Sinema Müzesi'nin görünmeyen kahramanı
Biliyorum biraz klasik olacak ama gerçek yanı da yok değil... Kimi ölümler gerçekten beklenmedik ve de sessiz oluyor. Beklenmedik olması, “Daha dün görmüştüm, bir şeyi yoktu” diye söz edilmesinden, sessiz oluşu da medyaya yansıyacak denli ünlü olmasından kaynaklanıyor. Yani sinemada olup yeterince görünmemesinden, ünlü olmamasından ya da ne bileyim işi gereği kitleler tarafından yeterince tanınmasından geliyor.
Yeterince tanınmamak ya da daha geniş anlamıyla popüler olmamak sinemada kameranın arksında çalışanların neredeyse ortak yazgısı... Bu sınıflandırmaya kameramanlardan senaristlere, sinema sahiplerinden yapımcılara, yazar-çizer takımından kimi emekçilere dek bu mesleğin birçok dalında çalışan kişileri sayabiliriz. Onun için sinemaya yaşamlarını vermiş olan bu kişilerin ölümleri her zaman beklenmedik olmasa da, çoğunlukla sessiz olur.
TÜRVAK Sinema Müzesi Müdürü Erol Şenel’in ölümü de böyle oldu. Beklenmedik bir şekilde aramızdan ayrılıp gitti. Yaşadığı gibi... Kişiliğine sindiği gibi... Sessiz sedasız...
ÖMRE BEDEL AFİŞ KİTABI
Erol Şenel, Türkiye’nin Türker İnanoğlu’nca kurulan ilk sinema müzesinin görünmeyen kahramanlarından biriydi. Müzede sergilenen hemen hemen her eserde mutlaka onun bir parmak izi bulunurdu. Bu eserlerin peşine düşülüp bulunması, alınması, bakımı yapıldıktan sonra sergilenmesinde onun katkıları geçekten yadsınamayacak kadar büyüktür. Erol, müzenin yalnızca müdürü değil, her şeyi idi. Neredeyse tek kişilik ordu gibi çalışırdı. Bir yandan müzeye alınacak eserlerin izini bir dedektif gibi sürerken, öbür yandan müzenin tüm işlerini üstelenirdi. Bu işler arasında TÜRVAK’a bağlı tüm kurumların ilanlarının, tanıtımlarının grafiğini yapmaktan müzenin bürokratik işlerine, dergi çıkarmaktan seminer, sergi, gösterim, açıkoturum vs gibi tüm etkinliklerine dek her bir iş bulunurdu.
Erol’un en yoğun işlerinden biri de, bir tutku haline gelmiş ya da getirilmiş olan afiş kitabını yapmaktı. Bu işe bir ömür, ya da abartmayayım bir ömrün büyük bir bölümünü verdiğini söyleyebilirim. Onu daha müze açılmadan tanıdığımda bu afiş kitabına çalışıyordu. Binlerce afişin, onlarca yerden temin edilmesi, bakımlarının yapılması, ütülenip onarıldıktan sonra fotoğraflarının çekilip tasnif edilmesi bu kitabın oluşmasında yıllar süren bir uğraşı gerektiriyordu. Erol da öyle yaptı. Yıllar boyu çalışarak sonunda 5555 afişle Türk Sineması kitabını yaptı. Yalnızca afişleri toplayıp tasnifle kalmamış, aynı zamanda kitabın editörlüğünü ve mizanpajını da üstlenmişti.
KENDİ GÖREMEDİ
Tam afiş kitabını bitirip oh diyeceği bir anda, yeniden, bir daha aynı kitabın bu kez yeni bulunan afişlerle yedi binli olanına başladı. Yine yıllarını verdi. Afişlerin ve hazırlanan kitabın peşinde koşup durdu. Ama ne yazık ki, afiş kitabının genişletilmiş basımını görmedi, göremedi.
Elbette ki işi yalnızca bu kitap değildi. Müzenin sergilerinden, yayınladığı dergilere, düzeninden bürokratik işlerine dek tek müdürü, tek çalışanı, tek neferi, Türker İnanoğlu’nun en sadık çalışma arkadaşlarından biriydi.
Erol aynı zamanda bir İstanbul çelebisiydi de... Sessiz, sakin, karınca misali çalışan, nezaket kurallarına uyan, incitmekten çok incinen bir yapıya sahipti.
İşin en acısı da böylesine bir insanla uzun bir süredir dargın oluşumuz. Kim bilir... Belki bir gün, benim de pek uzaklarında olmadığım bir yerde barışıp helalleşiriz.