Sille’nin kızı
Bir varmış bir yokmuş. İpek Yolu üzerinde Konya, oradan 7 kilomtre uzakta ise Sille diye bir kasaba varmış. Çatalhöyük’ün çağdaşı imiş (Cilalı Taş Devri). Friglerden de kalma izler taşıyan bu kasabanın ortasından Sille Çayı akarmış. Yakınında Takkalı (1400m.) ve Loras (2040m.) diye iki yanardağ, yamacında ise Anap Vadisi varmış. Halkın başlıca geçim kaynakları, bağcılık, çömlekçilik, halıcılık, Sille taşı işçiliği ve ticaretmiş. Müslüman Türklerle, Ortodoks Türkler ve Ermeniler bir arada yaşarken hepsi Türkçe anlaşırmış. Konuştukları bu lehçeye dilbilimsel olarak Sille Ağzı denirmiş. Doğu Roma İmparatoru İstanbul’da yaşayan Hristiyan Peçenekleri buraya yerleştirmiş. Sillenin camilerinden başka Aya Eleni Manastırı’nın içindeki bezemeler, Sille’ye bizzat gelen iki Rus sanat tarihçisine göre Ortodoks Kıpçak Türklerinin kiliselerinin süslemeleri aynıymış. Yakınlarındaki Takkalı ve Loras (2040 m.) yanardağlarının sertleşen küllerinden ev ve kilise olarak kullanılan mağaralar yapılmış. Rehberlere göre 1923 mübadelesinde nüfusu 20.000 imiş. Defalarca tamir edilen Manastırın üstünde Roma harfleriyle bu tamire ait Türkçe yazılmış bir kitabe hâlâ asılı. Atina’ya göç eden ve Türkçe konuşan Hristiyanlar orada Sille adında bir semt kurmuşlar.
Sille’deyken anlatılan masallar daha sonra Yunanistan’da da Sille Ağzı ile devam etmiş. İşte Sille’nin kızı Alime’nin (1881-1941) kendi ağzıyla oğlu Ali’ye anlattığı masal:
SERÇE
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde bir serçe varmış. Küllükte eşinirken ayağına bir diken batmış. Uğraşmış, dikeni çıkaramamış. Varmış Ayşe Ablanın kapısına çıkmış. “Ayşe Abla şu dikeni çıkarıvir” dimiş. Tutmuş Ayşe Abla da dikeni çıkarmış, serçe bırakıp gitmiş. Ayşe Abla da mangal yakıyormuş, mangala atmış. Serçe aklı ya, geri gelmiş. “Ayşe Abla dikenimi ver” dimiş. Ayşe Abla da: “Ben dikeni mangala attım, yandı” dimiş. Ayşe Abla baş idememiş, mangalı serçeye vermiş. Serçe giderken yorulmuş. Orda bir dede oturuyormuş, mangalı dedeye vermiş. “Dede mangal sende dursun ben sonra alırım” deyip gitmiş. Dede de mangalı bir kenara koymuş, onların da bir sarı ineği varmış. Sarı inek ahırdan çıkınca mangalı ayağının altına almış, kırmış. Serçe birkaç gün sonra gelmiş. “Dede mangalı ver” dimiş. Dede de: “Senin mangalı sarı inek kırdı” dimiş. Serçe “ya mangalımı ver, ya sarı ineği ver” dimiş. Dede sarı ineği serçeye vermiş, serçe sarı ineğin boynuna çıkmış. Giderken giderken bir yerde düğün oluyormuş. Serçe varmış, kapılarını çalmış. “İneğim sizde dursun, ben sonra gelir alırım” dimiş. Onlar da: “Serçe nereden gelecek” demişler. İneği kesmişler, yemekleri yapmışlar. Misafirler yemiş, serçe birkaç gün sonra gelmiş. “İneğimi verin” demiş. Onlar da: “Biz senin ineğini kestik, yedik” dimişler. Serçe “Ya ineği verin ya da gelini verin” dimiş. Baş edememişler gelini serçeye vermişler. Gelini almış serçe, giderlerken bir dağın başında bir çoban koyun güdüyormuş. Çobana: “Gelini sana vereyim, kavalını bana ver” demiş. Tabii çoban da razı olmuş, kavalı serçeye vermiş, gelini almış. Kavalı alan serçe oturmuş dağın başına: “Dikeni verdim mangalı aldım, mangalı verdim ineği aldım, ineği verdim gelin aldım, gelini verdim kavalı aldım” diyerek kavalı öttürmüş. Masal da burada bitti” dimiş (*). Ama o gece uykusu gelmiyormuş Ali’nin. Annesine yalvarmış, yakarmış bir masal daha istemiş. Bunun üzerine anası ona ninni olsun diye önce bir mâni söyleyip ardından da bir türkü okumuş:
YEŞİL BAŞLI ÖRDEK
Gidiyorum ilinizden,
Kurtulam dilinizden
Yeşil başlı ördek olsam,
Su içmem gölünüzden
Ali bu maniyi ömür boyu dilinden düşürmeyecekmiş. Sonra annesi bir türkü tutturmuş mırıl mırıl. Ali’nin göz kapakları yavaş yavaş kapanmaya başlamış:
Şu Sille'den (Aman) gece geçtim görmedim
Acı Tatlı (Aman) sular içtim ölmedim
Cahil idim gıymatını bilmedim
Annem annem annem annem annem
Ölmedim annem annem annem annem annem
Aman yârim idalı yârim geli feli yârim hayda
Aman yârim edalı yârim sürmeli yârim hayda
Şu Sille'nin ufacık tefecik taşları
Annem annem taşları
Kalem olmuş (Aman) yazıyor kaşları
Annem annem kaşları
Kaşları annem annem
Uzun lafın kısası: Konya’nın tozu, Şereflikoçhisar’ın tuzu ve Sille’nin kızı…
(*) Sille Masalları, İ.M. Mimiroğlu ve N. Aydın, 2013, Kristal Matbaacılık, İstanbul s: 42-44.