05 Kasım 2024 Salı
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Siz tam olarak neyi muhafaza ediyorsunuz?

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

AK Parti’nin sağladığı iktidar imkânlarına eklemlenerek zenginleşen bir türedi kesimin görgüsüzlük örnekleri zaman zaman kamuoyuna yansıyor. Her dönemde olmuştur bu. Siyaseti kişisel zenginleşmenin araçlarından biri olarak görenler, kim iktidardaysa ona yanaşır, o partinin ideolojik hassasiyetlerine uygun maskeler takarak işlerini yürütürler.

Konu bu değil ama yeri gelmişken söyleyelim: Bunlar burjuva değildir. Çünkü sermayenin bireysel kullanımını sınıfının kültürel iklimi içinde içselleştirmiş, zenginliği kazanması gereken değil, kazanılmış olarak yaşayan burjuvazi, görgüsüz değildir. Gösterişli harcamaları vardır, ancak bunları statü harcaması olarak yapar. Yani halka göstermek ve hava atmak için değil, mensubu olduğu sınıf ilişkileri içindeki rolünün gereği olarak harcar. Bu nedenle halkın gözüne sokmaz, kendi sınıfı içinde göstermesi yeterlidir.

Bu siyasetle zenginleşmiş yiyici tabaka ise “görmemiş” olduğundan, ne oldum delisidir. Yedikleri yemekleri, taktıkları saatleri, bindikleri arabaları hatta çektikleri uyuşturucuyu bir zamanlar aralarında yaşadığı bizim gibi ‘eziklere’ göstererek kendi kişiliğini tamamlamaya çalışır. İşin onlarla ilgili kısmı bireysel terbiye ve ahlakla ilgili görülebilir. Ama bu tür türedilere yol veren iktidar partilerinin durumu, sepetteki çürük elma savunmasıyla karşılanamaz. Çünkü halk, iktidarın bunları neden koruyup kolladığını, halkın gözüne sokulan hak edilmemiş zenginlikler karşısında nasıl bir tavır aldığını izlemeye başlar.

Böylelerinin önünü açan, onları Meclis’e taşıyan, sorumluluk mevkilerine getiren partiler ve liderler bedel ödemeye başlarlar. Çünkü sonradan görme zenginlerin kuşattığı bir iktidar, muhafazakârlık, yerlilik, bu toprakların öz değerlerini temsil türünden iddialarının samimiyetini tartışmalı hale getirir. Bir iktidar kendisini bütün rakiplerinden daha “dindar” ya da muhafazakâr kimlikle sunduğunda, toplum bu söyleme bir kredi açar ve izlemeye başlar. Eğer bir süre sonra kötü yönetim örnekleri, dini suiistimaller ve hiç de ahlaki olmayan bir kişisel zenginleşme iklimi görürse, sadece o partiye açtığı krediyi kapatmakla kalmaz. Aynı zamanda dindarlık ve muhafazakârlığı da yeniden değerlendirir.

Kısa bir süre önce deizm tartışmaları yapılmıştı hatırlarsanız. Diyanet İşleri Başkanlığı gençlik içinde deizm akımının yükseldiğinden yakınmıştı. Bu gelişmeye yol açan akıl yürütme şuna benzemektedir: “mademki dindarlığı kimseye bırakmıyorsunuz, onu en iyi kendinizin temsil ettiğini söylüyorsunuz, bütün bu yaptığınız ve yanlış olan işler, sizin dindar ve muhafazakâr olmanızdan kaynaklanıyor o halde!” Böyle düşünen insanların bir kısmının kendisini farklılaştırmaya çalışmalarında şaşılacak bir durum yoktur.

Bazı AK Partili milletvekillerinin sergilediği görgüsüz zenginlik örnekleri konuşulurken, dünkü Aydınlık’da büyük vatan şairimiz Namık Kemal’in mezarının mezbelelik haline gelmiş olduğunu okuduk. Muhafazakârlığın anahtar kavramı gelenektir bilindiği üzere. Ama Namık Kemal’e saygı gelenekle ilgisiz anlaşılan! Bizde muhafazakârlar, geleneğe sadakat konusunu bile kendi kafalarına göre, zamanın ruhuna veya siyasal dengelere göre yorumlarlar. Neden mi böyledir? Çünkü Türkiye’de solcu nasıl solcu değilse, muhafazakâr da muhafazakâr değildir de ondan! Solcu görünümlü insanların büyük bir kısmının boyasını kazıyın, altından liberal çıkar. Muhafazakârlarımızın büyük bir kısmının boyasını kazıdığınızda ise, “laikler ıstakozları götürdüler biz yiyemedik” diye hayıflanan fırsatçı! Bülent Arınç mıydı, “bizi masadan ve kasadan uzak tuttular” diyen? O zaman sormak gerekmez mi: Sahi, siz tam olarak neyi muhafaza ediyorsunuz?

AK Parti böylelerini Meclis’e taşımakla ne kazanmayı umuyor diye sormak yanlış. Çünkü siyaseti popülizm, kaynakları ise kentsel rantlar temeline oturtan bir siyasal sistem, elbet kadrolarını da bireysel zenginleşme hırsı içindeki insan kaynağından devşirir. Özellikle son kırk yılın neoliberal döneminde bütün hükümet partilerinin kaderi bu çarpıklığın taşıyıcısı olmak ve bedelini ödemek oldu. Ne demişler: Kel başa şimşir tarak!

AK Parti Siyaset Diyanet Namık Kemal Muhafazakâr