Şike fırtınası zamanlaması -(TAMAMI)
Nedense, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın UEFA’lık durumları Gezi Parkı olaylarının alevlenmesine denk geldi. Allah allah, bak şu işe. Hani gündem saptırıyorlar desem işin içinde UEFA da mı var acaba. Vallahi ve billahi olmadığına inanmak artık zor. Hatta bizden bazılarının da UEFA’yı yönlendirdiğine artık iyice aklım yattı. 3 temmuzda ağzı açılmayan bir kardeşimiz hiç sektirmeden yorumunu yapıverdi. Oysa o günlerde bana “UEFA’da CAS hakimiyim, yorum yapmam doğru olmaz” demişti. Komplo teorisi deyin, ne derseniz deyin ama bu kadar raslantı biraz fazla.
Baksanıza UEFA neredeyse lig sıralamamızı bile belirleyecek. Efendim, Fenerbahçe ve Beşiktaş Avrupa Kupalarından men edilirse sırada Kayserispor ve Kasımpaşa var. Bilin bakalım bu iki futbol takımımız hangi güçlü siyasetçiler ile anılıyor. Ya da onların özel dikkati altında. Daha doğrusu siyasetçilerin söylemesi gerekmiyor. Durumdan görev çıkaran yalakalar var ya onlar hemen işi ayarlıyor. Ben bu şike olaylarını dışa taşıyanlara “hain” dediğim zaman bazıları taraftarı üzerime salmaya kalktı. Neysa ki sevgili taraftarlar beni iyi tanıyorlar... Peki şimdi bu duruma ne diyeceksiniz. Hani UEFA ülkelerin iç işlerine karışmazdı. Yoksa buradan haber taşıyan, delil, dosya, mahkeme kararı göttürüp orada ilgilileri bilgilendiren mi? Bekleyelim de görelim, neyse halimiz, çıksın falimiz.
Gezi, Taksim Spor Parkı olmalıDün gazeteye yine Gezi Parkı etrafını dönerek geldim. Son durumuna bakınca ilk günlerdekinden daha fazla etkilendim. Düşman pilotları bomba yağdırsa bu kadar kötülüğü Türkiye ve Taksim’e, Gezi Parkı’na yapamazlardı. Hırsımdan ağlama duygusu hissettim. Keşke yirmili yıllarıma geri dönebilsem ve şunu bu hale getirmeyi ilk düşünen, planlayan ve de bu hale getirilmesine karar veren karşıma çıksa diye çok dua ettim.
Orada kalan, çevre temizliği yapan, sabah simidi, çay, ayran dağıtan gençleri görünce bu ülkenin geleceği için her zamankinden fazla ümitlendim. Ellerinde kameralarla yerinde çekim yapan, haber ileten 72,5 milletin televizyoncularını görünce içim daraldı. 3 temmuz şike olaylarının da aynı kafanın planlaması olduğunu anlamak hiç de zor olmadı. Çünkü iki olay da bizi yedi düvele rezil, rüsva etti.
Yönetici kafasını hiç anlamadım, yöneticilik yaptığım dönemlerde de onlar gibi olduğumu hiç sanmıyorum. Kasitli bi yapıyorlar, yoksa gerçekten mankafalar mı, bilemiyorum. Neyse, orada düşünerek geçirdiğim saatler sırasında aklıma gelenleri gözümün önünde canlandırmaya çalıştım. Şimdi yazılı olarak düşünüyor ve sizlerle paylaşıyorum.
Hayal ettim, birden anlamaz kafalarına sihirli değnek değmiş olsun. “Aslında bunun açık ifadesi, halk kafalarına vura vura yaptıkları yıkımı, talancılığı, lüpçülüğü gözler önüne serdi demektir. Neyse nazik olalım.”
Evet, gelelim gözümün önünde canlananlara...
Yıkım tamamlandı, Gezi Parkı olduğu gibi derli toplu hale gelmiş. Sonra Taksim Meydanı, aşagıya dek yıkılan yere yayılmış. Yeşil alanları, spor sahaları, tek katlı park kafeler serpiştirilmiş. Trafik geçişi belli yollardan sağlanmış devasa bir alan. Düşüne biliyor musunuz. Etraftaki otellerde kalanlar, oralarda yaşayanlar sadece 5 dakikada aynen New York’taki Central Park gibi şortlarıyla, spor malzemeleriyle cennet gibi yere gelip koşacaklar. Raket sallayıp, basket atacaklar. Futbol maçları yapacaklar. Bir yanı da da Tema Vakfı ile işbirliği halinde sayın Hayrettin Karaca’nın gözetimi altında Botanik bahçesi haline getirilmiş.
Hayali bile güzel ama bu kafalar mı yapacak. Ben yine önereyim, belki bu sayede yedikleri nanenin acısını azaltırlar. Kendilerini kurtarırlar mı, onu bilemem.