04 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Savaşa sürüklenirken -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

1997 yılında TRT1’de yayınlanan Politikanın Nabzı Programı’nda dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’le konuşuyorduk. Terörün değil ama irticai hareketlerin MGK’da bir numaralı sorun olarak ilan edildiğinde Demirel şöyle söylüyordu:

“Ne terör karşısında ne irtica karşısında ne başka tehditler karşısında Türkiye’de ne demokratik rejimi değiştirmek, Cumhuriyete zarar vermek mümkündür ne de laikliği yaralamak mümkündür. Benim vatandaşlarıma söyleyeceğim şey şudur. Dikkat edin inançlarınızı istismar ettirmeyin, dini istismara kalkanlara karşı çıkın ve inançlarınızı kimse istismar etmesin ve sizi şu veya bu şekilde devletinize, Cumhuriyetinize karşı kimse soğutmaya kalkmasın.”

Sanırım yine o gün ya da ondan sonraki bir programda Ortadoğu’da oynanan “Kurtlar Sofrasında” oyununun Türkiye’yi bir savaşa sürükleyebileceği iddia ediliyordu. Demirel bu iddiaya şu karşılığı vermişti:

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve toprakları asla bir dar-ül harp- savaş alanı- olmayacaktır. Sayın Demirel 2000 yılında Çankaya’dan inip Güniz sokağa yerleştiğinde partiler üstü bir kişiliği, bundan böyle yaşamayı kafasına koymuştu ve Türkiye gerçekten onun Cumhurbaşkanlığında ve ondan sonra gelen Sayın Ahmet Necdet Sezer’in zamanında “dar-ül harp” olmadı.

İncelenmeden suçlu ilan edildi

Yıl 2013, günlerden 11 Mayıs Cumartesi, saat 13.45’de Hatay’ın Suriye sınırının üzerinde kurulu Reyhanlı ilçesinde iki büyük patlama yaşandı. Biri Reyhanlı Belediyesi’ni harap etti, diğer patlama ise şehrin merkezinde PTT binasının hemen yakınında yaşandı. Korkunç bir patlamaydı ve ilk bilgilere göre 142 insanımızı kaybetmiş, 100’e yakın yaralımız vardı. Devletin çiçeği burnunda İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı bölgeden açıklama yapıyorlardı. Almanya’da bulunan Dışişleri Bakanı Davutoğlu açıktan söylemedi ama patlamaların sorumlusu olarak Suriye’yi işaret ediyordu. Başbakan Erdoğan ise; olay daha hiç incelenmeden bu feci terörist saldırıyı Suriye başta olmak üzere açılım sürecine karşı olanların ortalığı karıştıracak bir provakasyonu olarak ilan ediyordu. Başbakan şöyle diyordu:

“ Bu işi yapanlar gereken cevabı alacaklardır!”

Üstelik Davutoğlu’nun mimarlarından olduğu, fiili affa uğrayan PKK’lı teröristler ellerindeki silahlarla Irak topraklarına geçip Erbil’de ki eşkıya barınaklarına yerleşmişlerdi bile.

Son 11 yıldır yasadışı, uluslararası hukuk dışı pek çok olayla karşı karşıya geliyoruz. Irak Dışişleri Bakanlığı ülkedeki emniyet ve istikrarın bozulması tehlikesine karşı Türkiye’den çekilen PKK’lıların Irak topraklarına girmesinin mümkün olmadığını belirtmişti. Merkezi Irak Hükümeti şöyle diyordu:

“ Irak’ın egemenliği toplum güvenliğinin ve istikrarının sağlanması ve başka ülkelerin içişlerine karışmama ilkeleri gereğince Irak Hükümeti PKK’lıların Irak topraklarına girmesini kabul etmiyor.”

Fatura çok ağır olur

Irak Hükümeti’nin bu tutumu uluslar arası hukuk ilkelerine ve Irak Anayasası’na dayanmaktadır. Türk Hükümeti silahlı ayaklanmalarda bulunarak askerlerimizi ve sivil vatandaşlarımızı şehit eden, ağır suç işleyen teröristlerin sınır dışına çıkmalarına hiçbir zemin hazırlamadan izin vererek yasalarımıza aykırı bir davranış içinde olmuştu. Aslında bu teröristlerin Irak topraklarına girebilmesi için Irak Hükümeti’yle de herhangi bir uzlaşmaya varılmamıştı. Üstelik bu davranış konusunda BM Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararıyla bağdaşır bir tarafı da bulunmuyordu.

Şimdi Ortadoğu’da patlayacak bir savaşın ortasında kalan bir ülkeyiz ve bu iktidarın başını ağrıtacak zor durumun nedeni ne Suriye’nin halkı ne de Türk halkı. Savaşmak için icat edilmiş bir provokasyondan sonra eğer akıllı ve temkinli davranılmazsa deneyimli komutanları hapislere atılan TSK, ağır yara alacağı bir savaşa girecektir. Kan ve gözyaşı getirecek bir durumu toplum kabul etmeyececeği için de ülke kendisini büyük bir kriz içinde bulacaktır.

Türkiye’de iktidar ulusuna karşı sorumluluklarını bilmeli, ana muhalefet de ülkenin çıkarlarını ve geleceğini bir macera uğruna yok etmemeli.