29 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Silahsız insan güçlüdür

Hidayet Karakuş

Hidayet Karakuş

Eski Yazar

A+ A-

Emekli bir savcı ağabeyimiz vardır Ekrem Alptekin. Gerçek bir Cumhuriyet Savcısıdır o. Hem Türkçeye tutkun, hem şiire, edebiyata. 1960’da Cumhuriyet’in Yunus Nadi Ödülleri’nde Oktay Akbal’ın, İsmet Zeki Eyuboğlu’nun önünde Dil Davamız konulu deneme yarışmasında birinciliği alacak denli Türkçeye egemendir. Okuduğu bir şiiri ezberleyecek denli de güçlü bir belleği vardır. 1949’da Fikirler dergisinde çıkan Metin Eloğlu’nun Gözdağı şiirini bana belleğinden yazdırmıştı.

“Ben bu evde oturamam

Basıp giderim

Aytencik senin yaptığın

Dostluğa sığmaz”

diye başlıyordu şiir. (Şiirin tümünü Metin Eloğlu’nun Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan kitaplarına girmemiş şiirlerin toplandığı İpsiz Bir Pusula kitabında bulabilir okurlarımız.)

Ekrem Ağabey’e;

“Ezberlemişsin ağabey, çok güzel bir şiir bu” dediğimde, “Okuduğum gün belleğimde kaldı” demişti.

Konum şiir olsa güzel olacaktı ama son yıllardaki artan cinayetleri düşündüğümde aynı infaz savcılığı da yapan Ekrem Ağabey’in bir sözü gelir aklıma:

“Katillerin çoğu zavallı insanlardır. Yanlarında silah olmasa insan öldürmeyi hiç düşünmezlerdi.”

Yanında silah olduğu için aklıyla çözemediği sorunu silahla çözeceğini sanan insanın dramı, toplumun dramıdır. Neden? Çünkü, toplum adalet dizgesini tam oturtamamış, kişinin güvenliğini tam sağlayacak bir düzeni kuramamıştır.

Peki bunun sorumlusu kimdir? Devlet dediğimiz aygıt elbette. Devlet kimdir? Kimlerden oluşur?

Eğitimli bildiğimiz insanlardan oluşur. Bu insanlar neye göre yönetirler ülkelerini? Yasalara göre? Yasalar neye göre düzenlenir çağcıl ülkelerde? İnsan haklarına göre.

Peki yasalara uymak yalnız toplumun görevi midir? Öncelikle topluma örnek olacak insanların, devleti yönetenlerin görevi, hem yasaları uygularken örnek olmak, hem yasaların yaptırım gücüyle adalet duygusunu topluma yerleştirmektir. Toplumdaki bireyin güveneceği bir devlet düzeninde silah almasına gerek kalmaz. Bu özlenen, ülküsel bir devlet düzenidir.

Burada da Behice Boran’ın bir sözü geliyor aklıma:

“Silahsız insan, güçlü insandır.”

Bugün bizim ülkemizde 20 milyon insanın silahlandığı bildiriliyor. Neden silahlanır bu insanlar? O silahları kime karşı kullanacaklardır? Devlet, insanların birey olarak silahlanmasına neden izin vermekte, en azından neden göz yummaktadır? Bundan beklediği nedir?

Burada devleti ele geçiren güçlerin kendi gelecekleri için toplumu ateşe sürdükleri gerçeği çıkıyor karşımıza.

Savcı ağabeyimiz Ekrem Alptekin’in saptadığı “Öfkelenince silaha sarılan insanlar”ı çoğaltmak mıdır amaç? Yoksa silaha gerek duyulmayacak bir güven ortamı yaratmak mıdır? Çağcıl ülkelerde güvenlik güçlerinden, ordudan başka silahlı gücün varlığına izin vermezler. Dörtte biri silahlanmış bir toplumun, eğitimsiz bırakılmış bir ülke insanının nerede duracağı belli olmaz. Nitekim günümüzde kadın cinayetleri, yol verdin vermedin cinayetleri, yok mafya cinayetleri, bebek katillerinin işlediği, işlettiği cinayetler… Evde silah olduğu için çocukların kaza ile işlediği cinayetler…

Toplumu bir cinayetler sarmalının içine saldığınızda bir cangıl yaratırsınız. Bu cangıldan bu karmaşaya göz yuman, kendi iktidarı, kendi geleceği için medet umanlar da kurtulamazlar.

Son on beş yılda artan kadın cinayetlerinin, terörün hem toplumsal, hem bireysel tırmanışında iktidarın iyi niyetten uzak, toplumu bölerek yaratmaya çalıştığı istikrarın (!) büyük etkisi vardır. Yarattıkları istikrar, ülkeyi bölünme noktasına getiren akıl almaz bir istikrardır. Kendi istikrarlarıdır. Onlara bu yönetimi öneren, önlerine planlar koyan yabancılar, ülkemizi işgal etmek, sömürmek, yer altı yerüstü kaynaklarımıza el koymak derdindedirler. Coğrafi olarak Avrupa’ya da, Ortadoğu’ya da, Orta Asya’ya da uzun erimli egemen olmak en önemli hedefleridir. Küreselleşmenin emperyalizm olduğunu bütün dünya kavradı artık. Bugün kan gölüne dönen Ortadoğu’nun sorumlusu hem ülkelere silah satan, hem kişileri silahlanmaya özendiren güçlerdir, emperyalistlerdir. Ele geçirdikleri koltukları yitirmemek için hem uluslararası, hem ülkesel cinayetleri kışkırtanlar, kendilerine hizmet eden yöneticilere de kötülük ediyorlar.

Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in İçişleri Bakanına konuyla ilgili sorularını gazetelerde okuduk. Gerçekten bu silahlanmaya karşı bir tutumu varsa iktidarın, bu soruları içtenlikle yanıtlar, önlemler alır. Değilse son günlerde gazetelerdeki iç savaş çığlıklarına hak kazandırır.

Uygar ülkelerde yasalar herkes içindir. Cumhurbaşkanından en garip yurttaşa değin herkes için. Bu nedenle gerçekten iyi niyetli iktidar sahipleri, yasalara öncelikle kendileri uyarlar.

Aza Erhat’ın Mavi Anadolu’sunda okumuştum. İlk çağda Eski Yunan’da yönetici Zaleukos, meclisten bir yasa çıkartır:

“Başkasının kadınıyla yakalanan kişinin iki gözü birden çıkarılacaktır.”

Çok geçmez; Zaleukos’un oğlu bir başkasının karısıyla yakalanır. Yasa uygulanacaktır. Oğlanı yakalayıp getirirler. Birinci gözü çıkarılır. Oğlunun ikinci gözünün de çıkarılmasına dayanamayan Zaleukos, “Durun,” der. “ Oğlumun ikinci gözü yerine benim bir gözümü çıkarın.”

Öyle yaparlar. Zaleukos’un gözünü oğlunun ikinci gözü yerine çıkarırlar.

Yasalara böylesine saygılı, erdemli yöneticilere gereksinmemiz var bizim. Her yasayı kendileri için çıkaran, olmadı değiştiren, olmadı kezlerce değiştiren, her şeyi kendine yontan nalıncı keserlerine değil. Kefeni giyip meydanlarda koruma ordularıyla kabadayılık yapmak yöneticilik değildir.

Gözdağı’na dönersek “Bu evden basıp gitmeyiz biz” satmayız, kimselere bırakmayız. Bizim özgürlüğümüz de, tutsaklığımız da yurdumuzdur. ”

Silahlananları özendirenler, kışkırtanlar, göz yumanlar, yasaları tanımayanlar, anayasayı paspas yapanlar, akıllarını başlarına toplasınlar diye iktidarlarına da, ülkeyi bölmelerine de HAYIR diyeceğiz.