Sessiz devrim
GENÇLİK ve Spor Bakanı Muharrem Kasapoğlu’nun Refahiye’deki sözleri Türk sporu için çok önemlidir. Kasapoğlu konuşmasında fırsat eşitliğinden ve Türkiye’nin dört bir noktasına yayılan spor tesislerinden bahsetti, şanlı bayrağımızı gururla dalgalandıracak yeni sporculardan bahsetti, birçok spor dalından bahsetti, spor yapan kadınlarımızdan erkeklerimizden bahsetti. Türk sporunda yaşananları da "Türkiye'nin yurtları sessiz devrimin birer sembolüdür" diye özetledi. Olimpiyatlarda ve Paralimpik Oyunları’nda kırılan toplam madalya rekoru, anca bir devrim ile gelirdi. Bu devrim de, yetenekli gençlerin spor yapma fırsatı yakaladığı bu yurtlardan çıkar.
Bakan’ın konuşması çocukluğumda spor politikalarını hayranlıkla izlediğim Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni çağrıştırdı. Doğu Almanya’da her çocuğa farklı yaş kategorilerinde yeteneklerini belirledikleri dallarda Olimpik koşullarda yarışma olanağı tanınıyordu. Devletin ülkenin her bölgesindeki her çocuğa ulaşması, ona yeteneği olan spor dalında yarışma şansı fırsatı vermesi, başarılı olanlara ülkenin dört bir tarafına yayılmış spor yurtlarında kızıyla erkeğiyle kendini geliştirecek eğitimleri vermesi “devrim” değil de nedir?
5 sene öncesinde kontrolsüz tarikat yurtlarında yanarak ölen kızlarımız, bugün Devlet’in kontrolündeki yurtlarda çağdaş birer sporcu olarak ülkesini gururlandırmanın, kendisini başı dik bir Türk kadını olarak ifade etmenin özgürlüğünü yaşıyor. Bu yurtlar devrimin birer sembolü olmaz mı?
DEMOKRATİK ALMANYA VE YUGOSLAVYA’NIN KAMUCU MİRASI
Kasapoğlu’nun Refahiye’deki sözlerinin devamı, Türk sporunda yaşadığımızın neden “devrim” olduğunu gösteriyor: “Gençlerimiz sadece bu vatanın değil, tüm insanlığın, mazlum coğrafyaların umududur” Bu söz, Tito’nun katıldığı son bağlantısızlar zirvesindeki “Dünyanın geleceğinin korunması Anadolu’ya düşer. Anadolu’da Kemalistler tarafından kurulan devletin temeli bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır.” sözlerini doğrulamıyor mu?
Kasapoğlu’nun sözlerinin bir kısmında Demokratik Almanya’yı buluyorsunuz başka kısmında Yugoslavya’yı. Madalya sıralamasında, 1972 Yaz Olimpiyatlarını 3. bitirdikten sonra katıldığı tüm yaz (1976-1980-1988) ve kış (1972-1976-1980-1984-1988) Olimpiyatlarını ilk 2’de bitiren bir Doğu Almanya’dan ve o yıllarda dünyaya en fazla sporcu ihraç eden bir Yugoslavya’dan bahsediyoruz. 70 ve 80’lerde Doğu Almanya ve Yugoslavya’nın kamucu politikalarıyla elde ettiği başarıların önümüzdeki on yıldaki temsilcisi Türkiye’dir. Anadolu’nun dört bir tarafında gençliğin sporla kazanılması karşısında emperyalizmin maşası olan ne bölücü terör ne tarikatçı çete ne de lümpen tetikçiler başarılı olamaz. PKK’nın dağlarında ya da Fetö’nün nur evlerinde ülkesine düşman olarak yetiştirilecek gençlik, Devlet’in sessiz devriminin sembolü yurtlarda göğsündeki ay-yıldız ile ülkemizin gururu olarak yetişiyor. Spordaki bu kamucu devrim, emperyalist oyunu bozuyor.
Nitekim her gün milli sporcularımızın başarıları ile gurur duyuyoruz! Türk gençlerinin madalya almadığı gün olmuyor. Sırf geçen hafta; down sendromlu basketbol milli takımımız İtalya’da ikinci olurken Bulgaristan’da badmintonda madalyalar aldık, Tubay Erdal Sofya Maratonu’nu kazandı, Viktoria Zeynep Güneş Dünya Yüzme Kupası’nda altın aldı, Balkan Bisiklet Yol Yarışı’nda hem büyükler hem gençlerde birinci olduk, Dünya Gençler Judo Şampiyonası’nda üçüncü olduk, Dünya Yıldızlar Halter Şampiyonası’nda onlarca madalya kazandık. Dört bir tarafımızda sporda başarılar geliyor, ama Bakan’ın devrimi tanımladığı gibi “sessiz” geliyor. Spor medyası bu devrimin medyası olamamış, TRT bile iki spor kanalının birinde futboldan başka spor dalından neredeyse bahsetmiyor.
Erzurum’da 2022 Kış Olimpiyatları Körling Ön Elemesi yapılıyor. Geçen hafta karışık takımımız Slovenya’yı 12-1, Brezilya’yı 12-3, Nijerya’yı 14-0, Kazakistan’ı 9-8 ve Portekiz’i 8-7 yenerek Hollanda’daki son elemeye katılmaya hak kazandı. Bir haberini bile görmedim Türkiye’de düzenlenen şampiyonanın. Bu hafta erkek ve kadın körling milli takımlarımız Erzurum’da aynı başarıyı sağlamaya çalışacak, yine sessiz sedasız.
HÜSEYNOV’DAN ÖRNEK DAVRANIŞ
Bakan’ın “Gençlerimiz mazlum coğrafyaların umududur” sözü de çok değerli. Coğrafyamızı spor birleştiriyor, Asya halkları emperyalizme karşı sporla birleşiyor ve güçleniyor. Dünya Güreş Şampiyonası’nda Azerbaycan'ı temsil eden Refig Hüseynov 82 kilo grekoromen finalinde temsilcimiz Burhan Akbudak'ı yenip Dünya Şampiyonu olunca minderde Türk ve Azerbaycan bayraklarıyla tur attı, iki bayrağı da öptü. Nasıl finalde yenildiğimize üzülebiliriz, Hüseynov’un bu davranışından sonra. Altın da bizim gümüş de. Öte taraftan; Reşit Karabacak'ın kolunu kıran Mark Shultz'tan bugüne bir şey değişmemiş, Atlantik’in öbür tarafında. Dünya Güreş Şampiyonası'da kadınlar 57 kilo finalinde ABD'li Manouris Hint Anshu'nun omzunu çıkararak tuş ile altın alıyor. Ne hakem ne bizim spiker, ikisinden de itiraz gelmiyor bu vahşete. Hint Anshu kendisinden çalınan altına mı yoksa çıkan omzuna mı üzülsün? Yoksa, TRT spikerinin bu mazlum dünyanın sesi olamamasına mı? ABD’linin omuz çıkararak kazandığı şampiyonluktan sonra kadınlar 59 kg’da üçüncülük maçı oynandı, ABD’li Nelson Moğol Shoovdor karşısındaydı. Nelson, omuzuna bir darbe almamasına rağmen yere düşünce bastı çığlığı, Anshu'nun omuzunun çıkmasına sesi çıkmayan hakemler hemen durdurdu maçı. Asıl asil davranış Moğol Shoovdor’dan geldi, maçın sonuna kadar Nelson’un sakatlanan omzuna dokunmadı. Arka arkaya iki maç, Asya’nın vicdanı ile Atlantik’in acımasızlığının kıyaslandığı. Hani Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği muasır medeniyetin hala Batı’da olduğunu sananlar var ya, minderdeki gözyaşına baksınlar. Gerçi bunlar güreş de izlemez, Atatürk’ün en sevdiği sporun güreş olduğunu bile bilmezler.
Madem mazlum coğrafyadan bahsediyoruz, önümüzdeki fırsatları iyi değerlendirmeliyiz. Bu yıl düzenlenmesi planlanan Konya’daki İslami Dayanışma Oyunları önümüzdeki yıla kaydırıldı. İyi de yapıldı. Yapılsaydı, Olimpiyatların ertesinde çok sönük geçerdi. İslami Dayanışma Oyunları sadece sportif bir yarış değil, antiemperyalist bir meydan okumaya dönmelidir. Oyunlara katılan 54 ülke, Konya’da, mazlum dünyanın dayanışmasını tüm dünyaya göstermelidir. Sadece sportif değil, kültürel ve siyasi birlikteliğimiz düşmana gösterilmelidir. Emperyalistin en korktuğudur, ulusların birlikteliği. Şu 54 ülkenin yan yana geldiğini düşünsenize; ne savaş kalır ne göç ne açlık ne de Batı Asya’da Amerikan emperyalizmi!
Spor yapma hakları emperyalizm tarafından gasp edilen ulusların spor yapmasına da öncülük etmeliyiz. Konya’da İslami Dayanışma Oyunları düzenlenirken KKTC’de de emperyalist veto yüzünden Olimpiyatlara katılamayan Abhazya, Güney Osetya gibi ülkeler KKTC’de aktif olan spor federasyonlarının branşlarının yer aldığı çok branşlı spor organizasyonunu düzenlemelidir. Gönül KKTC’nin Konya’da yarışmasını ister, ama bu kadar kısa sürede bunu sağlamak çok zor.
ULUSAL SEMBOLLERE SAYGI
Mazlum uluslardan ve devrimden bahsediyorsak, bu devrimin lideri Mustafa Kemal’dir. 10 Eylül 1922 günü, henüz düşmanı yeni denize dökmüşken, Kral Konstantin’in Türk Bayrağı’nı çiğneyerek kaldığı İplikçizade Köşkü’nde önüne serilen Yunan Bayrağı’nı “Bir ulusun sembolü ayaklar atına alınamaz” diyerek kaldırtan Mustafa Kemal, bu devrime öncülük edecektir. Bu coğrafyanın mazlum uluslarına öncülük yapacaksak, Mustafa Kemal Atatürk’ü takip edeceğiz. İstanbul’da Norveç ile oynadığımız karşılaşmada kaçan 1 puandan daha fazla üzüldüğüm konu Norveç Milli Marşı’nı tüm stadın ıslıklaması oldu. Mustafa Kemal, emperyalizme uşaklık yapan işgalci Yunanistan’ın bayrağını bile ayak altından kaldırırken, elde Türk Bayrağı Norveç Ulusal Marşı’nı ıslıklayanlarla hiçbir devrim yapılmaz.
UEFA ceza vermiyorsa bu ıslıklamaya, biz ceza vermeliyiz kendimize. Ne maçı sunan spikerlerimiz ne maçtan sonra konuşan yetkililerimiz, kimse ayıplamadı bu ıslıkları. Övgüler düzdüler seyirciye bir de! İstediğimiz kadar zeki ve çevik olalım, ahlaklı değilsek sporda haklı başarılar kazanamayız!