Sinema arşivleri niye kıymete bindi
Biliyorum “yine mi arşivler ...” diyeceksiniz. Evet...Yine arşivler. Çünkü kimileri; bizim coğrafyanın insanlarının biraz “unutmak” eğiliminde olduğunu, ya da gazetecilik deyimi ile yazılı/sözlü basında, haber sürekliliğinin ya da devamlılığının pek olmadığından yakınırlar. Bunda da pek haksız sayılmazlar. Gerçi bu süreklilik ya da devamlılık olmayışında hızlı gündem değişikliğinin de önemli bir rolü var ama, biz yine de kendi payımıza düşeni yerine getirerek unutturmamaya” devam edelim.
Geçen haftaki yazımızda son aylarda ülkemizdeki sinema arşivlerinin üzerinde esen sert rüzgarlardan söz etmiş, sonra da durup dururken -ya da hiçbir neden yokken- bu rüzgarların niye estiğini- ya da kimileri tarafından bilinçli olarak estirildiğini - sormuş, yanıtını da bu haftaya bırakmıştık.
Ülkemizde hiçbir şey durup dururken olmuyor. Bir dizi olumsuzluk içeren kimi değişim-dönüşümler, hiçbir alanda-konuda olmayacak kadar büyük bir titizlik ve de uzun vadeye yayılan sistemli bir yöntemle yapılıyorlar. Örneğin Beyoğlu’nun şimdi yerinde yellerin değil de AVM’lerin estiği, geçmişi cumhuriyete dayanan eski, görkemli sinemalarının ortadan kalkış/kaldırılış nedenlerine bakalım. Hepsi durup dururken değil, yavaş yavaş, yıllara yayılarak yok edildiler. Hangileri mi? Majik (yani Taksim-Venüs), Alkazar, Elhamra, Lale, Emek, Saray, Lüks, Sine-Pop, Rüya vs... Tümünde de uygulanan taktik, hep aynıydı: Önce terkedildiler, sonra uzun bir süre ilgisizlik ve bakımsızlıktan çürütüldüler, yakıldılar, yıkıldılar... Zamanla unutulup gündemden iyice düştükleri zaman da sessiz sedasız -Emek hariç-yıkıldılar. Bugün bile çoğu kişi bu sinemalarının Beyoğlu’nun haritasından ne zaman silindiğini anımsamazlar bile...
Ne yazık ki sözü edilen arşivler üzerinde uygulanan yöntem de aynısıdır. El koymak, sonrasında unutturulup gündemden düşürmek, en sonunda da parçalara bölünüp dağıtılmakla bir yerlere bölüştürülmek. Yoksa durup dururken kim bu sinema arşivleriyle bu kadar yakından ilgilensin?
Gelelim el konulan ya da kaldırımlara düşen sinema arşivlerin bugünkü durumuna... Kaldırama düşenler yitip gitti.. Bilim ve Sanat Vakfı’nın bünyesinde yer alan TSA’nın (Türk Sineması Araştırmaları) durumu ise belirsiz. Açık mı yoksa kapıları kilitli mi orası bile pek bilinmiyor. Bilinen tek şey ise, bu arşivin politik bir ödeşmeye kurban edilmek istenmesidir. Dileriz öyle olmaz...
Esas kuşku duyduğumuz arşiv ise, MSGSÜ Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi... İnsanın aklına hemen, aynı yöneticilerle yıllar yılı yönetilen bu merkez, neden ani bir baskınla kilit altına alınıp, kimi yöneticileri sorgulanmaya başladı. Ya da bu merkezde ne iyi gitmiyordu da, şimdi ne yapılıp da düzeltildi ya da düzeltilecek. Bu soruların net yanıtları verilmediği takdirde bu arşiv üzerindeki kuşkularımız da devam edecek.
Bu arşivde, ne yazık ki “yapılması gerekenlerden” çok “yapılmaması gerekenler” konusunda kimi duyumlarımız oluyor. Örneğin bu merkeze bağlı, içi Türk sinemasına ilişkin bilgi/belgelerle dolu binanın bir başka alanda kullanılmak üzere apar topar boşaltılması, çıkarılan belgelerin/fotoğrafların/afişlerin hiçbir kaydı tutulmadan taşınması, uzman olmayan kadrolar tarafından yönetilir gibi olması, kimi etkinlik ilanlarında bu kurumun saygınlığıyla bağdaşmayacak bir şekilde yanlışların yapılması vs.
Bu arşive ilişkin umut edilecek tek şey ise: rektörün merkez müdürlüğünü kendi üzerine almasının yönetmenliklere aykırı olduğunu iddia ederek ve kamu zararına yol açtığını söyleyerek idari mahkemeye açılan yürütmeyi durdurma davasının kazanılmasıdır.
Tek isteğimiz, bu bilim yuvamızda daha fazla olumsuzlukların yaşanmasına olanak tanınmadan arşivin eski konumuna getirilerek hizmet verebilmesinin ve de gelecek için devamlılığının sağlanmasıdır.
Bizim bu konun takipçisi olmamızın tek nedeni de budur.... Bizim görevimiz: Bir sinema yazarı olarak unutmamak, bir gazeteci olarak da unutturmamaktır.....