Siyasi ahlak var mı?
Demokrasi, halkın halk tarafından halk için yönetilmesini öngören siyasal bir düzendir. Özenle büyütülmesi gereken narin bir fidandır. Demokratik düzen, halka hizmet amacından saptırılıp yönetenlerin çıkarlarına hizmet için kullanılırsa siyasal sistemlerin en kötüsüne dönüşebilir. Yönetenler iktidar olmanın şehvetine yenilip toplumu kendi ihtiraslarına kurban etmek için demokrasinin kurallarını tek tek rafa kaldırmak zorunda kalırlar. Özgür basın susturulur; üniversitelerin çanına ot tıkanır; adalet kavramı ve yargı, yargıcın vicdanına değil zirvedeki tek insanın emir ve kumandası altına sokulur; polis, asker gibi silahlı güçler toplumsal güven ve yurt savunması yerine tek adam olmak isteyenin oyuncağı yapılır; sendikalar tek adamın iradesine biat etmeye zorlanır. Toplum güven yerine korkunun tutsağı olur. İnsanlık onuru, hak, hukuk, adalet yerle bir edilir.
DEMOKRASİ BİR KÜLTÜR SORUNUDUR
Demokrasi doğruyu yanlıştan ayırabilme yeteneği olan, vicdanını satmayan insanların varlığını ve bir kültür altyapısını zorunlu kılan yüce bir siyaset anlayışının adıdır. Amacı toplumun bireylerine güvenli, sağlıklı, huzur dolu bir yaşam sunmaktır. Yarın korkusunun demokrasilerde yeri olmaması gerekir. Demokrasilerde, “Sabah kapıma sütçü yerine polis mi gelir?” sorusu sorulmaz. Herkes bilir ki polis yasaları ihlal edenler, toplumun güvenliğini tehlikeye atanlar için vardır ve davranışlarının mutlaka yasal dayanakları olur. Din baskısı altında olan; okuma-yazma oranı, kültür düzeyi düşük, ekonomisi zayıf toplumlarda demokrasiyi yaşatmak zordur ve içeriği çok çabuk değiştirilebilir. Demokrasilerde yönetenler arasında elbette demokrasinin yüceliğini anlamayan, demokrasiyi kişisel çıkar sağlama aracı olarak algılayanlar olabilir. Rüşvet alma alışkanlık haline getirilebilir. Rüşvet alanlar, yetkilerini ve siyasal güçlerini kişisel zenginlik için kullananlar partileri tarafından hiç sorgulanmayabilir. Onların korunması başkalarının da yolsuzluk yapmasını tetikler ve toplumda siyasi haramiler giderek çoğalır. Böyle toplumlarda halkın demokrasiye güveni çabuk yok olur.
DEMOKRASİLERDE BELEDİYELER ÖNEMLİDİR
Demokratik yönetimlerin halkın nabzını tutan en önemli organı belediyelerdir. Belediye başkanları hangi partinin üyesi ise o partiyi halka karşı temsil eder. Seçmen o belediye başkanının davranışlarına göre o siyasi partiyi değerlendirir. O belediye başkanı kendini halkın mutluluğuna, halka hizmete adamşsa temsil ettiği siyasi partinin oy tabanı güçlenir. Yok o başkan yetkilerini kişisel zenginlik için kullanır örneğin; inşaat ruhsatlarını, iskan izinlerini yüz binlerce dolar karşılığı vermeye başlarsa ve bu yolsuzluk kendine bulaşmasın diye güvenilir bir adamının eli ile yapılsa bile bu onur kırıcı aşağılık olay çok çabuk seçmen katmanlarına yayılır o belediye başkanı “hırsız” diye anılır ve mensup olduğu parti bu konuları bildiği halde susarsa müthiş yara alır. Böyle durumlarda o belediye başkanı İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınmadan önce (ki bu davranış yolsuzluğa göz yuman partinin suratına atılmış bir tokattır) parti içi denetim mekanizmalarını harekete geçirip yolsuzluğu yapan belediye başkanlarını ihraç edip cezalandırılmaları için suç duyurusunda bulunmazlarsa siyaseten erir, seçmenin güvenini kaybeder. Hele parti yöneticileri hırsızlığı o yöre halkı tarafından çok iyi bilinen o belediye başkanını kamuoyu önünde savunmaya kalkarsa oy ve güven kaybı daha da çoğalır.
ESKİ ROMA’DA DÜRÜST SENATÖRLER VARDI
Özyönetimin beşiği olan eski Roma’da toplum seçilmiş senatörler tarafından yönetilirdi. Senato “onur makamı” olarak ve senatörler “onurlu insanlar” olarak anılırdı. Bu onurlu insanlar görevlerini yapmak için aylık almazlardı. Siyasi ahlâk siyasetçinin paradan uzak durmasını öngörür ve Romalı senatörler topluma birer ahlâk abidesi olarak örnek olurlardır. Günümüzün siyasileri Romalı senatörlerden örnek alsalar günümüzün demokrasi adına tutsaklaştırılmak istenen toplumların insanları gerçek demokrasinin gölgesinde hak ettikleri mutluluğu yaşayabilirlerdi.