu da var polis de var. En önemlisi büyük Türk milleti var. Acımızı kuvvete çevireceğiz. Karamsarlık yok. Fitne fesat yok” mealindeki çıkış da ondan geldi. Vatan Partisi’nin sistem partilerinin sıradanlığının üzerine çıkabilmesi, sistem dışı konumlanmasının sonucuydu.

Ancak öyle bazı güçler var ki, onların eylem ve söylemleri salt nitelik farkıyla açıklanamıyor. Çünkü sadece doğa ile savaşmıyoruz aynı zamanda bozguncu psikolojik savaş ile de mücadele ediyoruz. Bu da devlet ve millet açısından savaş düzenini gerektiren bir tehlike. Atatürk bu türden olanlara “şahsi emellerini müstevlilerin emelleri ile tevhid etmiş olanlar” demişti. Son olayda ABD uçak gemisinin Türk karasularına girme ihtimali en çok böylelerini sevindirmedi mi? O zaman rezil rüsva olmuşlardı. Yine öyle olacaklar.