06 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Silivri ne demektir? -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

O gün Silivri’de yaşananları hiç kimse görmezden gelemez.

Silivri yüzlerce Türk subayının, bilim adamının, iki siyasi liderin, biri gazeteci 3 seçim kazanmış milletvekilinin ve sayısız aydının ABD’nin BOP planı uyarınca zindana tıkıldığı, 2008’den bu yana savunma yapma haklarının bile elinden alındığı tarihe geçecek bir belgenin adıdır.

Bu belgeyi gelecek kuşaklar 11 yıllık AKP iktidarı döneminde yaşanan bir kabus olarak anımsayacaklardır. Tıpkı 1960 yılında tarihe mal olan Menderes’in Tahkikat Komisyonu’nun tutuklamaları gibi. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böylesine bir duruma rastlayamazsınız.

Millet unutmayacak

Silivri emperyalizmin odağında bulunan ABD’nin Ortadoğu’daki yer altı kaynaklarına -başta petrol olmak üzere- el koymak için, o bölgedeki en güçlü silahlı kuvvetlerinin tasfiye edilmesi, aydınlarının ve konuşan insanlarının özgürlüklerinin hukuk dışı yollarla ellerinden alındığı acı bir öykünün adıdır aslında.

Tarihin sayfalarına kara bir leke olarak kaydedilecek Silivri silah kullanmadan gerçekleştirilen bir ülkenin işgal edilebileceğinin örneğinin de adıdır.

İşte Silivri zindanı önünde toplanan halk hukukun siyasallaştırmasını protestosu etmiştir. Bu bu direnme evrensel bir demokratik haktır da.

Neden?

Bu ülke düşman işgalinden savaşarak kurtulan büyük bir ulusun ülkesidir. Bu ülke kan ve gözyaşı ile yoğrulmuş ve 10 yılda 15 milyon genç yaratarak dünyanın çok mazlum milletine bağımsızlık ve özgürlük ateşini taşımış bir ülkedir. Bu ülke adı Atatürk olan bir önderin peşine düşerek topraklarını düşmandan temizleyen ve dünyanın en güçlü devletlerine diz çöktürüp Lozan’ı kabul ettiren ülkedir. Üstelik bu ülke 89 yıldır hukuk devletidir ve adalete, onun bağımsızlığına, özgürlüğüne baş koymuş bir ülkedir ve dost düşman yakında bu halkın sandıkta ne yapacağını, nasıl demokrasi dersi verdiğini görecektir.

Atatürk 1919 yılında ayak bastığı Samsun’da ülkesini bakın nasıl anlatıyor:

“1919 yılı Mayıs’ın 19. günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup 1. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış, büyük savaşın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve fakir bir durumda. Ulusu ve memleketi 1. Dünya Savaşı’na sürükleyenler kendi hayatlarını kurtarmak kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, onursuz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı... ...Ordunun elinden silah ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf devletleri ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı uygun bulmuyorlar. Birer bahane ile itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da.”(Nutuk, Kemal Atatürk)

Kim haklı?

Yakın geçmişte Orgeneral Büyükanıt Harp Akademileri’nde genç subaylara karşı konuşuyor ve şöyle diyordu:“Türkiye bugün 19 Mayıs 1919’dan daha kötü durumda değildir!”

Genç subaylar beklediler ki; şu sorunun yanıtını versin “Peki ne yapmamız lazım?” Paşa o soruyu yanıtlamadı!

Yıl 2008’di ve o konuşmadan bir süre sonra vatansever Genelkurmay Başkanı Büyükanıt o soruya hala yanıt vermiş değil.

Mustafa Kemal, Samsun’dan Erzurum’a, Erzurum’dan Sivas’a, Amasya’ya ve sonuçta Ankara’ya yola koyulduğunda rütbesi olmayan silahsız, ordusuz bir genç komutandı... Yakasında göğsünde yabancılardan alınmış madalyalar cicili bicili süslemeler de yoktu! O bir “ferd-i Millet” olarak işe başlıyordu.

Şimdi yıl 2013.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusunun 26. Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmakla suçlanırken, iktidara sahip bulunanlar kendi kişisel emellerini ve tutkularını gerçekleştirmek için Silivri zulümhanesinin pencerelerinden toplanan yüz binlerce insanı millete şikayet ediyor.

Şimdi kim haklı?

Durumdan görev çıkaran ve Cumhuriyeti kuran koca bir ulus yaratan Mustafa Kemal mi; TSK’yı terör örgütü ilan edenler mi? “Vatan” diyenleri, “Ulus” diyenleri yurtseverleri özel yetkili mahkemelerle zindanlara atanlar mı?