Selman’ın seçimi, Kaşıkçı olayı ve arkasındakiler
Tarihçilere sorarsanız, her 2 dünya savaşını da Almanya çıkarmıştır.
Ama ekonomiyi bilen gerçek tarihçiler bunu teyit etmez.
Çünkü her 2 dünya savaşını da Wall Street ve London City çıkardı.
Kısaca, Batılı Finans Kapital.
Birincisinde, Osmanlı, Rus Çarlığı ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları yıkıldı/paylaşıldı.
İkincisinde ise İngiltere’nin liderliği (SSCB yüzünden) ABD’ye devredildi.
Ve her ikisinde de Almanya yenildi.
2008 ABD yapısal ve de küresel borç krizi sonrası, aynı döngü yine devrede.
Küresel fay hatlarında enerji ve basınç artıyor.
Suudi Arabistan’ı sadece Kaşıkçı kriziyle kınamak, bağırıp çağırmak tipik bulvar basını tavrı.
Yemen’de öldürdügü okul çocuklarını görmeden, Waşington Post yazarı bir Suudi vatandaşını dert etmek tam magazin bir yaklaşım.
SUUDİ ARABİSTAN ASLINDA NEDİR?
Suudi’lerin hiç bir zaman sadece petrol zengini bir takım ak entarili Araplar olmadığını bilmek gerekir.
Suudiler dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olarak, ABD’nin 1971’de terkettiği altın dolar sistemi sonrası “petro dolar” döneminin en önemli unsurudur.
Suudi Arabistan ve ABD’nin petrol temelli ilişkileri, Suudiler ile Amerikan Socal (şimdiki Chevron) arasında 29 Mayıs 1933’te imzalanan “imtiyaz sözleşmesi” ne dayanır.
Bir petrol jeopolitği uzmanı olan Dr. Volkan Özdemir, “Rusya’nın Kodları” kitabında bunu çok net biçimde anlatıyor.
Vietnam işgali ve Arap-İsrail Savaşları’nın gölgesinde, dünyanın o zaman fark etmediği büyük bir şey oldu.
Nixon ve Kissinger, 1971’de Bretton Woods anlaşmasının temeli olan altın-dolar paritesini bir yasayla kaldırıverdi.
Suudi Arabistan ve bir çok Arap ülkesi, petrolünü sadece dolar ile satmayı, bunun karşılığında da ABD güvenlik şemsiyesinin altına girmeyi kabul etti.
Böylece Petro-Dolar ortaya çıktı.
Kitaptan alıntılayarak devam ediyorum:
“İlginç olan, ABD’nin Ortadoğu’daki iki geleneksel müttefiki İsrail ve Suudilerin güya farklı yerde konumlanıp, birbirlerine karşı çıkmalarıydı. Gerçek ise, petrol krizlerinden kazananın, petrol ithalatına bağımlılığı diğer müttefiklere göre düşük olan ABD’nin doların tepe konumunu koruyarak süreçten üstün çıkmasıydı. İsrail ve Suudiler sadece düşman görünen ve aynı elden yönlendirilen kardeşlerdi.” (S. 156)
Bugün küresel jeopolitik sarsılırken, dünyada dengeler de değişiyor.
Mesela Suudi lider Selman, uzun süren ve halen de süregiden bir taht ve iktidar kavgasının bir sonucuydu.
ABD ve İsrail’e mesafe koyma yanlısı hanedan kliğine karşı tam tersine bunlarla işbirliğini artırmak ve iktidarını sağlamlaştırmak üzerine bir oyun kurdu ve iktidara öyle geldi.
İlk Irak işgalinde, Suudi Arabistan’daki Prens Sultan Askeri Üssü’nde konuşlanan ABD ordusu işte bu kliğin tavrı sonrası, 1997’de Katar’daki Al Udeid üssüne taşınmıştı.
Katar’ın Atlantik cephesinden ayrılmasıyla bu üssün yeniden Suudi Arabistan’a dönmesi söz konusu. Ancak son gelişmeler bu işin hemen olmayacağını gösteriyor.
KAŞIKÇI TRUMP - SELMAN KAVGASININ KURBANI
ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük üssü aslında komple Suudi Arabistan.
2017’de yumuşak bir saray darbesiyle iktidara gelen Selman da bu saikle, bazı “liberal” adımlar atsa da, iktidarını sağlamlaştırmak için demir yumruk politikası uyguladı.
Mesela pek çok rakip prens ve aşiret soylusunu tutuklattı.
Güvenlik bürokrasisini değiştirdi.
Bu süreçte Riyad ve Mekke’de bazı darbe girişimleri yaşandı ama başarısız oldu.
İran’a düşman, şahin bir muktedir oldu.
Suriye’deki hezimet ABD ile Suudi’ler arasında da kuşkulara yol açıyor.
ABD müesses nizamı Trump’a, Trump Selman’a, Selman da Trump’a güvenmiyor.
33 yaşındaki genç veliaht prens, Çin ve Rusya’nın da ilgi ve çekim alanında.
Tüm İsrail ve ABD yandaşlığına rağmen...
Çin ile 130 milyar dolarlık “Kuşak ve Yol” ortaklığını, Rusya ile de S-400 füze alımını konuşabiliyor.
Çünkü ABD’nin küresel liderliği artık geçerli değil ve petro dolar sistemi de sallanıyor.
Petro dolar sistemi olmazsa,bildiğimiz anlamdabir ABD de olmaz.
İşte bunun için Donald Trump, Selman’ı (her zamanki adeti olduğu üzere) ortalık yerde tehdit ve rezil etti.
Trump, 29 Eylül’de Selman’a telefonda aynen şunları söyledi: "Bak Kral, biz seni koruyoruz. Biz olmazsak iki haftaya burada olmayabilirsin. Kendi ordunu kendin ödemelisin, ödemeye mecbursun"
3 Ekim’de de bu konuşmayı kamuoyuna açıkladı.
Bunlar yenir yutulur laflar değil, hele de bebekliğinden beri petro dolarlarla şımartılmış, 33 yaşında iktidar sarhoşu olmuş genç bir Bedevi’ye kavgada dahi söylenmez.
Selman’ın gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı da, bu yüzden öldürttüğü veya kaçırttığını düşünenlerdenim.
Kudüs’ü İsrail’e hediye edip, Filistinlileri tehdit edecek kadar gözü dönmüş olan Selman’ın, daha önce de Prens Turki bin Bandar ve Prens Suud bin Saif al-Nasr’ı öldürttüğü herkesin bildiği bir sır.
Milliyet gazetesinden Hakkı Ocal, ünlü silah tüccarı Adnan Kaşıkçı’nın sülalesinden ve Türk kökenli olan Cemal Kaşıkçı’nın sadece CIA bağlantılı Washington Post yazarı olmadığını başka bir özelliğinin daha bulunduğunu yazdı.
Öcal, New York Times gazetesinde Selman’ı ağır ifadelerle eleştiren, CIA kuruluşu Stratfor’un yöneticisi ve gazeteci yazar olan Thomas Friedman’ın (Emin Çölaşan’ın tabiriyle) Suudi Arabistan’daki “minik kuşu”nun Cemal Kaşıkçı olduğunu belirtiyor.
Aslında bunu açıklayan bizzat Friedman’ın kendisi, Öcal bunu aktarıyor.
Cemal Kaşıkçı’nın da sadece bir Arap gazeteci olmadığını, Suudi Arabistan’ın (1979 – 1993 yılları arasında) eski istihbarat şefi olan yine Türk ve Çerkes kökenli Prens Türki El Faysal ile yakın olduğunu biliyoruz.
Türki el Faysal’ın Arnavut kökenli dayısı Ethem ile Cemal Kaşıkçı’nın amcası silah tüccarı Adnan Kaşıkçı, 1983’te “Barrick Gold Corporation” isimli ortak bir şirket de kurmuşlardı.
Elbette ki hepsi CIA bağlantılıydı.
Cemal Kaşıkçı, yine “gazeteci kimliğiyle” 1987 – 95 yılları arasında Afganistan’da (ABD maşası) Suudi terörist Usame Bin Ladin ile pek çok kez görüşmüştü.
2000’li yıllarda İngiltere ve ABD’de büyükelçilik yapan Türki El Faysal’ın danışmanlığında da bulundu.
Suudi yönetimine genelde “muhalif” olarak bilinen Kaşıkçı, son dönemde ise Katar ve Müslüman Kardeşler’e de yakındı.
İşte Selman muhtemelen bu yüzden onun defterini ABD’de değil, Türkiye’de dürmeye karar verdi ve bunu da yaptı.
Bu olay, Selman açısından başta Trump’a olmak üzere, (İran ve Suriye ile İdlib’de işbirliği yapan) Türkiye ve tüm dünyaya açık bir mesaj oldu.
SELMAN’IN AVRASYA SEÇENEĞİ?
Suudi Veliaht Prens kendince Amerikan düzenine bir ultimatom vermiş oldu.
Mealen Trump’a, “Senin kendine bile faydası olmayan desteğine ihtiyacım yok, petrolümle 2 hafta değil, 2 asır direnirim, Çin ile Petro-Yuan görüşmeleri yürütürüm, Rusya’dan da S-400 alır, artık dokunulmaz olan Avrasya hava sahasına da katılırım” diyor.
Dünyada eski düzen bitti ama yenisi hala kurulamadı.
İşte o yüzden pek çok saçma sapan iş oluyor.
İsrail ve Amerika’nın kuklası dediğimiz Selman, 2017’de Çin ile ‘Kuşak ve Yol’ girişimi üzerinde, toplamı 130 milyar dolar Çin yatırımı olan 2 ayrı anlaşma imzaladı.
Aynı Selman, Ekim 2017’de Moskova ziyaretinde Putin’e S-400 ve diğer tüm üstün Rus silahlarını alma teklifi yaptı.
Çin, yeni bin yıla damgasını vuracak Kuşak ve Yol projesinde, Suudi Arabistan’ı, 3 kıtanın kesiştiği yerde pivot bir Afro-Avrasya ülkesi olarak görüyor.
Tüm ekonomisi petrol ve doğalgaza bağlı Rusya da, OPEC’in lideri Suudi Arabistan ile enerji konusunda işbirliğiyle, petrol fiyatlarını belli bir seviyenin üstünde tutmayı hedefliyor.
Rusya ve Çin de, aynı ABD ve İsrail gibi, Suudi Arabistan’ın rejimiyle zerre ilgilenmiyor.
Her zaman söylerim, jeopolitik bilmeden atıp tutanlar, sadece atıp tutmuş olur.