Sıra Fenerbahçe’ye geldi
Günlerdir okuyorsunuz, televizyonlarda seyrediyorsunuz. Hayırlısıyla Beşiktaş'ı ve Çarşı'yı hallettiler. Gezi olaylarından bu yana nasıl kıstırırız, Çarşı grubunu nasıl sustururuz diye plan yapıp duruyorlardı. Sonunda güzel uygulanmış bir Olimpiyat Stadı operasyonu ile istedikleri pozisyonu yakaladılar. Tam bir tiyatro oynandı Beşiktaş Galatasaray maçında... Hakem Fırat Aydınus da belki bilerek belki bilmeyerek bu tiyatroya katkıda bulundu. Kaçmalar, kovalamacalar, sandalyeleri kırmalar, polisin geri çekilmesi, sonra geri gelmesi falan rol yapılır gibiydi. Bir tek şey buna uymadı, 80 bin kişi yerine 80 kişi girdi yeşil çimlerin üzerine. Haydi deyin iki kere 80. Ama televizyon kameraları, yayıncı kuruluş, ajanslar falan "Hafif Süvarinin Hücumu" filmini çeker gibi ayarlayıverdi senaryoyu. Son noktayı da 10 bin yeni polis kadrosunu kafalara yerleştirerek geçirdiler. Hayırlı olsun. UEFA'ya nasıl anlatacakar bilemiyorum. Ama şike sürecine bakarsak zaten onlar da oyunun içinde ve anlamaya hazırlar sanki. Biliniz ki, bundan sonraki operasyon Fenerbahçe Stadı'nda yapılacak. Zaten geçtiğimiz hafta onun da provası denendi, tutmadı. Devam edeceklerdir, bırakmazlar. Değil mi ki Avrupa Kupası maçı seyircisiz oynanırken bazı soysuzlar paraşütle patlayıcı madde atıp Fenerbahçe'ye seyircisiz maçta "seyirci olaylarından" ceza aldırdılar. Bunu da bekleyin, olacak da acaba senaryayu nasıl uygulayacaklar onu merak ediyorum. Yöneticileri değil, Fenerbahçelileri uyarıyorum. Zira yöneticiler herkesin elini tek tek tutamazlar. Bu oyunu yalnızca taraftarlar engelleyebilir. Fenerbahçe'nin susturulmasına izin vermeyin.
Fatih Terim meselesi bitmez
Evet, geçen haftayı hatırlayanlar bu konudaki fikirlerimi biliyorlar. Galatasaray Fatih Terim'i er veya geç gönderecekti. Sadece sürecin bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemiştim. Zaten kendisine "Eleman" denmesini Fatih Terim'in hazmetmeyeceğini onu tanıyanlar iyi bilir. Çevresi "Başkan Ünal Aysal'a nasıl gol attık" diyor. Evet, bir gol atıldı ama kim kime attı belli değil. İşin gerçeği bu olay bir sınıf çatışmasının sonucudur. Yani işçi ile işveren arasındaki sorundur. Fatih Terim ve karşısındakiler öyle demeseler etraf öyle anlamasa da öyledir. Bunu yıllardır anlatmaya çalışıyorum. Ünal Aysal ve temsil ettiği kapital sınıfı Fatih Terim gibilere kendileri ile eşitlenme hakkını tanımaz. Zamanı gelince de böyle büyük gümbürtüleri göze alarak gereğini yapar. Ne yazık ki, başta Fatih Terim olmak üzere değerlerini kanıtlamış ve haklı olarak maddi manevi karşılığını almış olanlar kendilerini sınıf atlamış sanıyorlar. Ama böyle gerçeklerle yüzleşmeleri çok acı oluyor.
Adıyamanlı fırıncının romanı
Dün bir panel için Adıyaman'daydık. Öğrenciler, öğretmenler, sevgili dostlar ile ettiğimiz sohbetleri ilerideki günlerde yeniden yazacağım. Ama bizi ilk karşılayan sürpriz uçaktan iner inmez götürülüp öğle yemeği yediğimiz lokantada oldu. Birden önümüze "Askeri firar" diye bir kitap geldi. Yazarı Hacı Yusuf Doğan. İçini açtım "Değerli yorumcumuz Onur Belge beyefendiye" diye imzalamış. Üzerine de not düşmüş.
"Adıyamanlı fırıncının romanı..."
Allah Allah, kimdir nedir derken anlattılar. Meğer yemek yediğimiz lokantanın kebap fırın falan işlerini de yapmıyor mu... İlginç bir kişilik, gel de şaşırma. Bir yandan küreği ile fırıncılık yapıyor, bir yandan yazıyor. Şöyle bir göz attım ama tamamını henüz okuyamadım. Akıcı bir dili var gibi duruyor. Özgeçmişine şunları yazmış. Ortaokulu bitirdikten sonra çok sevdiği okulu bırakıp ticaret hayatına atılmak zorunda kaldı. Okul hayatı yüreğinin bir köşesinde yarım kaldığından kendini yazıya adadı. 300'e yakın şiir, 20'ye yakın hikaye yazdı. Amatör olarak resim de yapıyor, çok sayıda tablosu var. Yılardır hayalini kurduğu 450 sayfalık Adenya adlı aşk romanı bitmek üzere. Evli ve üç çocuk babası. Ne diyelim, hayatı, zamanı böyle dolu dolu kullanan bir insanın kafasına, kalemine sağlık.