Sessiz Şampiyon
Okuduğum öyküleri beni öyle etkilemişti ki yazarın tüm yapıtlarını sipariş etmiştim. Biri hariç, kitapların hazır olduğunu bildiren bir e-posta aldım İlhanilhan Kitabevi’nden. Eksik kitap, güreş tarihimizde hâlâ aşılamamış iki büyük başarının, 1948 Londra ve 1960 Roma Olimpiyatlarının anlatıldığı Neşter ve Madalya romanıydı. Kitabevini arayıp koliyi birkaç gün bekletmelerini rica ettim.
Ankara'da yaşadığını bildiğim yazarımızla henüz tanışmıyorduk. Bir mektup yazıp ona durumu bildirdim. Ak saçlı yazarımız, kitaplığından Neşter ve Madalya romanını götürüp beklettiğimiz koliye kısa bir mektupla eklemiş. Bir hafta sonra kitaplarım geldi. Koliyi heyecanla açtım, mektubunu sevinçle okudum: “...Kendisi Almanya'da olsa da yüreği yurduna, bizlere çok yakın dost, bu romanımı size özel armağanım olarak imzalıyorum. Romanı, özellikle olimpiyat şampiyonumuz Ahmet Bilek'e ayrılmış bölümü okuyunca konuşacağımız şeyler olacaktır. Sevgilerimle. Kemal Ateş.”
Yazarımız haklı çıktı. Romanı bitirir bitirmez telefona sarıldım; yazarımız Kemal Ateş ile konuşacağımız “çok şeyler” vardı çünkü. Sorularımın çoğu, 1960 RomaOlimpiyat Şampiyonası’nda 52 kiloda altın madalya kazanmış öğretmen güreşçi Ahmet Bilek'le ilgiliydi. Köy enstitülerinde aldığı terbiye ve disiplin gereği, turnuva yolculuklarında dahi antrenman çantasında mutlaka birkaç kitap bulunduran bu güreşçimiz, aynı zamanda 1960'larda başlayan Almanya'ya güreşçi göçünde de başı çeken isimlerdendi.
Bu nedenle olmalı, romandaki diğer ünlü şampiyonlarımızdan daha fazla ilgimi çekmişti Ahmet Bilek. Romanda, güreşçimizin yaşamından sarsıcı kesitlerin harmanlandığı yirmi sayfalık bölüm, romanın içine ustaca gizlenmiş ayrı bir roman gibiydi sanki.
KÖY ENSTİTÜLÜ ŞAMPİYON
1932 yılında Kula'nın Menye köyünde doğmuştu Ahmet Bilek. Yetim büyümüş, suskun bir köy çocuğuydu. Sadece çayırlarda yapılır sandığı güreş sporunun minderde de yapıldığını, 15 yaşındayken başladığı İzmir Kızılçullu Köy Enstitüsü'nde görmüştü ilkin...
Enstitüler arası güreş turnuvasının yapıldığı bir gün olimpiyat şampiyonu güreşçilerimiz Yaşar Doğu, Celal Atik ve Mersinli Ahmet, Kızılçullu Köy Enstitüsü'nü ziyaret ediyorlar. Öğrencilerin arasına karışıyor, onlarla şakalaşıyor, hatta mindere çıkıp bazı müsabakaların hakemliğini dahi üstleniyorlar. Okulun toplantı salonunu dolduran meraklı öğrencilere Londra Olimpiyatları’ndaki anılarını anlatıyorlar. Efsane güreşçilerimizin anlattıkları Ahmet Bilek'i o kadar etkiliyor ki güreşe hep var olan sevgisi o gün tutkuya dönüşüyor. Ahmet'in yeteneğini iyi gözlemleyen beden eğitimi öğretmeni, onu götürüp İzmir Demirspor'da güreşe başlatıyor. Daha o yaşlarında başarılar kazanıyor Ahmet Bilek.
- Bilek ailesinin oturdukları ikinci ev, Köllerbach
1950'li yılların iktidarı köy çocuklarının kızlı erkekli okumalarını sakıncalı görünce, karma okullar tek tek ayrılıyor. Ahmet Bilek'in de aralarında bulunduğu erkek öğrenciler, Kızılçullu'dan Aydın'ın Ortaklar Köy Enstitüsü'ne gönderiliyorlar. Yeni okulunun adını Türkiye Güreş Şampiyonası birinciliklerine yazdıran seçkin bir öğrenci oluyor Ahmet.
Mezun oluyor; ilk görev yeri olan Eskişehir'e, bir ilkokula atanıyor. Orada yine Demirspor Kulübü’nde güreşe devam ediyor. Askerlik görevini Ankara'da yedek subay olarak yaparken de güreşten kopmuyor, Güreş Millî Takımı'yla antrenmanlarına devam ediyor. Eskişehir'e geri dönüyor; yoğun antrenmanların, uzun kampların içinde buluyor kendini yine. Kamplar, müsabakalar yüzünden öğrencilerine iyi öğretmenlik edemediğini düşünerek mesleğinden istifa ediyor. Eskişehir Devlet Demiryolları Hastanesi’nde, güreşe daha fazla vakit ayırabileceği, az maaşlı küçük bir memuriyet veriliyor kendisine.
Gittiği uluslararası turnuvalarda üniversite mezunu yabancı güreşçilere çok imreniyor. Ankara Gazi Eğitim'in spor bölümünde okumaya başlıyor. Yaşadığı ev okuluna çok uzak olduğu için yatılı olmadığı hâlde bazen okulun yatakhanesinde arkadaşlarının yanında kalıyor. Bir gece, nöbetçi olan anlayışsız, kaba bir Fransızca hocasından arkadaşlarının önünde ağır azarlar işiterek yatakhaneden çıkartılıyor. Hazmedemediği bu kötü olayın da etkisiyle, zaten zorluklarla devam ettiği yüksekokulu yarıda bırakıyor.
- Olimpiyat şampiyonu Ahmet Bilek
ALMANYA'YA GÖÇ YOLU
Güreşte iyice pişen Ahmet, özgün tarzıyla artık rakiplerine minderi dar ediyor. 1953'te İtalya'da dünya ikincisi, 1955'te Barselona'da Akdeniz Olimpiyatları birincisi oluyor. En büyük başarısına 1960 Roma Olimpiyatları’nda altın madalyayla ulaşıyor. Alman güreşinin önde gelen isimleri, Londra'da Ahmet'i izledikten sonra onu ülkelerine davet ediyorlar. Davet edenlerden birisi de doğup büyüdüğü Schifferstadt kentinde bir süre vinç operatörlüğü de yaptığı için “Schifferstadt'ın Vinci” lakabıyla anılan ağır sıklet olimpiyat şampiyonu Wilfried Dietrich oluyor.
- İntihar ettiği otoyol köprüsünün altında
Türk güreşinin bu büyük başarısı, 1960 İhtilali'nin hayhuyu içinde kaynayıp gidiyor. Roma dönüşü, şampiyon güreşçilerimize bekledikleri ilgi gösterilmiyor. Olimpiyat şampiyonlarına ev armağan edileceği sözü de boş çıkıyor. Eskişehir'de, annesiyle yaşadıkları kiralık evlerinin üst katında oturan ev sahiplerinin kızı Ayten Hanım'la 1960'ın Aralık ayında evleniyorlar. Geçim sıkıntıları daha da artıyor. Almanya'dan gelen teklifi kabul etme isteğinden söz ettiğinde, kimse Ahmet Bilek'in fikrine karşı çıkmıyor. Almanya'ya daha önceden göç etmiş diğer Türk güreşçilerimiz gibi Ahmet de gurbetin yolunu tutuyor.
İlk durağı, Schifferstadt Kulübü oluyor. Fakat “Dayalı döşeli evde oturacaksınız.” sözünü tutmuyor kulübü. Savaştan harap hâlde çıkmış ülkenin hızla toparlanmışlığı, düzeni, disiplini güreşçimizi çok şaşırtsa da ülkede hâlâ ev sıkıntısı yaşanıyor. Wilfried Dietrich de gerektiği gibi ilgilenmiyor Ahmet Bilek'le. Bir süre Alman ailelerin evlerinde misafir kalıyorlar. Sonra su tesisatı bile olmayan köhne bir eve yerleştiriliyorlar. Bu durum karı kocayı çok rahatsız ediyor. Çaresiz kalınca Türkiye'ye geri dönme kararı alıyorlar.
Ahmet Bilek'in Türkiye'den okul ve takım arkadaşı olan Ayhan Buharalı, güreşçimizin Almanya'ya geldiğini fakat hoşnut kalmayıp geri döneceğini haber alıyor. Saarbrücken kentine bağlı Köllerbach kasabasında güreşen Buharalı, kulübünün yöneticilerini hemen durumdan haberdar edip olimpiyat şampiyonu güreşçiyi tanıdığını, onu kesinlikle kaçırmamaları gerektiğini anlatıyor. Bir grup güreşçiyle, bir saat uzaklıktaki Schifferstadt'a gidip onu âdeta apar topar Köllerbach'a kaçırıyorlar. Schifferstadt Kulübü’nün güreşçimiz için girdiği tüm masrafları da yeni kulübü Köllerbach üstleniyor.
- Bayan Gertrud'un Arşivi: Ayten Hanım, Sevil, Ali
Bilek ailesinin 10 yıl yaşayacağı, Sevil ve Ali adında iki çocuklarının dünyaya geleceği fakat sonu trajik bitecek Köllerbach maceraları da böylece başlıyor...
Roman Muştusu
Yazarımızla telefon görüşmelerimiz sıklaşmıştı. İçtenliğine sığınıp, “Keşke romanınızda Ahmet Bilek'e ayırdığınız bölüm daha uzun olsaydı.” deyiverdim bir konuşmamızda. “Onu anlattığım bir roman yazıyorum, sona yaklaştım.” demez mi! Bu romanı için Londra'ya gittiğini duyunca, Köllerbach'ı da mutlaka ziyaret etmiştir düşüncesiyle, “Keşke sizinle daha önceden tanışsaymışız, Köllerbach'a gider, romanınızın son sayfalarında birlikte yürürdük!” dedim üzülerek. Meğerse çok istemesine rağmen, tek başına yolculuğu göze alıp bir türlü Almanya'ya gelememiş. Fakat Alman kulüplerinde güreşmiş Türk ve Alman birçok güreşçiye ulaşıp yeni romanı için epeyce bilgi, belge ve fotoğraflar edinmiş onlardan.
5 Ekim 1970 yılında, henüz 38 yaşında iken Köllerbach'a yakın bir otoyol köprüsünde aracından inip kendini boşluğa bırakan güreşçimiz Ahmet Bilek ve gurbette iki küçük çocuğuyla bir başına kalan gözü yaşlı karısı içimi çok acıtmıştı. Yazarımız, bir iki gün bile olsa gelip güreşçimizin yürüdüğü yollarda yürümeli, onun acı tatlı anılar bıraktığı Alman kasabasının havasını solumalı, güreşçimizi tanıyan kasabalılarla yüz yüze görüşmeli, diye düşündüm. Yazarımıza, “İyi ki Köllerbach'a gelmemişsiniz; buna çok sevindim!” dedim. Şaşırmıştı. Devam ettim: “Bana biraz zaman verin, bir gezi programı yapayım, birlikte gidelim Köllerbach'a.” Almanya'daki ağır çalışma koşullarımızı bildiği için olumsuz bir yanıt vermese de rahatsız eder miyim, kaygıları içindeydi yazarımız. “Bu dünyadan gurbet elde sessizce göçüp giden bir güreşçimizi ölümsüzleştirecek bu romanınızda bizim de bıcımık tuzumuz olsun!” deyince, yazarımız da Almanya'ya gelmeyi kabul etti: “Öyleyse, günah benden gitti; hazırladığınız programa her zaman uyarım. Vaktim var; emekliyim...”
- Ahmet Bilek, Yalova Güreş Kampı’nda
ZİYARET PROGRAMI
Ahmet Bilek'in takım arkadaşlarından Recep Bozarslan hâlâ Köllerbach'ta yaşıyordu. Defalarca Almanya şampiyonu olan öğrencisi Paul Schneider de. Her ikisinin telefon numaralarını aldım yazarımızdan.
İlkin Recep Bozarslan'ı aradım. Bezgin bir ses tonuyla çıktı telefona. Yaşını doksanına vardırmıştı. Konuşurken duraksıyordu. Elinde o günlere dair ciddi bir belgelik yoktu. Sürekli, Köllerbach'a dostu, kardeşi Ahmet için Münih'teki kulübünü bırakıp geldiğini, intiharına çok yandığını yineliyordu.
Umudum Paul Schneider'deydi. Onu aradım. Ziyaret tarihimizi duyunca üzüldü. “Bütün yaz Güney Fransa'dayız eşimle, aranızda olamayacağım.” dedi. Fakat, Ahmet Bilek'in izlerinde yalnız dolaşmamıza gönlü razı olmadı. Kasabanın yaşlı güreşçilerinin buluştuğu eski bir restoranın, Gasthaus Prediger'in telefon numarasını verdi. “Bayan Prediger'i arayıp adımı verin, ziyaret gününüzü de bildirin, size yardımcı olacaktır. Terslik olursa lütfen beni tekrar arayın!” dedi. Hemen Bayan Prediger'i aradım. Daha “Paul Schneider” der demez, onca işinin gücünün arasında söylediklerime dikkat kesildi. “Bir Türk yazarımız, eskiden kasabanızda güreşmiş bir şampiyonun romanını kaleme almak için...” diye söze başladım. Sözümü heyecanla kesip, “Ahmet Bilek için mi?” deyiverdi. “Tanıyor musunuz onu?” soruma, “Bu kasabada Ahmet Bilek'i ve Seyfi Özel'i yediden yetmişe herkes tanır. Çocukken babam onların maçlarını izlemeye götürürdü bizi!” diye yanıt verdi. Şaştım kaldım. Telefonumu istedi. “Eski güreşçimizden birine sizi birkaç saat içinde aratacağım, ziyaret programınızı onunla yaparsınız.” dedi.
Prusyalı erdemi dedikleri bu olsa gerek! Bir saat geçmeden telefonum çaldı. Gür sesli bir Alman,
“Adım Erhard Himbert! Bayan Prediger, kasabamızı bir yazarla ziyaret edeceğinizi bildirdi biraz önce. Size eşlik edebilirim.” dedi. Heyecanla kasabada görmek istediğimiz yerleri, tanışmak istediğimiz insanları bildirdim. Ayrıca bir gece kasabalarında kalmak istediğimizi, bize Köllerbach'a yükseklerden bakan bir otel ya da pansiyon tavsiye etmesini rica ettim. Bir Alman'ın sözü, eylemini hiç geçmez. Az konuşur, çok iş yaparlar. İsteklerimi, ziyaret tarihini tek tek not etti. Bir işçi emeklisi, eski bir ağır sıklet güreşçiymiş Bay Himbert. İki gün sonra, “Köllerbach'ı Ziyaret Programınız” başlıklı, özenle hazırlanmış program taslağını yolladı bana. Önerdiği otelin bilgilerini de program listesine eklemişti
KÖLLERBACH YOLUNDA
Ahşap balkonlarından türlü çiçekler sarkan Mühlental Oteli'nin kahvaltı masasında elimdeki program metnini sesli sesli okudum:
24 Ağustos 2019 Cumartesi sabahı 09.45'te otelinizden hareket ediyorsunuz.
Saat 10.00'da Köllerbach girişindeki otobüs durağında sizi bekleyeceğim.
Saat 10.15'te Ayten ve Ahmet Bilek'in ilk oturdukları evi ziyaret edeceğiz. Ev sahibesi Gertrud Hanım hâlen hayatta. Sizi evinin terasında kahve içmeye davet ediyor. Oğlu Willi ve torunları da sohbetimizde hazır bulunacaklar. Bilek ailesinin günlük yaşamlarını, komşuluklarını, dostluklarını anlatacaklar.
Saat 11.00'de ikinci oturdukları evi ziyarete gideceğiz. Ev sahiplerinin oğlu Bay Rudi Ackermann ile sohbet edeceğiz. Bay Ackermann, 1965 yazında Ahmet Bilek'in İstanbul'dan kendilerine yolladığı kartpostalı ve aile arşivinden seçtiği bazı fotoğrafları sizin için hazır edecek.
Saat 12.15'te Köllerbach Güreş Kulübü'nü ziyaret edeceğiz. Ahmet Bilek'in güreştiği, antrenörlük yaptığı, şampiyon güreşçiler yetiştirdiği salonlar gezilecek. O günlerde basılan güreş yıllıklarında Ahmet Bilek ve Seyfi Özel'e ait sayfaları inceleyeceğiz.
Saat 13.00’te Ahmet Bilek'in işçi olarak çalıştığı, 15 Türk işçisine çevirmenlik yaptığı rulman fabrikasını ziyaret edeceğiz.
Saat 13.30'da Ahmet Bilek'in intihar ettiği Bischmisheim otoyol köprüsüne gidilecek. Bu köprünün hemen altındaki Bischmisheim kasabası, Köllerbach'a 20 dakika uzaklıkta.
Saat 14.30'da eşim Birgit'le pasta-kahve molası için sizi evimize davet ediyoruz. Bu molada, güreşçi dostlarımdan ödünç aldığım gazete, dergi ve güreş kulübümüzün eski belgelerinde Ahmet Bilek'e ilişkin haber ve fotoğrafları inceleyeceğiz.
Saat 15.00'te Gasthaus Prediger'de Ahmet Bilek'le aynı takımda güreşmiş arkadaşı Egon Himbert ve diğer eski güreşçilerle buluşacağız. Köllerbach Güreş Kulübü Başkanı Bay Hilmar Rehlinger de sohbet toplantımızda hazır bulunacak. (Bu sohbet toplantısının süresi yok.) Saygılarımla. Erhard Himbert
Yazarımız Kemal Ateş, elindeki küçük defterine son notlarını aldı. Otelimizden saat 09.45'te ayrıldık. Işıl ışıl, güneşli bir gündü. Fransa'ya uzanan ağaçlı tepeler yemyeşildi. Küçük derelerin üstündeki narin köprülerden geçe geçe Köllerbach kasabasına yaklaşıyoruz. “İntihar, ölüm, şu güzelim kasabada bir insanın düşüneceği son şey olmalı oysa!” diyoruz Ahmet Bilek'in geçtiği yolları izlerken.
Yazarımız başıyla onaylıyor söylediklerimizi: “Bu romana başlamadan, intihar üzerine yazılmış belki yirmiyi aşkın kitap okudum. Fakat hiçbirinde Ahmet Bilek gibi ağırbaşlı, sessiz insanların vicdan intiharını açıklayan doyurucu tanımlar bulamadım.”
Willkommen in Köllerbach yazılı tabelayı geçerken, “Basılana kadar beklemeyelim, romanın adını şimdiden fısıldayın kulağımıza Hocam.” diyorum merakla. Yarım asır önce canına kıydığı topraklarda, sanki Ahmet Bilek'e sesleniyormuşçasına kederli bir sesle söylüyor romanın adını: “Sessiz Şampiyon.”