Şiirin zıvanadan çıkışı
Usta, 1968'deki yazısında şöyle diyor: "Yeditepe dergisinde çıkan bir yazıdan (Oktay Akbal yazmış), Sovyetler Birliği'nde Türk yazarlarının 1953 - 1968 yılları arasında hangi yapıtlarının yayımlanmış olduğunu görüyoruz. Verilen liste bütün durumu kavrıyorsa, roman ve hikâye konusunda bu işin, her şeye rağmen, gereğince yerine getirilmekte olduğu anlaşılmaktadır. Türk romanının ya da hikâyeciliğinin temsilcileri eksiksiz diyemezsek de, uygun bir ölçüde Sovyetler Birliği'ndeki okura sunulmuştur. Sabahattin Ali'nin ve Aziz Nesin'in başını çektiği listede Reşat Nuri Güntekin'in, Orhan Kemal'in, Orhan Hançerlioğlu'nun, Oktay Akbal'ın, Samim Kocagöz'ün, Ömer Seyfettin'in, Kemal Tahir'in, Yaşar Kemal'in, Fakir Baykurt'un, Suat Derviş'in, Fahri Erdinç'in, Melih Cevdet Anday'ın, Haldun Taner'in, Cengiz Tuncer'in, Ercüment Ekrem Talû'nun romanları ve hikâye kitapları var. ... ayrıca şu yazarlar da değerlendirilmeye çalışılmıştır: Reşat Enis, Bekir Sıtkı, Sait Faik, Necati Cumalı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Sadri Ertem, Cevdet Kudret, İlhan Tarus, Tarık Dursun K., Faik Baysal. ... bu liste Sovyetler Birliği'nde Türk yazarlarının hikâye ve romanlarının yayımını başarılı bulmamıza yetecektir."
TÜRK ŞİİRİ GÜLDESTESİ
Usta orada kalmıyor, şiire geçiyor: "... Türk şiiri konusunda Sovyetler Birliği'ndeki ilgililer bu işin oldukça dışında kimselerdir. ... kişioğlu, Sovyetler Birliği'nde yayımlanmış 'Bugünkü Türk Şiiri' antolojilerindeki kayıtsızlığı, gelişigüzellikten de öteye giden zavallılığı, tutarsızlığı, bilgisizliği görünce birden zorunlu olarak şu sonuca varıyor: Sovyet yurttaşlarından, Türkolojiyi uğraş alanı olarak seçmiş yoldaşlar, nedense, Türk şiiriyle uğraşmaktan çok Türkiye'deki bazı Türkologlara benzemek için çaba gösteriyorlar, bunda da azımsanamaz ölçüde bir başarı düzeyi tutturuyorlar."
Usta; "Asım Bezirci'nin hazırladığı bini aşkın sayfalı yeni (ve en geniş) Türk Şiiri antolojisinde" birçok eksiği ve yanlı yaklaşımı gösterdikten sonra, sözü şu sorularla bağlıyor: "O zaman hiç değilse şiirsel yönden başarılı bir gerilim yaratmış kimselerin alınması gerekmez miydi? Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın, Ahmet Muhip Dıranas'ın, Ceyhun Atuf Kansu'nun, Salâh Birsel'in, Ahmed Arif'in, Turgut Uyar'ın, Behçet Necatigil'in, Attilâ İlhan'ın, Edip Cansever'in, Metin Eloğlu'nun, Ülkü Tamer'in, Talip Apaydın'ın ve daha nice toplumcu olan ya da olmayan soylu şairin alınmayıp da bu arkadaşların alındığı bir kitaba iyi bir güldeste diyebilir miyiz? Hatta kötü bir güldeste diyebilir miyiz? Hatta kitaba giren o arkadaşların kendileri bunu diyebilirler mi?"
Usta'nın "Sovyetler'de Türk Şiiri" başlıklı bu yazısı, 55 yıl önce, Papirüs'ün Aralık 1968 sayısında yayımlanıyor.
NİÇİN YENİBÜTÜN
Usta'nın kim olduğunu herkes anladı herhalde: Cemal Süreya, 1968'e gelinceye kadar, daha 1950'lerdeki yazılarından beri de aynı tamlamaları kullanmaktaydı. 70'li ve 80'li yılların ardı sıra, son yazılarından birinde, "Gerçeküstücülük ve Türk Edebiyatı" başlıklı yazısında da (Gergedan, Ağustos 1987), cümlelerinde Türk şiiri, Türk edebiyatı, Türk şairi kavram ve terimlerini kullanmayı sürdürüyor. Papirüs'ten 21 yıl sonra, Argos'ta (Şubat 1989), Türk edebiyat tarihi, Türk Yenilik Şiiri terimlerinde ısrar ediyor. Hepsinin üstüne, Broy'da (S: 51, Ocak 1990) Veysel Çolak'la karşılıklı yayımlanan mektubunda, yani yayımlanan son yazısında Türk şiiri diyor, Türk "genç şiir"i diyor, Türk şiir tarihi diyor. Ülkü Tamer'in Cemal Süreya şiiriyle aynı sayfada yer alan mektubunu şöyle bitiriyor:
"... İzmir'deki panelde de söylemiştim, hepimiz Yenibütüncüyüz. Sonra gelen her kuşak Yenibütüncüdür. Şiiri gerçek anlamda hayat biçimi yapan herkes de!"
TESLİMİYET CAMBAZLIĞI
Son vurgusunda, "Türk şiirini postmodern heveslerle onarma" adına onu tüketmeye varacak bir gidişe yol açan Hilmi Yavuz ve müritlerine karşı isyan ateşi olarak patlayan Yenibütün'ü işaret eden Cemal Süreya, çok önemli bir saptamayı da anımsatıyor: Gelenek ve yenilik, bir karşıtlık oluşunun yanı sıra, aynı süreçteki diyalektik birliği, bileşimi ve ardından yeniden yadsımayı / olumsuzlamayı yüklenir. Oysa postmodern yönelimler, daha en başında kapitalizme ve paraya teslimiyeti önkoşul olarak getiriyor; paranın dayattığı her türlü hurafeyi, sapmayı yenilik diye sokuşturarak tam da emperyalizmin istediği biçimde şairin ve şiirin zıvanadan çıkışını meşrulaştırıyordu. Mesele, kavram ve terim meselesinin çok daha ötesinde bir Metaverse cambazlığıdır.
Son 30 yıldır, cambazlık mı istersin? Cambazlıklar dizisini sergilemeyi elbette sürdüreceğiz.