Sineye çekilen teslimiyet!..
Her seçimde olduğu gibi, başlarını kuma ya da piknik sahalarına gömerek sandığa gitmeyen 6-7 milyonluk duyarsız kitleyi bir tarafta tutarsak, aslında halkın büyük bölümü 16 Nisan referandumunda görevini yaptı...
Halkın ağırlıklı bölümü sandığa gitti de, “sonuç” yine milletin büyük bölümünün kaygılarında şekillendi... Yani “elektrik” kesintisi ya da “trafo”daki “kedi” krizinden çok daha vahim bir hasarla sonuçlandı referandum...
Herkes bal gibi farkında; cumhuriyetin kurucularının kemiklerini sızlatma pahasına, cumhuriyet adeta sırtından hançerlendi!..
Halk 18 gündür işte bu yüzden çok moralsiz, şaşkın, kırgın ve de enerjisiz... Kitleler referandum “oyun”u yüzünden ne yazık ki şokta ve halen sarsıntı halinde...
Çünkü “sandığa gitmezseniz ‘evet’ çıkar” kaygısıyla yapılan yoğun propaganda olumlu sonuç verdi ama karşı devrimciler bu kez işi tepeden bitirdi!.. Hem de inanılmaz bir pervasızlıkla!..
Baksanıza; şaibeli referandum sonucuna muhalefet etkili biçimde yanıt veremediğinden ve demokratik ortamda yeterince mücadele edilemediğinden dolayı “hayır”cı cepheye yönelik taarruzlar da durmuyor...
İşte dün ortaya çıktı ki, YSK’daki skandal referandum kararındaki pervasızlık, “Hayır” kampanyası yürüten sosyal medya hesaplarının engellenmesine kadar ulaştırıldı...
Ortada şöyle bir dayatma var; “seçim hileli ama herkes susup yerine otursun, sonuca razı olsun ve sakın ola bundan sonra referandum konusunda kimse sesini de çıkartmasın!..”
ŞAİBE VE SUSKUNLUK...
Velhasıl memleketin YSK’sı üzerinden referandum sonuçları “az mı kanuni, çok mu kanuni” şeklinde bile tartışılabilirken, milyonların kafasındaki asıl sorular nedense göz ardı ediliyor;
“Ne yani, referandumun şaibeli sonucu tamamen sineye mi çekilecek?.. Mühürsüz zarf-pusula rezaletiyle, sözde kaybedilen bir seçimin üzerine bir bardak soğuk su mu içilecek?..”
Kaygılı milyonların ve de en önemlisi günlerdir karşılarında güç alacakları bir “muhatap” isteyenlerin sorularını çoğaltmak mümkün;
“AKP ve YSK’nın yaptıkları yanlarına kazanç mı kalacak?.. Ve asıl önemlisi de devletin genleriyle oynanan bir seçim tuzağına ebediyen teslim mi olunacak?..”
İşin özetine gelince; referandumda halkın önemli bir kesimi sandığa giderek görevini yaptıysa da, partisinden derneğine, gazetesinden siyasetçisine kadar tüm muhalefet çevreleri YSK krizini ne yazık ki iyi yönetemedi...
Yani referandum sonucunu haklı olarak içine sindiremeyen kitleler, şaibeli “evet” sonucunun üzerine daha etkili gidilmesini bekledi ama sonuç nafile!..
Oysa YSK itirazı, Anayasa Mahkemesi girişimi ve nihayet referandum rezaletini AİHM’e götürme tartışmalarından öte, kanunsuzluğa bir an önce geri adım attıracak etkili tepkiler bekledi kitleler...
Meclis’in en büyük muhalefet partisi olan CHP işte bu beklenti içinde “sinei millet” tartışmaları bile yaparken, tüm muhalefetin referandum şaibesine direnmesi açısından sonuç ne yazık ki fiyaskoya doğru gidiyor...
MUHALEFET NEREDE?..
Adeta zorla kazanılmış bir seçimin derin kuşkularına karşı ne mi yapmalı peki?..
Soruya soruyla yanıt verelim ve bir kez daha dikkat çekelim; “Ne yani, AKP ve YSK’nın yaptıkları yanlarına mı kalacak?.. Milletin referandum mücadelesi boşa mı gidecek?.. Karşı devrimciler bu sahte zaferi yutacaklar mı?..”
O halde ısrarla vurgulamak gerekiyor; sandık oyunları, mühür numaraları, zarf takiyeleri ve bürokrasi hileleriyle cumhuriyet adeta bertaraf edilirken, CHP, HDP, MHP muhalifleri, Vatan Partililer, Saadet Partililer ve diğer “hayır”cı cephe merkezleri, “oldu bitti, ya sabır” diyerek, demokratik mücadeleyi yavaşlatıp susacaklar mı?.. Yazıklar olsun o zaman...
BAYKAL ASLINDA NE DİYOR?..
Referandum sonucu “sineye mi çekilecek” tartışması sürerken CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal’ın bir televizyon kanalındaki açıklamaları da gündemden düşmüyor...
Baykal’ın, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile ilgili söylediklerinden çok, Abdullah Gül’le ilgili soruya verdiği yanıt tartışılıyor...
Ve de Baykal gibi deneyimli bir siyasetçinin açıklamalarının sanki anlaşılamamış olması şaşırtıcı geliyor...
Baykal’ın “CHP genel başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı adayı olmalı” şeklindeki yaklaşımı bir tarafa bırakılarak, bunun üzerinden sanki Abdullah Gül’ün de CHP lideri olabileceği gibi absürt bir algı çıkartmak doğrusu çok tuhaf bulunuyor...
Baykal’a dün bu tartışmaları sordum... Dedi ki; “Ne alakası var?.. Bizim ne söylediğimiz belli... Siyasi zarafetle ve siyasi nezaketle, siyasi teklif götürme önerisini karıştırmayın dedim... Aklı başında herkes ne söylediğimin farkında... Biz ‘CHP’nin adayı’ olacak diyoruz... CHP genel başkanına vereceğiz adaylığı diyoruz...”
Peki, CHP’nin cumhurbaşkanı adayıyla ilgili söyledikleri karşısında nasıl tepkiler almıştı Baykal?.. Bu soruya da şöyle yanıt verdi;
“Tepkiler çok iyi... Her geçen gün daha iyi anlaşılacak söylediklerim... Partinin bir aday üretmesi lazım... Aday belirleme yöntemini görmemiz lazım. Yaygın katılım sürecini belirlemek lazım... Çıkacak adayın bir meşruiyeti olacak. Amerika’da, siyaset merkezlerinde çalışma yapılıyor, tabanla karşılıklı iletişimle oylama yapılıyor. Yavaş yavaş olay şekilleniyor ve bir yıl önceden aday ortaya çıkıyor. Peki, bizim aday nasıl belli olacak?.. Toplumsal süreç işlemeden, halkın katılımı sağlanmadan, değişik kesimleri sahiplenir hale getirmeden, talimatla, yukarıdan işaretle aday belirleyerek girilecek bir yarış iyi sonuç vermez. Aday belirlenmeli, bunu öneriyoruz...”
Baykal, CHP’nin cumhurbaşkanı adayının “geniş katılımla”, bir an önce belirlenmesini istiyor ama belli ki bu beklenti CHP içindeki “kurultay” tartışmalarını da tetikleyerek iyice alevlenecek...