10 Ocak 2025 Cuma
İstanbul 13°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şişeden çıkan dev-2-(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

AP iktidarının Isparta’nın İslam Köyü’nden çıkan genç Başbakanı Süleyman Demirel dün anlattığımız siyasi hava içerisinde başka türlü davranmayı ve kendisine oy verenlere karşı haksızlık olarak kabul ettiği tutumunu acaba değiştirebilir miydi? Sanmam. “O Demirel’in hataları çoktu ve o hataları biz yüzüne vurdukça, ona gerçeğin ışığını yakalamak fırsatını verdikçe ve Demirel yolun aydınlığını gördükçe olgunlaştı. Çankaya’ya çıktığında masasının üstünde hep Atatürk’ün Nutku vardı. 1991 seçimlerine giden Demirel o eski Demirel değildir. Bu ikinci Demirel’i yakın bir dostum, bilge bir kişi olarak tanıdığım devlet adamları sırasında tutacağım.”

Onun en büyük hatası İbrahim Elmalı İsimli Hoca efendiyi Diyanet İşleri’nin başına getirmek oldu. Diyanet İşleri Başkanı bir süre sonra halife pozu içinde TRT’ye bile fetvalar vermeye başladı. İktidar ise, kadrolarına Cumhuriyet ve devrim düşmanlarını yerleştirdi. Mevlüt Yılmaz, Mehmet Ateşoğlu, Muammer Dirik, Zeki Efeoğlu, Osman Yüksel Serdengeçti gibi isimleri Meclise taşıdı. Seçim kazanmak için şişeden çıkarılan dev bir daha asla geri sokulamıyor, tersine giderek söz dinlemez oluyor.

O günlerde bugünkü Vakit’e benzer bir Sabah çıkardı. “Babı ali de Sabah” Müslüman iş adamlarının desteğiyle çıkarıldı ve iş adamına şöyle diyerek ilan istemeye başladı “İlana filan ihtiyacımız yok. Biz 5, 10 kişi bir araya geldik. İlanı gazeteyi iyi gösterdiği için istiyoruz.”

Kuran kursları nasıl çoğaldı

Nitekim günlerden bir gün aşırı dindar gazetelerden birinde şöyle bir ilan yayınlanıyordu. “Muhterem Müslümanlar, Peygamberimiz sallallah-ü aleyhivessellam buyuruyor ki, çocuklarına Kuran-ı Kerim öğreten veya onları hocaya gönderenlerin kıyamet günü başına bir devlet tacı konur ki; bakanlar görüp imrenir. Bu hadisi şerifin vaat ettiği mükafata talip olmak için köyde, mahallede bir Kuran kursu tesis ediniz. Mevcutsa geliştiriniz. Gerekli malumatı aşağıdaki adresten temin edebilirsiniz.”

Ve tabii ardından yasal olmayan Kuran kurslarının çoğaldığına tanık olundu. Din siyasete araç olarak girince, işin şirazesi bozuluyor.

Yürekli bir ses

Ancak Atatürkçüler de boş durmuyorlardı. AKİS- KİM gibi dergiler, Cumhuriyet gibi gazeteler tüm bu irticai girişimleri önlemek için büyük bir mücadele bayrağını açmışlardı. Akis’te 31 Aralık 1967’de Metin Toker sanki bugünü anlatan bir başyazı yazdı, özetle sunuyorum:

“Cumhuriyete gözlerini açmış nesilden bir grup insan belki de manevi bir boşluğun yansıması olarak tuhaf bir din ve dindarlık anlayışı taşımaktadırlar. Bunların başını benim neslimden olan bir Başbakan çekmektedir ve o anlayıştaki kimseleri devletin kilit noktalarına yerleştirmektedir. Günaydın denmesini kabul etmeyip esselamünaleyküm diye selamlanmayı bekleyen müsteşarlardan bahsedilmektedir. Dairelerine mescit yaptıran Genel Sekreterler anlatılmaktadır. Beş vakit namaz kılan, namaz zamanlarında işini bırakan, ortalıkta takunyayla dolaşıp abdest alan Genel Müdürler söylenmektedir. Dalga dalga bir sahte taassup, bir gösteriş dindarlık yayılmakta, mübah sayılmakta. Bu havayı şeriatı medeni kanunun yerine getirmek, tesettürü ihya etmek, devleti bir İslam Devleti haline sokmak sevdasında olan militan grup teşkilatlanmak için gayet elverişli bulunmaktadır. Teşkilatlanmaktadır da. Din ile oynamanın daima işi kolaylaştırmış bir tarafı vardır. ‘Canım öyle yapmış da ne olmuş’ denilir. ‘Meclis Başkanı parlamento da iftar vermiş de ne olmuş?’ Başbakan camiide namaz kılmış da bunu gazeteye yazdırmış da ne olmuş?

“1925’lerde İstiklal Mahkemesi’nin başkanı Şeyh Sait’e soruyor:

-Dini kurtarmak için silaha sarıldığını söylüyorsun. Kim kimin dinine dokundu? Camiilerde ezan okunmuyor muydu? Namazını kılmıyor muydun? Orucunu tutmuyor muydun? İbadetine karışan mı vardı?

Şeyh Sait cevap veriyor:

-Hata etmişim, kusur etmişim.

“Önümüzdeki günlerin Türkiye’sinde batılı demokratik düzene gönül vermiş o ideale bağlanmış olanların bu cepheyle savaşı mutlaka patlayacaktır ve bayrağı gene en önde, fakat öteki uca Bolşevik düzen taraftarına kaptırmaksızın taşıyacak olanlar mutlaka çıkacaktır.” (Akis, 31 Aralık 1967, Metin Toker) Tokerin kehaneti gerçekleşmiyor mu?

2012, 19 Mayıs’ı bunu kanıtlamıyor mu? Sokaklara düşen ve korumasız kalan Cumhuriyeti koruyamaya kararlı Türk gençliği niçin görev başındadır? Yılların ihmali ve adam sendeciliği eğer TGB olmasa kim bilir daha ne marifetler yapacaklardı? Türkiye Cumhuriyeti’ni artık TSK değil, işte bu silahsız demokratik güçler kollayacak, koruyacak. Bedeli ne olursa olsun...