23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Savaş ve siyaset

Yavuz Alogan

Yavuz Alogan

Eski Yazar

A+ A-

Stratejide dolaylı tutumun düsturu şudur: “Bir şey değişir, her şey değişir.” Aslında böyle bir düstur var mı, bilmiyorum. Şimdi uydurdum. Bence olması gerekir.
Mesela Napoleon, Waterloo Savaşı’nı (1815) hava durumunda ani bir değişiklik nedeniyle kaybetmiştir. Havanın kapalı olacağı tahmin edilmektedir. Napoleon, Charleroi (Şarlörua) yakınlarında atından iner ve buz tutmuş bayırı inceler. Topların oradan geçebileceğine kanaat getirir. Fakat hava durumu değişir, ansızın güneş açar, zemin yumuşar ve toplar çamura saplanır. Karşısındaki ordunun komutanı Wellington için her şey değişmiştir.
Yani zafer kazanmak için sizin bir şey yapmanıza gerek kalmayabilir. Karşınızdaki düşman ordusu ikiye bölünüp savaşa tutuşabilir ve bir bölümü imha olmamak için sizden lojistik destek isteyebilir. Ya da düşman ordusunda salgın hastalık başlar ya da yanlış yola saptığı için başına kayalar düşer. Sayısız olasılık var.
Bir şeyi kendi iradenizle değiştirerek her şeyi değiştirmeniz de mümkündür. Mesela Hannibal, II. Pön Savaşı (MÖ. 218-201) sırasında yolu değiştirip Pireneler’i aşarak Roma Ordusu’ndan önce Rhone Vadisi’ne ulaşmış ve savaşı kazanmıştır. II. Savaş sırasında Heinz Guderian’ın panzer birlikleri Maginot hattına saldıracak yerde etrafından dolanarak Fransız ordusunu dağıtmıştır (1940).
Askeri zafer sağlayan siyaset değişikliği de bir dolaylı tutumdur. Fakat bunun şartı siyasetin askerileşmiş olmasıdır. Mesela Çin-Japon savaşı (1937-45) sırasında Mao Zedung’un Kuomintang’la ittifak kurması büyük bir siyasi hamledir, fakat siyasetin temelini sayısı bir milyona yaklaşan Kızıl Ordu’nun askeri gücü oluşturmaktadır.
Dolaylı tutum, II. Savaş sırasında Alman panzer birliklerinin askeri harekâtlarını kendi savaş hipotezlerini doğrulamak için değerlendiren İngiliz askeri uzman Basil Liddell Hart tarafından geliştirilmiştir. Son yıllarda ülkemizde Sun-Tzu’nun savaş sanatı kitabından alıntı yapmak moda oldu. Oysa Liddell Hart’ın “Dolaylı Tutum”u bugünün (nükleer) savaş sanatı taktikleri açısından daha günceldir.
Askeri ya da askerileşmiş siyasi alanda durum böyleyken sivil siyasette durum farklıdır. Halkın bir kesimini belirli bir program etrafında birleştirerek kitleselleşmeyi, ittifaklar kurmayı gerektiren sivil siyasette, “bir şey değişir her şey değişir” kuralı işlemez. Mesela halkın karşısına çıkıp siyasi iktidarın inisiyatif alanı içinde olan bir şeyin değişeceğini ve bu değişiklikle birlikte her şeyin değişeceğini; gelir seviyesinin artacağını, insanların daha mutlu ve güvende olacağını söyleyebilir, o şeyin değişmesi için siyasi iktidara herkesin yardımcı olmasını isteyebilirsiniz. Bunu bir esas/temel talep ve niyet (belirleyen) haline getirir ve diğer her şeyi ikinci planda ya da bu talebe bağlı görürseniz varlık sebebinizi halka izah etmekte zorluk çekebilirsiniz. Hatta kendi varlığınızı siyasi iktidarın bir şeyi, dolayısıyla her şeyi değiştirme girişimine feda etmiş gibi olursunuz. Siyasi iktidar bir şeyi sizin istediğiniz şekilde ama diğer her şeyi kendi istediği şekilde değiştirirse ne yapacaksınız?
Mesela “jeopolitik”i ele alalım. Coğrafya-strateji-politika… Devletler dış politikalarını belirlerken bu kavramla çalışırlar. Siyasi partilerin bilim kurulları da elbette bu konuda çalışırlar. Fakat siyasi partilerin halkla temas noktası “jopolitik” olamaz. Siyasi partiler kendi programlarından, halkın günlük taleplerinden, korkularından, gelecek kaygılarından hareket ederler. “Jeopolitik” siyasi partilerin ancak Devlet’le temas noktası olabilir; fazla ileri gidilirse, siyasi öznenin halkla, hatta kendi tabanıyla temasını zayıflatıcı bir etken haline gelir.
Yukarıdaki laf kalabalığını mevcut duruma şöyle tercüme edebiliriz: Millî demokratik (Kemalist) devrim sürecini tamamlamadan, laik ve bilimsel eğitimi uygulamadan, özelleştirilen bütün kamu varlıklarını yeniden milletin malı haline getirmeden, bir ulus-devlet olarak değil de servet sahibi tarikat ve cemaatlere bölünmüş bir ümmet olarak yapılacak jeopolitik bir değişiklik önce feci bir diktatörlük, daha sonra tam bir felaketle sonuçlanır. Önce içerde her şeyi değiştirmek gerekir. Önce içerde her şey değişir, sonra dışarıda bir şey değişir ve her şeyi değiştirir.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları
HDP sorunu 24 Ağustos 2019
Müşterek harekât 17 Ağustos 2019
Yeni bir dünya 06 Ağustos 2019
Üretim devrimi 03 Ağustos 2019
Demokrasi sorunu 30 Temmuz 2019