Sinemamızın ilk Beyaz Rus oyuncuları...
Bazen döneminde ıskalanan kimi olaylara geri dönmek, bilinmeyenlerle bilinenler arasında bir gezinti yapmak hiç de fena olmuyor. Tarih ya da nostalji her zaman geçmiş duyulan özlemi değil, aynı zamanda günümüzün sorunlarından kaçmağa da ilaç gibi geliyor. Evet, yine mütareke, işgal yılları… Yine Beyaz Ruslar…
Türk sinemasının 1917 ile 1922 yılları arasında yer alan, konulu uzun metrajlı filmler evresinde yapılan hiçbir filmde, yasak ve günah gibi nedenlerle Müslüman Türk kadının yer alması mümkün olmamış, onların yerini ise azınlık (ya da ekalliyet) ile levantenlerden olan; başta Rozali Benliyan, Eliza Binemeciyan, MlleBlanche, Rana Dilberyan, Peruz, Madam Kalitiea, Şehper Karagözoğlu olmak üzere gayri-i Müslüm Türk vatandaşları doldurmuştur.
1922’de, Kemal Film’in desteğiyle, İstanbul’da yaşanmış bir olaydan yola çıkılarak yapılan İstanbul’da “Bir Facia-ı Aşk” filmiyle başlayan Muhsin Ertuğrul, ya da Tiyatrocular Dönemi’nin (1922-1938) ilk yıllarında da bir önceki dönemin Müslüman Türk kadınlarına uyguladığı yasaklar devam etmiş, ancak bu dönemde sinema literatürümüzde gayrimüslim kadınlar olarak tanımlanan ekalliyet/azınlık (yani Ermeni, Rum, Musevi vatandaşlarımız) ve levanten kadın sinema oyuncularına bir yenisi; 1917 Bolşevik devriminden sonra İstanbul’a gelmek zorunda kalan Beyaz Rus sanatçılar da eklenmiştir.
Beyaz Rus sanatçıların yer aldığı ilk Türk filmi, aynı zamanda Ertuğrul’un da Türkiye’de çektiği bir ilk film olan “İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk-1922” ya da diğer adıyla “Şişli Güzeli Mediha Hanımın Facia-ı Katli” olur. Ertuğrul, anılarının yer aldığı “Benden Sonra Tufan Olmasın”da, Mediha rolü için Beyaz Ruslardan güzel bir kız, Anna Mariyeviç’i seçtiklerini yazar. Böylece bu filmde, Türk sinema tarihimizde ilk kez, diğer gayr-i Müslüm sanatçılara ek olarak bir Beyaz Rus kadın oyuncu da bir rol üstlenir.
Ama o yıllarda, gayr-ı Müslüm olup, çarşafa bürünseler de bir kadının bir filmde oynaması pek olumlu karşılanmaz. Muhsin Ertuğrul, sözü edilen anılarında bu çekimler sırasında karşılaştıkları kimi istenmeyen olaylardan da söz eder:
“…Türklere göz açtırmayan böyle bir dönemde (işgal yıllarında) İstanbul’un şurasında burasında film çevirmek güçtü. Öte yandan kimi bağnazlar bu güçlere dayanarak, mel’unluklarını sürdürüyorlardı. İlk filmin çekilişi sırasında birkaç yerde aşırı saldırılara uğradık. Çarşaflı kadının filme çekilişi en büyük günah sayılıyordu. Ta ki, çarşaflar içinde rol almış kadınların Ermeni sanatçısı Aznif Hanım, ya da Rus sanatçısı Anna Meriyeviç olduğunu saptayıncaya kadar. Onların bile çarşaf giymeleri göz yumulacak bir günah değildi. O siyah giysi başlı başına kutsal bir simgesiydi.. Bu yüzden birkaç kaç kez saldırılara uğradık; birkaç kez taşlandık…”
Bu film Beyaz Rus oyuncusu Anna Mariyeviç’in ilk ve de son filmi olur. 1917 Bolşevik devrimi sonrasında ailesiyle birlikte geldiği İstanbul’u, yine ailesiyle birlikte terk ederek Fransa’ya gider.
Beyaz Rus sanatçısı Anna Mariyeviç’ten sonra Muhsin Ertuğrul’un ikinci filmi olan “Nur Baba/Boğaziçi-1922” filminde de, bu kez bir başka Beyaz Rus sanatçısı olan Helena Artinova’yı görürüz. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun daha önce gazetelerde tefrika edilen filminde, bir Bektaşi tekkesinin şeyhi ve bu şeyhin ayinlerine katılan varlıklı kadınların ilişkisi anlatılır. Filmde Beyaz Rus sanatçı Helena Artinova, Süheyla rolünü canlandırırken, bir diğer gayrımüslüm sanatçı Sarmatova ise Nigar Hanım’ı oynar.
Ama ne var ki bu filmin çekimleri de olaylı geçer. Bir Bektaşi şeyhinin rencide edildiği gerekçesiyle Bektaşiler Eyüp’teki stüdyoyu basarak her şeyi yerle bir eder. Dekorlar yıkılır, kamera parçalanır, oyuncular ise bir hayli hırpalanır. Öyle ki, -söylentiye göre- filmde Nur Babayı oynayan dönemin ünlü oyuncusu Vahran Papazyan, filmdeki kostümü ile arkasına bakmadan Eyüp’ten Taksim’e kadar soluksuz kaçar. O tarihten itibaren de izine hiç rastlanmaz. Ancak, yıllar sonra ona, Ermenistan Devlet Tiyatrosu’nda müdür olarak karşımıza çıkar. Bu kaçış öyküsünün gerçekle olan ilişkisinin ne kadarın doğru olduğu pek bilinmez ama yıllar yılı da hep böyle anlatılır.
Ertuğrul, “Leblebici Horhor-1923” ve “Sözde Kızlar-1924” filmlerinde de Beyaz Rus sanatçılarına yer verir. Daha önce çalıştığı Helene Artinova’nın yanı sıra Mauruce Mea ile Jenya Gordenskaya adlarında iki Beyaz Rus oyuncusunu daha oynatır. Böylece tüm bu oyuncular sinemamızda Beyaz Rusların ilk kuşağı olur. İkinci kuşak Beyaz Rusların sinemamızda yer almaları ise ancak 50’li yıllardan sonra olur…