Siz hâlâ solcu musunuz? -(TAMAMI)
Bir televizyon kanalından “12 Mart ve işçi hareketi üzerindeki etkileri” konulu panele katılmam konusunda davet aldım fakat, ders yükümün izin vermemesi nedeni ile katılamayacağımı bildirdim. 12 Mart gecesi yoğunluğum nedeni ile programın ancak son bölümünü izleyebildim. Anladığım kadarı ile 12 Mart’ın yapılış nedenleri üzerinde duruluyor ve askeri müdahalenin haklılığı irdelenmeye çalışılıyordu. Katılımcılar kendi açılarından 12 Mart’ı değerlendiriyor ve konu ile ilgili görüşlerini aktarıyorlardı. İzlediğim kadarı ile programda 12 Mart ve işçiler konusuna hiç değinilmedi. Programın sonunda moderetarör solcu olarak bilinen iki katılımcıya sanki 12 Mart’ın solun ve solcuların ne kadar haksız olduğunu ve onların davranışlarının bu müdahaleye neden olduğunu kanıtladığı sonucu ortaya çıkmışcasına o iki katılımcıya solculuğun günah olduğunu ve bu günahı itiraf ettirmek ister gibi bir soru sordu,” siz hâlâ solcu musunuz?”
12 Mart askeri müdahalesinin neden yapıldığı gün gibi ortadadır. İşçilerin 1962 Anayasası ile kabul edilen sendika kurma ve toplu iş sözleşmesi ve grev yapabilme haklarını yaşama geçiren 274-275 sayılı yasanın getirdiği özgürlük ortamında ülkemiz işçileri bu hakları ilk kez yasal olarak kullanmak hakkını elde etmiş ve gene ülke tarihinde ilk kez uluslararası normalarla örtüşen sendika kurma, toplu sözleşme ve grev yapma haklarını doyasıya kullanmışlardır. Sendikalı işçi sayısı o günlerde hayal bile edilemeyecek üç milyon dolayına yükselmiş işçiler ve sendikaları yıllardır süren ezikliklerini toplu sözleşme masaları ve meydanlarda doyasıya gidermeye başlamışlardır.
O yıllara kadar işçileri alabildiğine sömürmüş işverenler, işçilerin ve sendikalarının bu hakları karşısında bir kültür şoku, sonrasında ise müthiş bir tedirginlik yaşamışlardır. O güne kadar köle olarak gördükleri, aşağıladıkları işçilerin toplu sözleşme masalarında sendikaları aracılığı ile işverenlerin karşısına eşit haklarla oturmalarını işverenler bir türlü içlerine sindirememişlerdir. İşverenler çalıştırdıkları insanların insanca yaşama hakkına saygı duyacakları yerde bu düzenden kurtulmanın yollarını aramışlar ve yetersiz hükümetler yerine askerin gücünü devreye sokmayı denemiş ve bunda da başarılı olmuşlardır. 12 Mart müdahalesi işverenlerin askerleri zorlayarak işçilerin uyanışını ve çağdaş hakların sahibi olmalarını yok etmek için gerçekleştirilmiş faşizan bir askeri müdahaleden başka bir şey değildir. Solu, solcuyu, sol aydınları ve özellikle işçiyi ve sendikalarını ezmek, yok etmek için yapılmış bu askeri müdahaleyi hiçbir aklı başında, vicdan sahibi insan kabul edemez. Hiçbir inançlı solcu bu müdahale karşısında kendisini sorumlu tutamaz ve tarih önünde kimseden özür dileyemez.
12 Mart’ı tetikleyen düşünce bugün bile yurdumuzda egemendir. Ne işverenler ve ne de ülkeyi yöneten siyasal güç çalışanların insanca yaşama hakkını, bu hakkı güvence altına almak için örgütlenmelerini içlerine sindirememiş ve özgür sendikacılığı demokrasinin vazgeçilemez bir değeri olarak kabul edememiş, uluslar arasıalanda her türlü rezilliği kabullenerek özgür sendikalar yerine işverene ve hükümete bağımlı sendikalar yaratma sevdasını hiç tasalanmadan sürdürmeye çalışmışlardır.
Ülkemizde bugün acımasız bir emek sömürüsü vardır. İşçilerin örgütlenmesi çok açık biçimde önlenmektedir. Son çıkarılan 6356 sayılı işçilerin sorunlarına hiçbir sorun getirememiş aksine var olan özgürlüklerini yok etmeye çalışmıştır.
Ülkemizde ve dünyada sermaye-emek çelişkisi var olduğu sürece, işçiler acımasızca sömürülmeye devam edildiği sürece,” siz hâlâ solcu musunuz?” sorusuna verilecek tek cevap,” evet sapına kadar solcuyum ve solcu olmaya da devam edeceğim” olacaktır ve olmalıdır.