11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şehitlerimiz ve Nato-(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Salı günü Kocatepe Camii'nde Afganistan'da şehit olan 15 askerimizi halka kapalı, basına ve medyaya kısmen açık bir törenle ebedi istirahat yerlerine gönderirken cami avlusunda saf tutanlara şöyle bir baktım. ABD ilişkileri ve NATO konusunda bilgi sahibi olanlara pek rastladığımı söyleyemem.

Milli Savunma Bakanı yeniden başlayan NATO ile ilgili tartışmalara yorum getiriyordu:

"-Afganistan'da şehit olan 15 askerimizin NATO ile ilgisi yoktur." Ve ekliyordu;

"-Yurt savunması sadece yurt içinde yapılmaz. Sırası geldiğinde yurt dışındaki ülkeler çağırdıkları zaman Türk askeri orada da görevini yapar."

Evet! Sayın Bakan geçmişe tanıklık etmediği, yaşamadığı ve ya kitaplardan okuduğu ya da okuduğu kitaplardan algıladığı sorunu bu kadar basite indirgeyebilir.

1950'de DP'yle tek partiden çok partiye geçişte halk toplulukları ve aydınlar demokrasi heyecanı dışında, büyük toprak ve ticaret çıkarlarının zaferini alkışladıklarını akıllarına getirmemişlerdi. DP iktidarı ülkeyi askeri, ekonomik ve siyasi alanda bundan böyle Amerikan isteklerini itirazsız yerine getirecek bir sürece götürüyordu.

Hiç abartmadan söylersek 1950'den sonra "Ulus devlet-Ulusal ordu ve Ulusal ekonomi" üçgeni içinde kurulan ve Atatürk ilkelerine dayanan devlet için slogan " her şey dolar için" şeklinde özetlenecek bir komprador diplomasisine dönüştürülmekteydi. Bu yeni diplomasiyi belki de ilk algılayan 1950'lerde Meclisindeki ana muhalefeti temsil eden CHP lideri İnönü'ydü.

İsmet Paşa'yı çok hatayla sorumlu tutabiliriz. Ama bu sürecin BM kararı olmadan zamanın Başbakanı'nın Kore'ye Türk askerlerinin gönderilmesi ile başladığını akıldan uzak tutmamalıyız.

Önce Kore sonra Nato

O Kore'ye asker gönderip Kunuri Şehitleri'ni kahramanlık örneği olarak karşılarken ülkemizin sadece NATO'ya girebilmek için iki büyük ödünü verdiğini unutmamalıyız. Biri İngiltere'ye diğeri ABD'ye karşı iki büyük ödün. İngiltere'nin hesabı Ortadoğu'daki petrol çıkarları için Türkiye'den yararlanmasıydı. Arkasından kurulan Bağdat Paktı NATO'ya kabul edilişimizin İngiltere'ye ödenen bedeli olarak ortaya çıkmıştı. Dostum, arkadaşım Prof. Haluk Ülman yıllarca önce bu konuda şöyle demişti:

"Bağdat Paktı'nın kuruluşu dikkatle incelenecek olursa, bu örgütün bir zamanlar ısrarla söylendiği gibi Ortadoğu'daki komünist tehlikesini önlemek amacından öte, fakat her şeyden çok bu bölgedeki Batı çıkarlarını ve taçlı başları korumak amacıyla kurulduğu hemen göze çarpacaktır."

Türkiye o nedenle İsmet Paşa zamanında NATO'ya karşı fazla ilgili değildi ve Türkiye'nin NATO'ya girmesine İngiltere karşı çıkmıştı. Kore Savaşı'nın patlak vermesinden sonra ABD strateji uzmanları Türkiye'nin önemini kavradılar ve Türkiye'yi bir karşı saldırı alanı gibi kullanmayı planladılar. ABD bastırdı ve Türkiye NATO'ya alındı. Daha doğrusu İngiltere Türkiye'nin NATO'ya alınmasını içine sindirmek zorunda kaldı. Demem o ki; 1950'den sonra Türkiye için ABD ne ise NATO da oydu. Suriye ve Irak'ın tükenmiş rejimlerini daha ne kadar silah zoruyla yaşatabilirlerdi? Orta Doğuda Akdeniz'e açık bir savunma bölgesi yaratmak için bu ön koşuldu.

24 Şubat 1960 günü İsmet Paşa Kore'ye asker gönderilmesi konusunda Mecliste şu uyarmayı yapmıştı:

"- Benim kanaatimce Amerika münasebetlerinin sağlam tutulmasına zarar verecek tek unsur bu münasebetlerin milletten millete olduğu hakikatini zedelemektir. Hususiyle içinde bulunduğuz demokratik devrin içinde bulunduğu hastalıklar devresinde böyle bir cereyana kolaylıkla heves edecekler bulunabilir. Bunların arasında memleketimizde çalışanlar görülebileceği gibi, ABD resmi memurları içinde de ihtiyatsızlar görülebilir."

Şimdi Ortadoğu'da olup bitenlere ve Amerikan-Afgan savaşına akıl gözüyle bakınız ve geliniz de, bu 15 şehitle NATO'nun ilgisi yoktur deyiniz. Kendisine iş bulmakta zorluk çekmeyen NATO'nun varlığı ABD'den ayrı tutulabilir mi?