Sayın Şahin, Sayın Atalay'a açık mektup
Bu mektubun muhatapları olan Sayın Mehmet Ali Şahin ve Sayın Mehmet Atalay'dır. Kendilerini dostlarım olarak bildim, umarım hala öyledir. Bundan 12 yıl önce Türkiye Spor Yazarları Derneği Genel Başkanı seçildiğimde ilkemi "Sporda barış" olarak belirlemiş ve her kesimle, temel kuralları, saygı, terbiye ve ahlak olan birliktelik kurulması birinci amacım olmuştu. Nitekim o zamanlar Spor Bakanımız olan Sayın Mehmet Ali Şahin ile Genel Müdürlük görevini yürütecek olan Sayın Mehmet Atalay birliktelik kurduğumuz insanlar arasında birinci sırayı almıştı.
Bizim önceliğimiz ve bir araya gelişimizin nedeni spordur. O nedenle çalıştığımız kurumların ilkelerini gözardı etmeden Türk sporunun gelişmesi ve daha ileri gitmesi için el ele vermeye çalışmamız gerektiği düşüncesini hiç bir zaman terk etmedim. Şimdi bu açık mektubu yazış nedenine geliyorum. Ve de umuyorum ki, eski dostluğa hürmeten şimdi başka makamları yürüten Sayın Şahin ve Sayın Atalay bana bir yanıt vereceklerdir.
Biz, Türkiye'nin spor yazarları olarak, seçilmenizin üzerinden daha bir ay geçmeden sizi Antalya'daki seminerimize konuk olarak davet etmedik mi?
Davetimize icabet ettiğiniz için büyük mutluluk duyarak akreditasyon kartınızı boynunuza ellerimizle asmadık mı? Sizleri de baş konuşmacılar olarak davet etmedik mi?
Sizler de kürsüden bizlere teşekkür etmediniz mi? Spor içinde ayırımcılık yapılmadığı için mutluluğunuzu bildirmediniz mi?
Üzüntüm, kızgınlığım ve kırgınlığım büyük. TFF Hasan Doğan Tesisleri'nin açılış törenine akredite olmalarına karşın Aydınlık, Ulusal Kanal ve başka bazı spor yazarı arkadaşlarımız alınmamışlar, hakarete uğramışlar. Orada arkadaşlarımıza hakaret eden ve polis olduğu bildirilen görevli için gereken yapıldı, kulağı çekildi mi?
Basın görevlisi olduğunu söyleyen işgüzar bayan arkadaşa kim olduğu ve ne hakla görevli, akredite spor yazarlarını basın bölümüne almadığı, ne hakla böyle mutlu bir güne tanık olmak isteyen Türk insanı-medyası arasında ayırımcılık yaptığı soruldu mu?
Sevgi ve saygılarımla
Onur BELGE
Not: Buraya kadar yazılması gerektiği gibi yazdım. Bundan sonrası kendini bir şey sanan işgüzar görevlilere. Kimsiniz siz ya, kilonuz kaç para. Sen kendini benim babam rahmetli başkomiser Osman Belge'nin yanında polis mi sanıyorsun. Tanımıyorsan sağa sola bir sor, kim olduğunu tarihler yazıyor. Ya kendini basından sanan o magandiye'ye ne diyeyim. Neyse demeyeyim, kadına ayırımcılıktan, aşağılamaktan, hakaretten hapse girerim sonra.
SANA FİNAL YAKIŞIR CÜNEYT
Hepimiz dün geceki Hollanda- Arjantin maçında gurur duyduk. Cüneyt Çakır'ın Brezilya 2014'te yönettiği üçüncü maçtı. Ayrıca yarı final karşılaşmasıydı. Ay yıldızlı Milli Takım yarı finale çıkarsa ne hissedersek, aynı duygular içindeydik. Bazı ayrık notlarını söylemek istemiyorum. Hatırlayın, davet edilir mi, edilmez mi, yok Nani'yi attığı için notu kırılmış falan söylentileri. Biliniz ki, Nani'yi attığı için notu kırılmadı, aksine arttı.
Brezilya -Meksika ve sonra Rusya -Cezayir maçları kritikti. Alnının akıyla karşılaşmaların altından kalktığı gibi final şansını bile yakaladı. Ancak kendisinin de söylediği gibi ilk kez bu karşılaşmalara davet edilen bir hakemin final yönetmesini oldukça zordur. Kim bilir, duruma göre belki üçüncülük belki de final maçını da yönetecek. Ama öyle olmasa bile ne olur? Sevgili Cüneyt Çakır gönlümüzdeki ve futbol tarihimizdeki yerini aldı. Yaşının 37 olması da ayrıca avantaj.
Biliniz ki, bundan sonrası Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde final yönetme adayı ve gelecek Dünya Kupası finalini yönetecek 3 hakemden biri. Yeter ki allah sağlık versin, önüne başka türlü engeller çıkmasın. Onu kıskananlara, şöyle yükseldi, böyle oldu, şu adam tuttu, bu adam bıraktı falan diyenlere sesleniyorum. Başarıyı yakalayanları ayağından çekmeyelim. Türkiye'den çıkan insanımızın başarılarıyla gurur duyalım, onun başarısını daha yükseklere tırmandırması için yolunu açmaya devam edelim. Seni oraya yükselten şeyleri unutmadan ve çalışmayı hiç bir zaman eksik etmeyerek, devam sevgili Cüneyt Çakır.
DÜNYA KUPASI YENİLİKLERİ VE NEYMAR
Brezilya, Almanya'ya 7-1 yenilince ben Brezilyalılardan daha fazla şoka uğradım. Doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor. Yenilgi tamam da iş çocukluğumuzda yaptığımız gırgır gibi oldu. Hani "kedi eti 7" yazardık da sıra arkaşımız anlamakta zorlanınca kahkahalarla gülerdik. İşte onun gibi bir şey. İşin aslı, Brezilya gibi bir takımın "Neymar'ın takımı" olarak oynatılmasıdır. Her biri ayrı değer olan ve kadrosundaki tüm futbolcuları bütün zamanlarda yıldız olan Brezilya tek adam düzeyine indirilince baştan beri aksak topal sonucu aldı. Ama Almanya onu duvara toslattı.
Ben de bu durumda bu sıcak havalarda saptadığım yenilikleri, ironik olarak alt alta sıralayacağım. Siz hangisi doğru, hangisi yanlış karar verin. Savunun geliyor, işte yenilikler:
- Ömer Üründül arkadaşımızın maç yorumculuğu...
- Brezilya, Almanya'dan ikiye karşı dört kişi ile golleri yerken, bizim beyinlerinde savunmadan başka bir şey olmayan yorumcuların "Sambacılar savunmada az adamla yakalanıyor" demeleri...
- Tüm televizyon kanallarında hep aynı isimlerin, hep aynı yorumları yapmaları. Çok sıkışırlarsa Fatih Terim ve Mustafa Denizli'yi koz olarak öne sürmeleri.
- Dünya futbolunda artık zayıf denilen takımın kalmadığı ve her an, her takımın birbirini yenebileceği...
- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın " 7 milyonluk ülkeler burada, 77 milyonluk Türkiye yok, Brezilya'da olmalıydık" demesi. Galiba sorumlusu bizleriz, bu ülkeyi ve futbolunu, futbol yorumculuğunu, öğreticiliğini yönetenler değil.
- Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ı, Dünya Kupası etrafında döndürülmeye çalışılan şike senaryoları içine, malum yorumcular ve makamların bir türlü sokacak bir neden bulamaması. Hay Allah !..