28 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sistemin vaadi: Toplu intihar

Emrah Maraşo

Emrah Maraşo

Eski Yazar

A+ A-

“Bu nasıl bir toplum, insan milyonların ortasında en derin yalnızlığı yaşıyor; hiç kimse farkına varmadan dayanılmaz kendini öldürme arzusuyla kahrolabiliyor?

Bu toplum toplum değildir… vahşi hayvanların yaşadığı bir çöldür”

Rousseau

'YALNIZ KURT'

Ekim ayının başında ABD’nin Los Angeles kentinde toplu bir katliam yaşandı. Açık hava konserine otomatik silahlarla ateş açan 64 yaşındaki Stephen Paddock 50’nin üstünde insanı öldürdü ve yüzlercesini yaraladı. Saldırganın herhangi bir siyasi ve dini örgütle bağı olmadığı açıklandı. Polise göre Paddock “tek başına hareket ediyordu” ve “yalnız kurt denilen” saldırgan türünden olduğu tahmin ediliyordu.

Katliamın ardından Doğu Perinçek Aydınlık’taki köşesinde Çağdaş Medeniyetin Cinneti (https://www.aydinlik.com.tr/cagdas-medeniyetin-cinneti-dogu-perincek-kose-yazilari-ekim-2017) başlıklı bir yazı kaleme aldı ve saldırganın insanları insan olduğu için öldürdüğünü ve bunun yeni bir durum olduğunu belirterek okurları düşünmeye davet etti.

KÖKLERİ NEREDE?

Gerçekten de ortada ciddi olarak kafa yorulması gereken yeni bir durum söz konusu. Peki bu yeni durumun kökleri nerede yatıyor? Neden insanlar, insan olduğu için katlediliyor? Bu sorular bizi Marx’ın gençliğinde ortaya koyduğu bir metni yeniden gündeme getirmeye yöneltti.

PEUCHET ve MARX

Marx henüz 28 yaşındayken Fransız Polis Arşivinde çalışmış ve bürokrasi içinde önemli görevler üstlenmiş olan Jacques Peuchet’nun, Polis Arşivlerinden Anılar adını taşıyan intihar üzerine çalışmasından alıntılara yer verir. Metnin büyük bölümü Peuchet’ya aittir ve Marx metinde araya girerek konuyu derinleştiren ve yazarın bakışını destekleyen kısa yorumlar yapar. Bu nedenle Peuchet’nun yazdıklarıyla Marx’ın yorumları arasında fark yoktur ve metin bir bütündür. Öyle ki metinle yorumu ayırmak hayli güçtür.

İNTİHAR ve SINIFLAR

Marx, metnin başında Fransızların “sadece belli sınıfların ilişkilerinde değil, tüm modern ilişki alanlarında ve biçimlerinde (modern yaşamın) çelişkileri ve yapaylıkları” koyma yeteneğine sahip olduklarını belirtir. Dolayısıyla intihar olgusunun yalnızca geçim sıkıntısı çeken, toplumun en alt katmanında yer alan insanlara has bir gerçeklik olmadığına vurgu

yapar. Metnin ilerleyen bölümlerinde de bunu net olarak görürüz. İntihar olgusu kapitalist sistemdeki insanların tümünü ilgilendirir.

MARX’IN GENEL ELEŞTİRİSİ

Peuchet anılarında dört intihar vakasından bahseder. Bunların üçü kadındır ve hemen hepsi ayrımcılık, ailesel baskı, toplumsal kınama ve iffetsizlik gibi suçlamalar nedeniyle yaşamlarına son vermişlerdir. Erkek olan vaka ise işsizlik nedeniyle canına kıymıştır.

Bilimsel sosyalizmin kurucusu, söz konusu anılarda konu edilen dört insanın sınıfsal kökenlerinden ziyade kapitalist toplumun onları insanlıklarından çıkartarak şiddeti kendi bedenlerine yöneltmelerinin toplumsal nedenlerini sorgular. Bu çalışma, örneklerden üçünün kadın olması nedeniyle kapitalizmin kadını meta, ailenin ve erkeğin malı yerine koymasının eleştirisi olarak da okunabilir. Nitekim metni değerlendiren yazarlar daha çok bu noktanın üzerinde durmuşlardır. Ancak Marx’ın yaklaşımı söz konusu gözlemin ötesinde genel bir toplumsal sistem eleştirisi sunmaktadır.

KAPİTALİZMİN GETİRDİĞİ ÇÖLLEŞME

İnsanı kendisine, ürettiği ürüne ve nihayetinde başka insanlara yabancılaştıran kapitalist üretim tarzının ve onun getirdiği insanlıktan çıkma sürecinin sonuçlarıdır yaşananlar. Peuchet ve Marx’ın dediği gibi “Yalnızlaşmış insanlar kadar çok, görgüsüz ve hayli yoz olan fikirler vardır, çünkü bu insanların her biri kendine yabancıdır ve herkes birbirine yabancıdır.”

Metnin başlarındaki değerlendirme toplumları karşılaştırarak yabancılaşmanın sonucu olan intiharın doğrudan doğruya üretim ilişkisiyle olan ilgisine dikkat çeker:

“(…) Tatarlar kendilerini öldürmediğine göre intiharların çoğunu üreten bizim toplumumuzun doğasıdır. Yani, bütün toplumlarda olaylar aynı şekilde sonuçlanmaz.”

Bu toplumsal doğa kapitalizmin insanlar arasındaki ilişkiye getirdiği çölleşmeyle açıklanabilir.

TÜM TİRANLIKLAR YIKILAMADI

İntihar olgusunun kuşkusuz ekonomik, siyasal, kültürel, psikolojik, çevresel nedenleri vardır ve her vaka ayrı olarak değerlendirilmelidir. Ancak intiharın toplumsal-ekonomik kuruluş temelindeki nedenleri, üzerinde durduğumuz konuyla doğrudan ilgilidir ve tartıştığımız nokta da burasıdır. Metin “Fransız Devriminin tüm tiranlıkları yıkamadığı”nı söyler. Hukuksal eşitlik sınıfsal ve toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmamıştır. Fransız Devrimi üretici güçlerin önündeki engel olan köhnemiş üretim ilişkilerini tasfiye etmiş ama en sonunda yeni efendilerin olduğu yeni bir sınıflı toplumun yolunu açmıştır. Bu toplumda özgürlük vardır ancak özgürlük emek gücünü satma özgürlüğüdür. Başka bir deyişle ücretli köleliktir. Ancak modern kölelik yalnızca emekçi sınıflara özgü bir olgu değildir. Nitekim Marx metnin bir yerinde coşkulu bir şekilde konuşur:

“Başka ne bekleyebilir ki insan bu paragözlerden, gün be gün, saat saat, parça parça kendilerini, kendi insani doğalarını katledenlerden!”

Demek ki asıl katledilen insanlıktır ve sistemin efendileri aynı zamanda kendi insani doğalarının da cellatlarıdır.

KORKAKLIK ZALİMLİĞİ DOĞURUYOR

Kapitalist toplum feodal toplumdan elbette daha ileridir ancak eşitsizlikler, boyun eğmeler ve bağımlılıklar şimdi de başka bir düzlemde devam etmektedir. Toplumu oluşturan en küçük birim olan aile örgütlenmesinde eşitsizliğin getirdiği baskı ve zor kullanımı kendini göstermekte ve korkaklık en yakınındakine zulmetmeyi beraberinde getirmektedir. Marx çarpıcı saptamalarına devam eder:

“En korkak ve en tepkisiz insanlar, mutlak ailesel otoritelerini kullanabileceklerini fark ettiklerinde yatıştırılamaz bir öfkeye kapılırlar. Bu otoritenin kötüye kullanımı, eskiden olduğu gibi, burjuva toplumunda da insanların ister istemez kendilerini alçaltmalarına neden olan bütün uysallık ve bağımlılıklarının bedelidir.”

SİSTEMİN VAADİ: TOPLU İNTİHAR

Uysallık ve bağımlılık serbest rekabetçi kapitalizm çağında aile bireylerine ve en yakındaki insana yönelen şiddet olarak zıddına dönüşmüştür. Emperyalizm çağında ise bu şiddet korkakların ve tepkisizlerin hiç tanımadığı, yüzünü dahi görmediği insanlara yönelik öldürme eylemi şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Los Angeles’taki katliamcının ve aynı türden eylemlerdeki katliamcıların bu eylemler sonunda neden intihar ettikleri üzerine kafa yorulmalıdır. Fakat asıl önemlisi onların intiharının temelindeki dinamiklerin 19. yüzyılın ötesine geçecek şekilde emperyalist-kapitalist toplumda bütün canlılığıyla, öngörülemez şekilde yaşıyor oluşu ve kendi intiharlarına, yabancılaştıkları insanları da dahil etmeleridir. Bu sistem insanlığa toplu intihardan başka bir gelecek vadetmemektedir.

Toplu intiharın zorla, habersizce ve dehşet dolu olması ise sadece bir biçimdir.

Kaynakça:

K. Marx, İntihar Üzerine, Yenihayat Yayıncılık, 1. Basım, İstanbul, Mayıs 2006