Sinema arşivleri kilit altında
Arşivciliğin söz konusu olduğu hemen hemen tüm yazılarımızda bu konudaki zaaflarımızın altını çizmiş, yaşanan bir dizi olumsuz sayılabilecek örneklerle geleceğe ilişkin kuşkularımızı dile getirmiştik...Bu konuya sık sık geri dönmemizin tek nedeni ise, arşivcilik alanındaki olumsuz örneklerin giderek çoğalması adeta bir domino etkisi yaratarak bir kurumdan bir diğerine sıçrayarak alışkanlık haline getirilmesi ya da getirilmek istenmesidir.
Peki; yıllar yılı bu konuda hiç seç çıkmaz, tartışma olmaz ve de kimilerince önemsenmezken, ne oldu da -sinema alanındakilerde olduğu gibi - kimi arşivlerimiz birden bire kıymete binip paylaşılmaz bir konuma getirilip istenmeyen ve de arzulanmayan bir dizi çatışmaların kaynağı/hedefi haline getirildi?
Sanırım her şey bu soruya verilecek yanıttın içinde gizli.
Gelin şimdi, ortaya attığımız soruya yanıt vermeden önce, sinema arşivlerimizin son durumuna bir göz atalım.
Yarı resmi bir kuruluş kimliğine sahip SESAM’ın durumu ortada. Adı var ama bir yeri yok... Apar topar bir günde ansızın sokağa atıldı. Kitaplar, belgeler pazara, çok az bir kısmı da kolilere konup depoya kaldırıldı. Yani istesiniz de bir daha göremeyeceğiniz, erişemediğiniz yerlere...
Bilim Vakfına bağlı Türk Sineması araştırmaları ise şimdilik sahipsiz. Bu arşivi büyük bir emekle oluşturan kişi önce işinden edildi, arkasından da bu kuruma bir çeşit el konularak arşiv güdük bir hale getirildi. Bu arşivden yararlanmak isteyenlerin ise başvuracakları bir merci yok... Ya da var da pek bilinmiyor. Oysa ki burası, kişisel arşivlerin dışında kurumlaşmış olan ender sinema arşivlerimizden biriydi. Kupür, fotoğraf, süreli yayın ve de kitaplığı ile bir daha bir araya getirilmesi pek mümkün olmayan bir zenginliğe sahipti. Dileriz ki bu geçiş evresinde bu zenginliğinden hiçbir şey yitirmeden eskisi gibi bu alanda çalışmalar yapacakların hizmetine sunulur.
Bir diğer yerine konulmayacak değerdeki arşivimiz ise herkesin bildiği gibi MSGSÜ Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi Arşivi. Bu arşivi ülkemizin en büyük arşivi saymak sanırım biraz yanlış ya da eksik olur. İçerdiği film ve belgelerle Avrupa’nın sayılı film arşivlerinden biri. Bu arşiv, hem nitelik hem de nicelik açışından kelimenin tam anlamıyla sinemamızın büyük bir titizlikle -ve de bilgi ve deneyimle- koruyup yarınlara taşıması gereken bir hazinesi dahası bir belleği...
Peki, bu arşivin günümüzdeki durumu ne?
Öncelikle bu arşiv, bırakın dışardaki ziyaretçileri, araştırmacıları, akademisyenleri ve de sinemacıları bir yana, onu bir ömür harcayarak ve de onca yaşına rağmen hala da -tekerlekli sandalyede olsa bile - harcamaya devam eden, kurucusu, yaratıcısı, dahası bir merdiven altından onu arşivcilik alanında bir dünya markası haline getiren Sami Şekeroğlu’nun bile kendisinin yaptırdığı kapılarının kilitlerini açıp içine giremediği -belki de girdirilmediği - bir durumda...
Ama bu arşivin durumu bu kadar da değil... Yok artık...” diyebileceğiniz dahası da var... Sanırım onu da yaşanılan zamanın buyurganlığına/hoyratlığına/acımasızlığına ve de suskunluğuna çelme takmak isteyen tarihçiler yazıp yarınlara taşıyacaklardır... Bu anlaşılmaz ve de bağışlanmaz vefasızlığı gelecek kuşaklar öğrensinler diye...
Kısacası bir yazarın altını çizdiği gibi “susmanın suça ortak olmak anlamına geldiği günlerden geçiyoruz..” Oysa ki bu kahredici suskunluk; bu coğrafyada onurlu bir sanatçı olmanın çok önceleri kaleme alınmış alfabesinde bağışlanmayacak bir suç olduğu halde...
Sorunun yanıtı mı? Unutmadık...O da “pek yakında” değil gelecek hafta...