11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sendikaların siyaset açmazı -(TAMAMI)

Engin Ünsal

Engin Ünsal

Eski Yazar

A+ A-

3656 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi yasası işçi sendikalarının beklentileri ile örtüşmeyen bir biçimde yasalaştı. Yasada gözlenen bazı iyileştirmeler işçi sendikaları istedi diye değil, ILO gibi uluslararası kuruluşların ısrarlı baskısı sonucu yasada yer aldı. Çok az sayıda ki iyileştirmenin dışında yeni yasa eski yasanın aksaklıklarını, yasaklarını, sendika özgürlüklerini sınırlamasını aynen ve fazlası ile günümüze taşımıştır. Hele sendika üyesi olma hakkını kullandı ya da, bu yolda niyetini belli etti diye sendikacılık nedeni ile işten çıkarmalarda dava açma hakkını ancak otuzdan fazla işçi çalıştıran işyeri çalışanları ve an az altı ay kıdemi olanlar için kabul edilmesi tam bir rezalettir.

Bu yasa bir kere daha işçi sendikalarının siyasal iktidarlar üzerinde hiçbir baskı gücü olmadığını tartışılmaz biçimde gündeme getirmiştir. İşverenler , sendikaları aracılığı ile, yasanın istekleri doğrultusunda düzenlenmesinde son derece başarılı olmuşlardır. İşçi Sendikaları Konfederasyonlarının bu yasayı kuzuların sessizliği ile karşılamasına şaşmamak gerekir çünkü, DİSK’in cılız sesi dışında Konfederasyonlar tamamen AKP’ye teslim olmuş, sendikacılığı özgürce, sokaklara egemen olarak değil, vesayet altında yapmaya kararlı olduklarını bir kere daha kanıtlamışlardır. Vesayet altında sendikacılık anlayışının işçi sınıfını aydınlığa değil, köleliğin karanlık günlerine götüreceğini anlamayan bu Konfederasyon yöneticilerinin sendikacılık yapmaya devam etmeleri işçi hareketi adına büyük bir talihsizliktir. Bu korku ve karanlık bir gün mutlaka onların sonunu hazırlayacak ve adları işçi sınıfının yüz karası olarak anılacaklardır.

Şu gerçek artık anlaşılmalıdır ki işçi sınıfının kurtuluşu da yok oluşu da siyasetle çok yakından ilgilidir. İşçi sınıfı siyaseten aydınlatılmadıkça siyaset ortamında çıkarlarını asla koruyamayacaktır. Sorun işçi sınıfını siyaseten kimin aydınlatacağı konusunda düğümlenmektedir.

AKP oylarını büyük ölçüde çalışanlardan almaktadır. Ülkemizde geçimini emeği ile sağlayan yaklaşık yirmi beş milyon çalışan vardır ve bunların yaklaşık 15 milyonu bir iş sözleşmesine dayalı olarak yani işçi olarak çalışmaktadır. Ne hazindir ki çalışanların büyük kesimi, asla işçi çıkarlarını korumayan AKP’ye oy vermektedir. AKP’nin çalışanlara bakışı, “elleri mahkûm” biçiminde olduğundan bu kesim için iyileştirme değil kendi siyasal anlayışının bu kesimde kök tutmasına çalışmaktadır.

Çalışanların, özellikle işçi tanımında olanların “elleri AKP’ye oy vermeye mahkûm mudur?” Üzülerek belirtelim ki sanayi ve hizmetlerde çalışan işçiler, “sanayi devriminin” işçileri olamamış, kırsal alanda edindikleri örf ve adetleri, inançları kentlere ve işyerlerine de taşımış ve fabrikalarda tarım işçisi alışkanlığı ile ve köylü kimliği ile yaşamını sürdürmüştür. Sanayi işçisinin diriliğini, atılganlığını kişiliğine işleyememiştir. Bu yüzden işçilerimiz büyük çoğunluğu ile tutucudur ve devrim yapacak siyasete değil bozuk düzeni sürdürecek siyasete oy vermiş ve vermeye de devam edecektir. Peki bu çember nasıl kırılacaktır? Bunun tek yanıtı sendikaların yapacağı yaygın eğitim ve siyasal bilinçlendirmedir ve işçiler ancak bu yoldan gerçek sanayi işçisi niteliğini kazanabilir.

Sendika yöneticileri ısrarla bu gerçeğin üstüne gitmekten çekinmekte ve siyasal eğitim sürecinin üyelerini kaybetme sürecini başlatacağından korkmaktadır. Bu korku sendika üyelerinin ve genelde işçilerin siyasal bir karanlıkta kalmasına ve kırsal alanda edindikleri örf ve inançlara göre tutucu bir partiye dinsel bir ödev yapar gibi oy vermeye devam etmesine neden olmaktadır.

Sendika yöneticilerinin bu korkusu ve “oy verecek başka seçenek yok” inanışı bugün içinde yok olmaya başladığımız karanlığın resmidir.

Bugün derinde oluşturulan “Müslüman Sendikalar” gerçeği yakında su yüzüne çıktığında işçilerin ne yapacağını şimdiden anlamak ve o karanlığı yaşamamak için büyük usta Nazım’ın,” sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” söylemini unutmamak gerek.