23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Saygın devlet adamı Ahmet Necdet Sezer

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

Son zamanlarda Ahmet Necdet Sezer’e sataşmaya yelteniliyor. Oysa, dikkatlerden kaçıyor, yaşamsal nitelikte vahim iç ve dış politika yanlışlarının miladı, devletin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan o Cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı saygın devlet adamının Çankaya’dan ayrılmasıdır.

Türkiye, Sezer’in ayrıldığı 2007 yılına kadar Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile doğrudan ve yakın ilişkiler tesis etmemişti. Ülkemizin uzun erimli çıkarları ile tamamen örtüşen bu tutumun nedeni, bir yanda merkezi Irak hükümeti ile iyi ilişkiler sürdürmek, diğer yanda ise, Barzani’yi bağımsızlık yolunda cesaretlendirmekten kaçınmaktı. Türkiye’nin Barzani’ye karşı takındığı bu mesafeli tavırdan ABD hoşnut değildi.

Doğru politikanın temelinde Sezer’in ve Genelkurmay’ın kararlı ve duruşları vardı. Yani Ahmet Necdet Sezer AKP iktidarına Araplarla ilişkilerde hata yaptırmadı.

Bu politika AKP iktidarına kadar, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin takip ettiği “Arapların içişlerine karışmama, Araplar arası ihtilaflarda taraf olmama” devlet politikasına da uygundu.

2007 yılında Sezer’in görevi bırakması ile iç ve dış politikada hatalar yapılmaya başlandı. Sezer’in yerine Tayyip Erdoğan’ın isteği ve Devlet Bahçeli’nin desteği ile seçtirilen Abdullah Gül’ün söylediği “Türkiye’de güzel şeyler olacak” deyişi, içerde ve dışarıda yaşanacak yanlışlar silsilesinin işaretini verdi. Gül bir yanda ABD’ye hoş görünmek, diğer yanda yandaşlara Kuzey Irak’ta maddi çıkarlar sağlamak güdüsüyle, Barzani ile doğrudan ilişkiler tesisini savundu. Öyle de oldu.

Genelkurmay’ın nasıl “yumuşatıldığı” ise malum.

Sezer’in sahip çıktığı/koruduğu Arapların içişlerine karışmama politikasından vazgeçilince, merkezi Irak hükümeti ile ilişkiler hızla kötüleşti. Göklere çıkarılan ve kendisiyle sıkı-fıkı ilişkiler geliştirilen Barzani’ni ağzından ise “bağımsızlık” lafı hiç düşmedi.

O yapılan vahim yanlışın yansımalarını şimdi Kuzey Suriye’de görmekteyiz. Kuzey Irak ile doğrudan geliştirilen ilişkiler hükümete Kuzey Suriye için örnek gösterilmektedir.

ABD basının da ve düşünce kuruluşlarının raporlarında son zamanlarda Türkiye’nin PKK ile müzakerelere dönmesi, bunun Kuzey Suriye’de oluşturulmakta olan PKK/PYD “devletçiği” ile iyi ilişkiler geliştirmesinin de öncüsü olacağı, böylece, PYD’nin Suriye barış görüşmelerinde taraf olmasının da önün açılacağı , ABD’nin bu süreçlerde arabuluculuk yapması gerektiği ısrarla yazılıyor.

PYD/YPG’ye karşı hasmane tutumun devamı etmesi ve/veya bu tutumun Menbiç’e silahlı müdahaleye kadar vardırılması halinde, tümüne yakını YPG militanlarından oluşan “Suriye Demokratik Güçleri’nin IŞİD’e karşı yürüttüğü mücadelenin sekteye uğrayacağı ve bu şekilde Türkiye’nin IŞİD’e dolaylı destek verdiğinin ilan edileceği tehditleri savruluyor.

Sanki hükümet bu baskılara direniyormuş havası veriyor ama dış basına göre gerçek böyle değil.

Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İlnur Çevik, 11 Şubat 2017 günü New York Times’da yer alan demecinde, Türkiye’nin Kuzeydoğu Suriye’de bir Kürt oluşumuna hoşgörü gösterebileceklerini “Fırat’ın batısındaki mevcudiyetlerini vuracağız, ancak doğusundakine ellemeyeceğiz” dedikten sonra, başdanışman “ Kuzey Suriye’de oluşturulacak PKK/PYD devletçiği için ‘Yeni bir Barzani olamazlar mı” diye de soruyor.

Cevik’in bu vahim sözlerinin hükümet tarafından yalanlandığını duymadık. Duymadığımız gibi, böyle esaslı bir dış politika açıklaması başdanışmana mı düşer o da ayrı bir konu olmasının yanında referandum da “evet” çıkarsa işlerin nasıl yürütüleceğinin de güzel bir göstergesi.

2007 de Sezer’in görevden ayrılması ile başlayan hatalı dış politika hamleleri Suriye’de batağa saplanmış durumda. Ülkemizin çıkarları taban tabana zıt vahim gelişmeler oluyor.

Zira, yabancı basın Türkiye’nin ABD, PKK, PYD, Şam rejimi, Rusya ve İran’a karşı kendisini tamamen köşeye sıkıştırdığını, hareket alanının iyice daraldığını ve bir çıkış stratejisinin de olmadığını etraflıca yazıyorlar.

Bütün bunlar olurken, Sezer gibi tarafsız bir Cumhurbaşkanı’nın, bağımsız medyanın kıymeti şimdiler de çok daha iyi anlaşılıyor.

Ayrıca bugünlerde çokça yalan yanlış dile getirilen, anayasa fırlatma hikayesine de o toplantıya katılan askerlerin bir açıklık getirmelerinde fayda var.