Siyasetin emeğe yabancılaşması -(TAMAMI)
Atatürk verdiği antiemperyalist bir savaş ile Osmanlının küllerinden yüzü aydınlığa dönük genç bir cumhuriyet kurmuş, altı yüzyıl baskı altında tutulmuş bir toplumdan özgür bireyler yaratmaya çalışmıştır. Din baskısı altında batıl inançlarla yetiştirilmiş bir toplumu bilimin ışığında yeni bir dünya düzeni ile tanıştırmış ve eğitimde, bilimde, sosyal yaşamda bir çok devriminin mimarı olmuştur. Toplum üzerindeki tecimsel ve dinsel etkinlikleri sona erdirilmek istenen softalar bu değişime sinsice direnmiş ve AKP’nin 2002 de iktidar olması ile Atatürk ve onun devrimlerinden intikam almak için binbir güçlükle kurulan demokratik, laik cumhuriyeti yıkmanın ve yerine din eksenli bir devlet kurmanın, demokrasi yerine, Osmanlı’da olduğu gibi, tek kişinin egemen olacağı bir düzenin savaşımını pervasızca vermeye başlamışlardır. Toplumun ve siyasi partilerin aymazlığı devam ederse aydınlanmanın öncüsü olan demokratik, laik cumhuriyet yıkılacak ve yerine din esasına dayalı bir islamî cumhuriyet kurulacaktır ve bu da toplumun suskunluğu devam ederse, önümüzdeki yirmi yıl içinde gerçekleştirilebilecektir. Bu ülkenin aydın, namuslu, Atatürk ilke ve devrimlerine inanarak yetişmiş insanları böyle bir sonucu kabul etmeye, kurulacak böyle bir düzeni içlerine sindirmeye hazır mı?
Bu karabasanı yaşamamak için bu soruya verilecek yanıtı çok iyi düşünmek ve ona göre ikinci bir kurtuluş çabasının gergefini işlemek, bunu yapabilmek için de çıkış noktası olarak demokrasiyi almak gerek.
Demokrasi sayılara dayanan bir siyasal kurgudur. Toplumun sayısal olarak en çok desteğini alan siyasi parti ülke yönetimine egemen olacak ve kendi program ve inançları doğrultusunda ülkeyi yönetecektir. Bugün ülkeyi on yıldır tek başına yöneten AKP bir çelışkiler yumağı içinde halkın çoğunluğunun desteği ile iktidar olmaktadır. Bu partiye oy verenlerin içinde geçimini emeği ile sağlayan yirmi beş milyon insan önemli bir yer tutmaktadır. Emekçilerin bu desteğine karşı onları koruması gereken AKP, emekçilerin sermaye karşısında ezilmesi için her şeyi yapmaktadır. Çalışanların sendikalaşması için engeller çıkarmakta, taşeronlaşmayı yaygınlaştırarak işçi köleleştirmekte, esnekleşme uygulaması ile işyerlerinde işverenlerin işçiler üzerinde mutlak egemenliğini perçinlemekte, özel istihdam büroları ile bazı insanların işçiyi köle gibi kullanmasına olanak sağlamakta, asgari ücret uygulaması ve güvencesiz istihdam yolu ile ülkeyi yerli ve yabancı sermaye için ucuz emek cenneti konumuna getirmektedir. Tüm bu uygulamalara rağmen çalışanların AKP’ye desteği tarihi bir çelışki değil de nedir?
Bu çember kırılmadıkça ve işçilerin AKP’ye desteği yok edilmedikçe AKP’nin hedefi olan islami cumhuriyetin kurulması asla önlenemeyecektir. Çalışanların AKP desteğinin devamı nasıl yok edilecektir? Bu ancak işçilerin siyaseten bilinçlendirilmesi ile gerçekleşebilecek bir olgudur. İşçi ve memur sendikalarının vermekten çekindikleri bu eğitimi, sağlamaları gereken siyasal aydınlanmayı kim yapacaktır? Gordiyom’un düğümü ülke siyaseti için budur ve bu düğümü kılıcı ile kesecek bir önder parti ya da bir öncü lidere duyulan gereksinim çok büyüktür.
Aynen sendikalar gibi siyasi partiler de siyasetin emeğe açılımından korkmaktadır. 1970’lerde bunu rahmetli Ecevit ile CHP içinde yapmaya kalktığımızda beni ve arkadaşlarımı partinin tutucu kanadı, “parti içinde parti mi kurmaya çalışıyorsunuz?” diye suçlamışlar ve bizi 1977 seçimlerinde tasfiye etmişlerdi . Bu konuda İşçi Partisi içinde TGB önemli bir atılım yapmış ama nedense duraksamıştır. CHP’nin Emek Büroları kurma ve yaygınlaştırma çabaları parti üst kademelerinde ki cemaat yanlılarınca engellenmektedir
Siyasi partiler AKP’nin karanlığını sonlandırmak istiyorlarsa emeğe açılmak ve emekçileri eğitip aydınlatmak, onları siyasetin bireyleri yapmak zorundadır. Bunu yapmadıkları sürece islami cumhuriyetin kurulmasını engelleyemeyeceklerdir.