Sevinmeyi de üzülmeyi de dejenere ettik
Oldum olası ağzı açıklardan pek hoşlanmam. Sempatik gelmez bana. Bu durumun sigara tiryakiliği gibi alışkanlıktan ya da hastalıktan kaynaklandığını düşünürüm. Bunca yıl futbol oynadık. Ne ben, ne de arkadaşlarım, herhangi bir şekilde sevinç ifadesi olarak ağzımızı açmadık. Son günlerde bu fırtına ülkemizi sardı. Artık gol sevincinde ne kadar çok ağzını açarsan, o kadar büyük futbolcusun. Bu ağız açma konusunu birkaç kezdir yineliyorum. "Sana ne be arkadaş? Herkes ağzını da açar, başka yerini de açar" diyenler de var. Doğru, başka yerini açanları da gördük ülkemizde. Sevinmeyi dahi dejenere ettik.
En büyük ağzı açıklardan biri benim gördüğüm kadarıyla bizim Arda'mız. Bizim gazetemizde tam sayfa ve renkli bir fotoğrafı yayınladı. Bu fotoğrafta Arda'nın nerdeyse küçük dili ve faranjiti bile görünüyor. Doktor olmaya gerek yok. Ama bizim Arda'mız artık Avrupa'da. Neredeyse Messi veya Ronaldo gibi. Sanayileşmiş ülkeler Arda için kesenin ağzını açmışlar. Baksanıza bu çocuk nereden nereye gelmiş. Real Sociedad sol kanat oyuncusu olmuş. Ama O'nun yerine başkası transfer edilince, olay bir onur meselesi haline geldi. Ama Arda'ya kulüp mü yok? Bütün Avrupa Kulüpleri sırada. Nereden nereye gelmişik de haberimiz yok.
Hep düşünüyorum da benim bu ağız açma ile ilgili yazılarımdan sonra, bu hareketin sebebi konusunda kimse olumlu ya da olumsuz bir yorum yapmıyor. Aslında garipsenmediğine göre mutlaka bir sebebi vardır. Ya kimse bu konuyu ciddiye almıyor ya da kimse sebebini bilmiyor. Bana göre bu durum, bir taklitçilikten başka bir şey değil. Güney Amerikalı futbolcuların sevinç gösterme biçimini taklit diyoruz. Taklit ediyoruz ama onu bile beceremiyoruz. Pek yakıştıramıyoruz kendimize. Eğreti duruyor.
EGEMENLİK YALAKALARIN ELİNDE
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, Fernandes, Quaresma ve Almedia gibi kardinal futbolcuları için "bunlara verdiğim para haram, zehir zıkkım olsun" diyor. Alaturka bir profesyonelliğin, alaturka tepkisi. Ama geç de olsa Fikret Orman gerçeği söylemiş. Kutlamak gerekir.
Hepimizin bildiği gibi teknoloji, arkasından yetişilemeyecek kadar hızla koşuyor. Artık "başçavuşun eşeği gibi bilmeden konuşma" devri kapandı. Yirmi yıldan beri Türkiye'ye gelmiş ve getirilmiş olan yabancı teknik adam, futbolcu ve antrenörlerin ve de onlara ödenen paraların bir envanterini yapın. Bu insanlar nasıl gelmiş? Nasıl getirilmiş? Ne para ödenmiş? Benim bir türlü aklım ermez.
Bir holding veya bir işletme bir yatırım yapar. O yatırımdan zarar ya da kar edebilir. Bu, ticari hayatın gerçekleridir. Zarar söz konusu olduğunda birkaç yıl bu duruma dayanabilirse dayanır ve dayanamazsa da iflas eder. Ancak, spor kulüplerimizde transferlere yapılan yatırımlarda işler, farklı seyrediyor.
Türk futbol takımlarının bu hususta harcadığı paralara bakarsak, hepsi uçmuş gitmiş. Alınan teknik adamların ve de futbolcuların, Türkiye'deki ömürleri çok kısa olmuş. Futbolumuza katkıları ise neredeyse yok gibi. Gol sevincindeki tepkiler, ağız açmalar hariç tabii. Futbolumuzda bir arpa boyu farklılık yok.
Bu kadar fedakarlık yapan bir Türkiye'nin Milli Takımı çok acıdır ki Kara Afrika'nın bile katıldığı dünya kupasında yoklar. Ama doğruyu söylediğiniz zaman muhalif damgasını yiyorsunuz. Ne yazık ki Türkiye'de egemenlik, yalakaların elinde.
HAYVANLAR KAHKAHA ATAMAZ
Dünya ne kadar hızla değişirse değişsin biz bir türlü orta zaman zihniyetinden kurtulamıyoruz. Mehter takımı gibi iki ileri bir geri gittiğimizi defalarca yazdım. İşte onun bir kanıtı daha;
Dinci ve muhafazakâr bir parti olduğu açık olan AKP'nin bir bakanı bakın dini ve kutsal bir bayramda ne diyor; "Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak" Peki nerede atacak? Tuvalette mi? Sanırım bu duruma gelen bir kimse gerek psikoloji gerekse felsefe okuması gerekir. Gülmek ve ağlamak insanın elinde değildir. Duygusal bir olaydır. Kolay kolay frenlenemez de. Bu özellik sadece insanlarda vardır. Hayvanlar gülemezler. Her ne kadar maymunlar gülebilir derlerse de buna pek kulak asmayın. Bana göre bu kafa ile yıllardan beri zaten gülmeyen bir toplum haline gelmişiz. Örneğin ben komedi sanatkârlarını çok takdir ederim. Çünkü kolay iş değildir, gülmeyen bir toplumu güldürebilmek. İnsanlar sık sık kullandıkları klişeleşmiş bazı sözleri vardır gülmek ve ağlamak hakkında. Örneğin "kahkaha atmak, bir kg pirzola yemek demektir", "Gül yüzlü insan", "gül de yüzünde güller açsın" gibi.. Toplumla özdeşleşmiş ifadelerdir bunlar. Kafalarımızı örümceklendirmenin hiç anlamı yok..
Sözün özü; kolay ağlayabilen, buna karşılık zor gülebilen bir toplumun fertleri olarak şimdi bir de kadınların, herkesin içinde kahkaha atmasının yanlış(!) olduğu konusunda fetva geldi. Sayın bakanımızın bu fetvayı, kendi ailesi içinde uygulaması durumunda saygımız vardır. Ancak, toplumun tümüne yaygınlaştırmak ve de buna insanlarımızı ikna etmeye uğraşmak, komedinin dik alasıdır.