Siren efsanesi
Sizi gidi yarı balık, yarı kadın deniz yaratıkları sizi! Yunan mitolojisine göre uçurumlarla ve kayalıklarla çevrili Sirenum scopulide (bazı öykülerde Anthemusa, Sirenus adalarında, ya da Capreae’de denen bir adada) yaşarmışsınız. Ülkemizde de Foça kıyılarındaki Siren Kayalıklarında (fokları andıran adaların en büyüğü olan Orak adasının kuzey batısında)... Buralarda dolaşan denizcileri, büyülü şarkılarınızla kendinden geçirip, gemilerini kayalıklara doğru sürükler ve kendinize yem yaparmışsınız. Sizin elinizden kurtulanlar, yalnızca altın postu arayan Argonotların önderi Jason ve İthaka kralı Odysseus olmuş.
Şimdi size Sirenleri İzmir’li şair HOMEROS’un Odise (Odysseia) destanının kahramanı Odysseus’un ağzından anlatayım.
ODİSE DESTANI
Odysseus savaşçı arkadaşlarıyla birlikte gemisiyle Siren kayalıklarına yaklaşırken, Ulu Tanrıça Kirke altın tahtından seslenir ona;
“Odysseus ne yapın yapın, sirenlerden sakının! Büyüleyen seslerinden, çiçekli çayırlarından sakının. Bilmeden kim dinlerse sirenleri, yandı, bir daha evinde onu ne karısı karşılar ne çocukları...
Durmayın sakın orada, yürüyün! Arkadaşlarının da kulaklarını balmumuyla tıka ki, sirenlerin sesini duymasınlar. Bağlasınlar ayakta seni kollarından bacaklarından orta direğe ve sen dinle o sesleri sadece. Ama dostlarına yalvarır da, dersen ki iplerimi çözün, onlar seni bir kat daha sıkı bağlasınlar direğe.”
Tanrıça Kirke’nin söylediklerini anlattım ve uyardım arkadaşlarımı. Bu arada gemimiz, arkamızdan esen rüzgârla sirenlerin adasına varmıştı bile... Derken rüzgâr düştü, deniz oldu çarşaf gibi. Bir tanrı bütün dalgaları dindirmişti sanki. Yoldaşlarım kalkıp geminin yelkenlerini topladılar, sonra da kürekleriyle döve döve köpürttüler denizi.
Ben tunç kılıcımla parçaladım mum peteğini! Ufak ufak ezdim güçlü ellerimle mumu ve sürdüm arkadaşlarımın kulaklarına, duymasınlar diye sirenleri. Onlar da bağladılar kollarımdan bacaklarımdan orta direğe beni. Sonra vurdular kürekleriyle, dövdüler kırçıl denizi...
Ama gözlerinden kaçmadı sirenlerin yakından geçen hızlı gemi, çınlayan sesleriyle hemen başladılar söylemeye ezgilerini:
“Gel buraya dillere destan Odysseus, Akhaların şanı, şerefi. Durdur gemini de duy bizim sesimizi. Hiçbir zaman bir gemi buradan geçemedi, durup dinlemeden ağzımızdan çıkan tatlı ezgileri! Dinlerler doya doya bizi... Biliriz biz Troya’da olup bitenleri, daha çok şey öğrenip öyle sürün geminizi ...”
Güzelim sesleriyle onlar böyle diyorlardı ve içimde alıkonulmaz bir istek duyuyordum o tatlı seslerin geldiği kayalıklara doğru gitmeyi. Kaşlarımla işmar verdim arkadaşlara “Çözün”, dedim beni. Ancak adamlarımın kulakları balmumu ile tıkalı olduğundan duymadılar bile beni, bırakmadılar iki büklüm ha bire kürek çekmeyi.. Az sonra epey uzaklaşmıştık sirenlerden, artık duymaz olmuştuk seslerini... Böylece buz gibi kollarından sıyrıldık ve atlattık ölümü!”
Eğer sizin de bir gün Foça’ya yolunuz düşerse, Siren Kayalıklarının yanından geçerken dikkatli olun derim, haydi rastgele!