Sokaktaki halk ne istiyor? -(TAMAMI)
CHP’nin rahmetli genel başkanı Ecevit’le parlamentodaki odasında konuşuyorduk. Yanımızda Prof. Turan Güneş de vardı. O tarihi bunalımlı günlerde Ankara’nın çeşitli bölgelerindeki kahvelerde halk röportajları yapıyorduk. Bu röportajları 7 gün dergisinde yayınlamıştık. Ecevit okumuş, bana döndü ve şöyle dedi:
“-Halkın düşüncelerini sizin yazdıklarınızdan okudum. Görüyorum ki bu parlamento Türk halkının 10 yıl gerisindedir.”
Niçin sorusunu sormam fırsat bırakmadan devam etti:
“Çünkü halkın temsilcileri halkı anlamakta zorluk çekiyor. Bu parlamento- o zamanlar hem Meclis, hem senato da vardı- bir an önce değişmelidir.”
Millet siyasetten ileride
Aradan onca yıl geçmiş, halk yine sokaklarda ve 11 gündür Türkiye bir sağırlar diyalogunu yaşamakta. Belki de kayıkçı kavgasını!
Gezi Parkı’nda toplanan insanlar kanıtladılar ki; orada toplanan halk kitleleri hiçbir parti kaygısı taşımadan bu kez parlamentonun, yani iktidar ve muhalefet partilerinin 10 yıl değil 50 yıl ilerisindeler. İktidarın ve muhalefetin liderleri ise donanımları ve siyasal bilgi ve öngörüleri itibariyle halkı anlamamakta ısrarlılar. İstanbul, büyük bir sel gibi Taksim’i kaplarken ve topluma yayılan tepkiler “Erdoğan istifa- Hükümet istifa” sesleriyle yurdun her köşesine hızla akarken, Başbakan aile efradıyla Fas, Tunus Cezayir gezisine çıkıyordu. Yola çıkarken “ Birkaç çapulcu, tencere tava, gerisi hava” diye tepki selini küçümsüyordu. Tunus’taki konuşması ise gene şiddeti tahrik eden üsluptaydı. Beklendi ki; Başbakan dönüşünde hatası anlar, halkı kucaklar.
Öyle yaptı mı?
Erdoğan geziyi bitirip İstanbul Atatürk Havaalanı’na indiğinde koşullanmış sloganları hazır bir AKP kitlesini ve onu yedirtmemek isteyen danışmanlarının havasına kendisini kaptırdı ve iş yine şirazesinden çıktı. AKP’liler “Yol ver geçelim,Taksim’i basalım” diye bağırıyor, Başbakan ısrarla yüzde 50’nin üzerinde oy aldığını ve her dediğini yapmaya kadir olduğunu ifade ediyor, direnişçilerin damarına basacak şekilde:
“Mesele doğa sevgisiyse yıkılan ağaçların yerine yenilerini dikeriz. Ama biz mehter yürüyüşü gibi iki ileri bir geri adım atmayız. Topçu Kışlası da yapılacak, AKM’de yıkılacak’ diyerek haşin üslubunu sürdürdü.
Halk sokaklara döküldüğü zaman hükümeti ve Başbakanı istifaya çağırabilir. İstifa ya da erken seçim bir yoldur. Güçlü ve donamlı liderler istifa ederek, halkın karşısına daha huzurlu çıkabilirler. Hatta iman bile tazeleyerek geri dönebilirler. Menderes’e da bu yol önerilmişti ama o istifa edeceğine, seçimi bunalıma çare göreceğine, bu önerilere itibar etmedi. Hem kendisi, hem partisi, asıl önemli olan milleti ve demokrasi çok zarar gördü.
Gelelim muhalefete:
Bilinen odur ki; ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı halkın oyuyla değil; kamera oyunlarıyla gönderilen eski Genel Başkan Baykal’ın yerine “hokus pokuslarla” seçildi. Seçildiği gün partideki akılsızca algılanan bir depremi iyi kullandı. Önder Sav ile Baykal’ın anlaşmazlığını, duygusal davranışlarını her kanattan birilerini yanına alarak fırsat bildi. Yaptım oldu diyenler kuşkusuz şimdi dizlerini dövmekteler.
Sorun Parlamentoda
Asıl sorunun parlamentonun içinde olduğunu kimse söylemiyor. İktidar yüzde 50 oy alanın millete danışmaksızın her işi yapabileceğine inanıyor. Demokratik rejimlerde çoğunluk azınlığı hesaba katmadan bir karar alırsa demokrasiye ters düşmüş olur. Muhalefet de aynı hastalığa tutulmuş.
CHP Genel Başkanı göreve başladığı zaman “ beceremezsem ekibimi toplar giderim” diyordu. Beceremediği işi bir an önce bırakması gerekiyor, bırakamıyor. İktidarın erken seçim kararı almasından ürküyor ve demokratik parlamentolarda usul haline gelmiş erken seçim istemek ya da parlamentoyu terk etmek cesaretini kendinde bulamıyor. Liderin liderliği yetmiyor ve CHP kendi içinde bocalıyor.
Bahçeli’nin görev anlayışı AKP’ye sıkıştıkça destek olmaktan ve ona bağlı olan kitleleri sokağa inmekten men etmesine yol açıyor. Yani demokratik olmayan bir iç anlaşmazlık. İktidarın başı doğruları değil yanlışları söylemekte ısrarlı. Yüzde 50 oy aldığını söylüyor oysa durum hiç de öyle değil, rakamlar öyle söylemiyor.
Bir nokta da şu: ilk defa 2011 seçimlerinde oy kullananların parmağına boya sürülmesinden vazgeçilmiş! Üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da şu: 2007 seçimlerinin yapıldığı yıl bir de nüfus sayımı yapıldı. O sayım sonuçlarına göre 18 yaşından büyük nüfusumuz 48.286.261 kişi. 18 yaşın üzerindeki vatandaşlarımızın seçmen olma hakkı bulunduğuna göre 2007 seçimlerinde ilke olarak 5.486.958 kişi seçmen olmaya hak kazandığı halde seçmen olamamış.
Kaynak: (O. Öymen’in araştırması.)
Uzun sözün kısası, bu parlamento ve bu liderler mutlaka demokratik yoldan değişmeli ve Türkiye halkına uygun bir iktidarı çıkarmalı.