Şimdi planlamacılığın tam zamanıdır
Küreselcilik çöktü. Patronları şurada burada mevzi tutmak için koşuşturma içinde.
Küreselcilerin dünya parlamentosu, dünya hükümeti ve şimdiki ulus-devletlerin birer şube derecesine indirilmesi esaslarına dayanan yeni dünya düzeni hesabı tutmadı. Mal ve hizmet serbestleşmesi adını verdikleri yayılmacılık, azgelişmiş ülkelerin üretim güçlerinin toptan yok edilmesine neden oldu. Attıkları ok, kendilerine “göçmen sorunu” diye döndü. IMF’nin adeta soluğu kesildi. Dünya Bankası, ulusal devletleri çözmekten başka bir anlama gelmeyen “yapısal uyarlama reformculuğu” günlerini hatırlayıp iç geçiriyor. Şimdilerde kendini ‘kamu-özel-ortaklığı’ adını verdiği ulusal devlet – yabancı sermaye ortaklıklı imtiyaz projelerine hasretmiş, küresel sermaye için nefes boruları açmaya çalışıyor.
Devletler yine yaşamın merkezindeler.
Hem kendi ülkelerinde, hem de uluslararası ilişkiler arenasında…
***
Küreselcilik, karar mekanizmalarını öyle uzağa taşıyordu ki, insanlar kendi kaderlerine kimlerin karar verdiğini bile göremez hale gelmişti. Ülkeler “açık sistem”, karar masaları büyük para sahibi elitlerin “kapalı devre”si oldu. Öyle kapalı bir devre ki, biraz genişçe toplanmak zorunda kaldıklarında, dünyanın ulaşılması güç adacıklarında toplanmaya başlamışlardı. Kapalı devre çalışma düzeni, bunların işbirlikçisi olan “insan hakçı, sivil toplumcu, azınlıkçı” iktidar sahiplerini de sardı. Avrupalılar, AB ile ABD arasında imzaları atılan TTIP adlı serbest ticaret anlaşmasında neler görüşüldüğüne ilişkin haber ve bilgi alabilmek için sokaklara dökülmek zorunda kaldılar. Ortadoğu, Afrika, Asya ülkeleri küreselci demokratlığın işgalci karakterini yaşayıp öğrenmişti. Avrupalılar da yasakçı ve emredici karakterini öğrenmiş oldular.
***
“Ulus-devletler, milliyetçilikler dünya savaşlarının sebebidir” diye bilgiçlik yapan küreselcilik, hem dünyadaki büyük yoksulluğun hem de hiç sönmeden yanan savaş ateşlerinin gerçek sebebinin kendisi olduğunu gizleyemez oldu. Hepimiz bir kez daha yineledik ki, kötülüklerin sebebi, sömürgeciliğin klasiği, yenisi, küreseliyle emperyalizmin kendisi…
Ve şimdi otuz yıldır duymadığı sesleri duyuyor: Uluslar ve devletler yapar!
***
Şimdi dünyaya cennet kapıları açılmış değil elbette. Ama Türkiye’ye, özellikle bizim gibi ülkelere ve tüm insanlığa bir fırsat daha doğmuş durumda. Bağımsız ve kalkınmış bir ülkeye sahip olmak için derin bir nefes alma, o nefesle daha iyi bir geleceğe uzanma fırsatı…
Bu fırsattan yararlanmanın tek etkili aracı var: Planlama.
“Stratejik” denen IMF planlaması değil. “Sonuç odaklı” piyasa projeciliği değil. Amaç odaklı, iktisadi bağımsızlık amacına odaklanmış bir planlama. Kapsayıcı iktisadi ve toplumsal planlama.
***
Sorun, 1930 yılından bu yana elde edilmiş büyük planlama birikimimizin 1947-50’de Marshall-Truman’a; 1960’larda canlandırılmaya çalışılan birikimimizin Dünya Bankası’na ve 1985 yılından başlayarak da planlamayla yürümenin küresel sömürgeciliğin yapısal uyarlamacılığına kurban edilmiş olması…
2011’den beri Devlet Planlama Teşkilatı yok. Kapandı! Ulusal kurumsal birikim havaya savruldu. 2014-2018 dönemini kapsayan Onuncu Plan, sözde plan! Planlamayı bölge idarelerine, kalkınma ajanslarına havale etmiş bir laf kalabalığı.
Şimdi büyük bir onarım gerek.
***
Bizde “serbestleşmeci”lerle bağımsızlıkçıların kavgası çok eskidir. Sömürgeleşip zenginleşme hayali kuranlarla büyük iktisadi kalkınmacıların kavgası çok heyecan vericidir. Bugünler, bu kavganın geleceğimizi bir kez daha biçimlendireceği günler…