24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sol kolu damgalı kadınlar

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Dr. Derviş Özer, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı. “Ona Selam Söyle” adını verdiği, Kıbrıs’ı, Kıbrıs olaylarını anlattığı bir de öykü kitabı var. Sinema merakı onu ileri yaşında İLEF’e getirdi, ikinci fakültesinde benim de öğrencim oldu. Kendisine zorla muayene için getirilen sol kolu damgalı kadınların öyküsünü yazmış facebook’ta. Zina ile suçlanan kadınları muayene edip rapor vermek de var işleri arasında... Böyle olaylarda muayeneye getirilen kadınların sol kollarının damgalandığını doğrusu bilmiyordum. Herhalde eskidendi bu. Okuyunca irkildim, ülkem adına, kadınlarımız adına bir kez daha üzüldüm, utandım.

Dr. Derviş Özer’in Facebook’ta anlattığı olay, bana bir başka kadından dinlediğim başka bir olayı hatırlattı. Neşter ve Madalya romanım için yüzlerce insanla görüştüm, röportaj yaptım. Celal Atik’in Yeşilçam macerasını anlamak için, vaktiyle onunla aynı filmde oynamış ünlü kadın oyuncularımız da vardı konuştuklarım arasında.

1950’li yıllar...

Bu kadınlardan biri öğrencilik yıllarında başından geçen bir olayı anlattı. 1950’li yıllarda son sınıfta yatılı öğrenciyken, hafta sonu Keçiören’deki yurtlarından şehre inmişler, eğlenip vakit geçirmişler. Eğlence biraz uzayınca, Keçiören’deki yurda giden son otobüsü kaçırmış, o günlerde başka vasıta olanağı da yok. Çaresiz bir arkadaşının evinde geçirmiş geceyi. Ertesi günü okul müdiresine derdini anlatamamış, hakkında soruşturma... Ve kızcağızı bekâret kontrolü için zorla muayeneye göndermişler. Götürüldüğü yer kapısında hayat kadınlarının beklediği bir sağlık kuruluşu. Hayat kadınları arasında geçen o sıkıntılı bekleyişi yıllar sonra bile unutamamış. Sıra kendisine gelince, içeri alınmış, yaşlı, babacan doktor:

“Senin ne işin var kızım burada?” diye sormuş.

Utana utana anlatmış müdirenin marifetini.

“Hadi git sen okuluna kızım,” demiş doktor, muayene gereği bile duymamış.

Ah benim tuhaf ülkem!

Olay genç kız açısından unutulacak gibi değil. Sabırla beklemiş mezuniyetini, hemşire olduğu gün, tayin yeri de belli olunca, ilk işi o müdireyi odasında yalnız yakalamak olmuş.

Tutmuş saçlarından, bir güzel dövmüş.

Genç kızı muayeneye gönderen yönetici bir kadın, olayı ciddiye almayıp muayene etmeden gönderen de erkek doktor.

Ah benim tuhaf ülkem! Yüzyıllardan beri tuhaflıklar, aptallıklar, zalimlikler yaratmak için ne çok kafa yormuşuz... Keşke bu sorunlar sözlüklerdeki “müsait” gibi, “esnaf” gibi sözcüklerin, deyimlerin tanımını değiştirerek çözecek kadar kolay olsaydı ya da çözüm yeri sözlüklerimiz olsaydı.

Not: 25 Nisan Cumartesi saat 15.00’te, İzmir Kitap Fuarı Destek Yayınevi standında olacağım. İzmirli kitapseverlerle, dostlarla görüşmek dileğiyle...