Sendikadan bahsedene bak sen...
GALATASARAY futbol takımını çalıştıran zat, “Sendika olmadıkları sürece böyle kalacaklar” diye buyurdu pişkince. Yıl 2020; sendikayı keşfetmiş! Önceki cümlesi ise: “Türk futboluna net 50 senemi verdim”. Kovid-19 salgınında, maçları ertelenmeyince aklına geldi sendika… Ona buna çakıyor bol keseden. Gölge boksu yapıyor, karşısında kimse olmadan… Birisi ayna tutmalı bu şahsa.
Önce şu 50 yılına bakıp, cemaziyülevvelini bir görelim. 70’li yıllarda takım arkadaşı Metin Kurt’un Galatasaray’da başlattığı Türkiye’nin ilk futbolcu grevinde kadroda olduğu halde kendisinin adı anılmazken; o grevi kıran kulüp menaceri Turgan Ece, ölünceye kadar has ağabeyi, aile dostuydu. O Turgan Ece ki, futbolcuların emek mücadelesinin önderi Kurt’u ve destekleyen arkadaşlarını, sırf haklarını aradıkları için ‘anarşistlikle’ suçlayıp, Galatasaray’dan gönderen adamdı.
Kahramanımız, 80’lerin ortalarına kadar Galatasaray’ın ve Milli Takım’ın kaptanlığını yaptı. Bizzat içindeydi haksızlık, adaletsizlik, sömürü düzeninin ama erk sahibi olduğu, sahada ağırlığı olduğu yıllarda sendikanın adını bile anmadı. Altta (alt liglerde yani) kalanların o zaman da canı çıkıyordu ama kendisi, tepedeki mutlu azınlığa mensuptu.
90’ları, Milli Takım ve Galatasaray hocalığıyla mesleki açıdan zirvelerde geçirdi. UEFA Kupası kazanmış bir teknik adam olarak herkes ağzına bakarken, yani söyleyecekleri çok değerliyken, ‘sendika’, gündeminin ilk 50’sinde bile yoktu muhtemelen… Spordaki emek örgütlenmesinin en güçlü olduğu ülkelerden İtalya’da çalıştı. O dönemde medyamıza anlattıkları, pizza-makarna, moda, tarihi ve turistik yerler gibi şeylerdi. Sendika meselesinin farkında bile olmadığı izlenimi veriyordu.
İtalya sonrası rutinine döndü: Galatasaray-Milli Takım… Olmadı, bir tur daha attı ikisi arasında… Yıllar geçti... Kebapçı baskınından, “onu çekme bunu çek” rezaletine kadar onlarca başlıkta adı anıldı fakat ‘sendika’yla asla...
Milli Takımların anahtar teslimi kendisine verilmesi de, obez egosunu kesmemiş olacak ki, 2014’te icat edilen ‘Türkiye Futbol Direktörlüğü’ ile resmen futbolun tapusunu sundular beyefendiye. Öyle ki; görevinin tanımı bile, insana önünü ilikleme ihtiyacı hissettiriyordu. İşine son verildiği 2017’ye kadar, monarklara has yetkilerle geçirdiği o yıllarda sendikanın ‘s’sini ağzına almadı bir kez olsun. Bir dediğinin iki olmadığı bu dönemde, dervişin fikrinde sendika-mendika yoktu, zikrinde de olmadı haliyle, eyleminde de…
Böbürlendiği 50 yılının özeti böyle. Sanırsınız, hibe etti onca yılı futbola… Verdiğini söylüyor ama aldığına gelince lâl oluyor! Sen verdiğinin karşılığını misliyle aldığın için, sendikaya işin düşmemiş olabilir yarım asır boyunca.
Oysa bu 50 yılda; İzmirspor kalecisinin, Kırıkkalespor stoperinin, Beyoğluspor solbekinin, İskenderunspor santraforunun, Hopaspor malzemecisinin, Fethiyespor aşçısının, Batman Petrolspor altyapı hocasının, Edirnespor masörünün sendikaya nasıl ihtiyacı olduğunu bilemezsin… Bir tuzu kuru olarak; üç otuz paraya emeğini kiralayıp, kimi zaman o parayı bile alamayan, güvencesiz çalıştırılan binlerce spor işçisinin, statları temizleyen, sahanın bakımını yapan adını sanını bilmediğimiz emekçilerin çektiklerini bilebilsen, hissedebilsen 50 seneyi böyle geçirmezdin.
Yaş 70’e dayanmışken, hangi hesapla sendikayı keşfettiğini bizler bilemeyiz. Ama ucuz bir hamle olduğu ortada. Anlaşılıyor ki, boş bulduğun ‘emek örgütlenmesi’ alanına koşu yapmak niyetindesin… Nafile çabalama hoca, senden bir emek kahramanı çıkmaz!