Sinemayı okumak
Sinema izlendiği kadar –belki de daha fazla- okunmayı da şart koşan bir sanat dalıdır. Bu okumayı da sinema tarihi ile film eleştirileri arasına sığdırmamak, mümkün olduğu kadar geniş bir alana yaymak gerekir. Kimi zaman bir anı, bir söyleşi ya da bir biyografi, hiç tahmin edilmeyecek kadar sinemanın bilinmeyen, hoş ya da hüzün dolu bir başka yüzünü ortaya koyduğu gibi, yaşarken farkına varmayıp ıskaladığınız birçok şeyi de bizlere bir kez daha yorumlama olanağı sağlar. Hele hele bu kitaplar bir de geçmişe duyulan özlemleri dile getirirlerse…
Sinemanın keyif verici okumalarından biri de hiç kuşku yok ki anılardır… Kimi anılar, yalnızca onları kaleme alanların benmerkezci sınırlarının içinde kalmaz, dışına taşıp yazıldığı/yaşandığı dönemlerin kimi olgularını/sorunlarını da günümüze taşırlar. Biz sinemaseverler için anıların en hoş yanı da budur: Bu tür anıları okurken, bir yandan anıyı yazan kişinin peşine takılıp gideriz, öbür yandan da bildiğimizi sandığınız kimi olayların iç yüzünü birinci elden öğrenip, yeniden keşfetmenin o tanımlanamaz keyfini yaşarız.
RENKLİ-TÜRKÇE SİNE’MASAL
Kendi deyimi ile 40 yıldır, neredeyse sinema, tiyatro ve TV’nin birçok dallarında çalışıp emek vermiş ve vermeye de devam eden Metin Belgin’in anıları da baştan sona bir solukta keyifle okunacak böyle bir şey… Yani “Hadi gelin 40 yıllık kahve muhabbeti yapalım Yeşilçam’da…” dercesine… İçten, yalın ve de zorlamasız… Yaşandığı gibi yazılmış, ya da yazıldığı gibi yaşanmış…
Belgin’in, Renkli-Türkçe Sine’masal (Literatür-2021) kitabının dönemin rengiyle kuşatılmış yaşanmışlıklarına örnek olarak “Sokaktaki Adam filminin Sokaktaki Serüveni” başlıklı bölümü gösterebiliriz. Bu bölümde yalnızca, bir ev sahibi olmak ile film yapma ikilemini yaşayan karı-koca iki sinema sevdalısının; yapımcı, yönetmen, oyuncu olarak, oldukça kısıtlı bir parayla bir filmi yapabilmelerindeki sayısız zorluklar değil, onun da ötesinde, yaptıkları filmin seyircinin karşısına çıkabilmesi için, sinema ortamındaki gösterim ve dağıtım tekellerini elinde tutan şirketlerle cebelleşmeleri de anlatılır. Bilmeyenler, ya da yaşı tutup da ıskalayanlar için, o yıllar; bin bir emek ve umutla yapılıp da gösterimi için majörlerin kapılarında bozuk para gibi harcanan ulusal filmlerin kıyım yıllarıdır…
Tabii ki, Belgin’in kitabı bu kadarla sınırlı değil, dahası da var… Klasik bir deyimle bir çırpıda okunan, gülümseten, hüzünlendiren yanlarıyla tümüyle renkli-Türkçe Yeşilçam filmleri gibi… Bir biletlik ücretle, on dakika arasız, 32 kısım tekmili birden…
ANKARA’DAN SAHNELER
Düş şatolarının loş salonlarına hasret kaldığımız şu sıralarda sinema kitapları deyim yerinde ise insana ilaç gibi geliyor. Bir diğer kitap ise hem sinema hem de –belki de bir ölçek daha fazla- Ankara sevdalısı olan Uğur Kavas’ın “Ankara’dan Sahneler ve Kaderin Mahkumları” çalışması. Yeni bir çalışma değil, 2019’da FİYAB desteğiyle kısıtlı sayıda yayınlanan çalışmanın bu kez Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yeniden basılan ve de meraklısına ücretsiz dağıtılan ikinci versiyonu. Kitap; Ankara’da çekilen uzun-kısa, kurmaca-belgesel tüm filmleri konuları ve de afişleriyle tek tek veren bir içeriğe sahip. Genelde, “Kaderin Mahkumları filminde olduğu gibi diğer filmlerin de o zenginlikte fotoğrafları olsaydı” dedirtmesine rağmen yine de özenle ve tutkuyla yapılmış bir çalışma. Keşke her ilimizde bir Uğur Kavas olsa da bu tür kitaplar çoğalabilse…
Çok yönlü bir sanatçı olan Uğur Kavas, diğer yandan, peşinde koşup elde edindiği eserlerle de tüm koleksiyoncuları kıskandıracak kadar şanslı ve de meraklı bir kişi. En güzel tarafı ise paylaşmadaki cömertliği. Her ne kadar “70 yaşına doğru yol almakta olan bendenizden buraya kadar…” derse de sakın inanmayın… Sinemanın ardından Ankara’nın fotoğrafçıları niye gelmesin ki…