Sayın Murat Bardakçı,
Önce bir soruyla başlamak istiyorum mektubuma: “Fıstıkçı Şahap”ı bilir misiniz? Belki anımsayıp gülümsediniz, belki de bilmiyorsunuz ya da adını bir yerden anımsar gibi oldunuz. Türkçe öğretmenleri işlerini kolaylaştırmak için, bazı kuralları akılda kalacak esprilerle ya da uydurma bazı formüllerle öğretirler. Türkçedeki sert ünsüzleri ezberlemeyi kolaylaştıran uydurma bir formüldür “FISTIKÇI ŞAHAP”, küçük çocukların pek hoşuna gider, bizler de işimizi kolaylaştırdığı için bu basit yollardan yararlanırız. “FISTIKÇI ŞAHAP” sözündeki ünsüzlerin sert olduğunu anlatırız, öğrenci de bu sekiz ünsüzü kolayca ezberler. Bu ünsüzleri bu biçimde ezberlettikten sonra, ardından anlatacağımız kurallara geçeriz: Türkçede bir sözcüğün sonu sert ünsüzle bitiyorsa, bunlara getirilen ek de sert olur, yumuşak ünsüzle bitiyorsa, eklenecek ek yumuşak olur. Edebiyatçı, gözcüörneklerinde olduğu gibi. Ayrıca Türkçe sözcüklerin sonu genellikle sert ünsüzle biter, çoğu zaman yabancı sözcükler de bu kurala uyar. Size yukarıdaki tuhaf soruyu sormamın nedeni, bir kitabınızın kapağındaki yazım yanlışıdır, bu yanlışa yazımın sonunda değineceğim.
YENİ HARFLER VE KURALLARI
Benim burada sözünü edeceğim kurallar, aşağı yukarı yeni harflerin kabul edildiği günden beri uygulanır. Bu kuralların nasıl ortaya çıktığını, TDK’nin kurucuları arasında yer alan Yakup Kadri Karaosmanloğlu’nun kendisinden dinledim. Ulusal Edebiyat döneminin bu değerli yazarını ömrünün son yıllarında tanıma şansım oldu. TDK’de sanırım 1969 yılında cumartesi günleri yürütülen konferanslar dizisinin birinde dinlemiştim. Kalın, davudi sesiyle ağır ağır konuşan bu büyük yazarı ilgiyle dinlemiştik. Atatürk’ün sofrasında yapılan dil tartışmalarına getirmişti sözü. Yeni yazı kabul edilince, doğal olarak çözüm bekleyen bazı yazım sorunları çıktı ortaya. Atatürk, çevresindeki uzmanlarla, aydınlarla bu konuları tartışır, birlikte çözümler üretirlerdi. Sıra Osmanlıcada ilac, kitab, cevab diye yazılan sözcüklerin yeni yazıyla nasıl yazılacağı konusuna gelir. Uzmanlardan biri Türkçede sözcüklerin sonunun sert ünsüzle bittiğini, dolayısıyla bu Arapça sözcüklerin de yeni yazıyla sert yazılmasının doğru olacağını söyler, sonunda bu kural kabul edilir. Yani ilac, kitab, cevab diye yazılan sözcükler artık ilaç, kitap, cevap diye yazılacaktır. Ancak sıra aynı durumda olan özel adlara gelince tartışma uzar. Farklı görüşler ortaya atılır. Yakup Kadri söz alır; “Efendim, bu isimlerin çoğu beynelmileldir, örneğin benim adım Yakub falan dilde Yakob, filan dilde Jakob” diye bazı gerekçeler ileri sürerek özel adların değiştirilmesine itiraz eder. Tartışmanın uzadığını gören Atatürk şaka yollu takılır: “E birader, sen de beynelmilel isim almasaydın!” diye araya girer, uzayan tartışmayı bitirir, özel adlar için de bu kural kabul edilir. Yani “Halid” değil “Halit”, “Edib” değil “Edip”, “Murad” değil “Murat” yazılacaktır. Sayın Bardakçı, sizin adınızın bu gün “Murad” yerine, “Murat” diye yazılmasının nedeni, işte Yakup Kadri’nin anlattığı bu tartışmada alınan kararlarla kabul edilmiştir. Yazım, her şeyden önce bir uzlaşma işidir, sözünü ettiğim o tartışmalar bir bakıma dilimizi ölçünleştirme (standardize etme) çalışmalarıdır.
KATMERLİ BİR YANLIŞ
Gelelim sizin kitabınızın kapağındaki yanlışa: “İttihadçı’nın Sandığı” diye yazmışsınız. Önce “İttihad” değil, “İttihat” demeliydiniz, yeni yazıya değil, Osmanlıcaya bağlı kalmışsınız. Yani Atatürk’ün önünde gerçekleşen o uzlaşmayı benimsemiyorsunuz. Hadi kendinizi buradan, ben Osmanlıcadaki yazılışı benimsiyorum diye kurtardınız diyelim. Ancak yaptığınız yanlış biraz katmerlice olduğundan gene kurtulamayacaksınız: “İttihad” demeyi, yani sonunu “d” ile bitirmeyi doğru kabul ediyorsanız, ekleyeceğiniz ek de ona uymalı, yani “İttihadcı” yazmalıydınız.
Sayın Bardakçı, son zamanlarda çoğalan marketlere, süpermarketlere, hatta AVM’lere rağmen, bizim “FISTIKÇI ŞAHAP” fıstığını satmaya devam ediyor. Bırakın şu garibi, aynı işine devam etsin! Doksan yıldan beri süren bu güzel uzlaşmayı bozarak yeni bir yazım kargaşasına yol açmak ne dile, ne bize bir şey kazandırır; hatta sizin gibi bir yazara, araştırmacıya yakışmayan yanlışlar, tutarsızlıklar çıkar ortaya.
En derin saygılarımla.
Not: 9 Kasım Pazar saat 14.00-17.00 arası İstanbul Kitap Fuarı Çınar Yayınevi standında kitaplarımı imzalayacağım. Görüşmek umuduyla...