Şol Yunus'a kıymayın efendiler - 5: Vatan Savaşında, Yunus görev başında!
“Hubbül vatan, minel iman.”
(Vatan sevgisi imandandır.)
HZ. MUHAMMED
> Hiç kuşkunuz olmasın, İslam Peygamberinin bu yüce hikmeti en son Afganistan’da ete kemiğe bürünüp zafer kazanmıştır. Bu büyük uyarıyla vatan sevgisi galip gelmiştir. Ölüm gibi en acı olayı şahadetin cennet bahçesi yapan insan, vatanını kurtarırken, elbette insanlığı da kurtardığını biliyordu. Bir mazlumu kurtaran, bütün zalimlere darbe vurmuş demektir. Bugün emperyalizmin kültürel, siyasi bütün cephelerden saldırıları insanımızdaki bu inancı çürütmek, yurtsever iradeyi çökertmek içindir. Karşısında ise Yunuslar, Pir Sultanlar, Âşık Veyseller, “Çok keramet var insanda,” diyen Daimi gibi âşıkların kurduğu savunma setti bulunmaktadır. 21. Yüzyılın savaş mevzisinde Yunus Emre, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Akif ve Nazım Hikmet aynı görevle omuz omuzadır.
>> MANEVİ ENERJİNİN GÜCÜNE KARŞI DURULAMAZ
> İşte tam zamanında, bilgelikler deryasında yol alırken, tarihin uyarısıyla, yarın kutlayacağımız, Büyük 30 Ağustos Zaferimizin 100. Yılında Yunus şiirinin, felsefesinin rolüne ve önemine değinmemiz gerekiyor. Bu tarihsel günde, Vatan Savaşı gerçeğini bir kez daha bilince çıkaracağız. Mazlumun elindeki yetersiz bir maddi gücün, nasıl olup da dağları yerinden oynatmaya, yedi düvele diz çökertmeye yettiğini Yunus’tan öğreneceğiz. Tarih bize göstermiştir ki, manevi enerjinin gücüyle buluşmayan hiçbir maddi varlığın zafer şansı yoktur.
> Bugünün Vatan Savaşı, emperyalizmin milletimize bulaştırdığı PKK virüsüyle mücadelenin çok ötesindedir. Önümüzdeki günlerin savaş hattı, ABD saldırılarına direnmenin, sınır ötesi operasyonların çok daha genelinde bir savunma sathına işaret etmektedir. O satıh vatan topraklarından başlayıp bütün Asya’yı kapsamaktadır. Bu sarsıcı gerçek, dünyada ABD hegemonyasına direnen büyük insanlığın güçlerini bir araya toplamaktadır. Bu gerçeğin bir çağrısıdır. Dünün ve bugünün şairlerini aynı sorumluluk sahasında buluşmaya zorlamaktadır. Asya milli devletleri hedeftedir. Emperyalizme direnen bütün mazlum ve gelişmekte olan milletlerin kültürel varlıkları bu kutlu yolda birleştirici, direnç yaratıcı bir görev üstlenmelidir. Bu ateşli sahada Yunuslara, dün olduğu gibi bugün de büyük görev düşmektedir.
>> VATAN SEVGİSİ YOL GÖSTERİYOR
> Bu gerçekten hareketle Akif, “Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. / Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.” Onca kan dökmesine ve onca silaha, ileri teknolojiye, maddi güce sahip olmasına karşın emperyalizmin kesin yenilgisi bundandır. Atlantik orduları ruhsuzdur. Çünkü, onların bir Yunus Emre’si asla yoktur. Onlar, kendilerine yol gösterecek vatan sevgisinden yoksundurlar. Bakın Yunus Emre, vatan aşkının kendisine kılavuz oluşunu, yol gösterişini, ulu çağrısını nasıl dile getiriyor:
“Düşt’önüme hubbül - vatan
Gidem hey dost deyi deyi
Anda varan kalır hemen
Kalam hey dost deyi deyi.”
> Atatürk, Çanakkale Vatan Savaşında Anadolu çocuklarına, “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyordum!” hükmünü bildirdiğinde ve bu emri alan “insan”ın, hiç düşünmeden, bu buyruğa, gönüllü olarak boyun eğmesinin kaynağında derin bir kültür, ahlak, törelilik yatmaktadır. Kendisine ölmesi emredilen bir canlının, bunu arzuyla kabul etmesindeki sırrı, salt askerlik geleneğiyle açıklamak işi hafife almak olur. “Vatan sana canım feda!” diye haykıran Mehmetçikler, bu ruhu anne sütü gibi emdikleri destanlardan, şiirlerden, ilahilerden edindiler. Mehmet Akif’in de kahraman ordumuza adadığı ölümsüz şiiri Sakarya Meydan Savaşına yetişiyor ve Büyük Zaferin ruhunu ateşliyor:
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.”
>> ETE KEMİĞE BÜRÜNEN ÖLÜMSÜZLÜK
> Yunus Emre, kendinden önce yaratılan kültür ve edebi birikimi, Türk karakteri ve Türkçe öğretisiyle mayalayıp ete kemiğe büründürdü, ayağa kaldırdı. Yunus, bu tarihsel görevi hem geleceği kestirebilme kudreti, hem de şair korkusuzluğunu ortaya koyarak gerçekleştirdi.
Anadolu insanı da bu büyük ve tükenmez kültürel kaynağı bütün kudretiyle ete kemiğe büründürdü. Bu diriliş, ölümsüzlüğün ete kemiğe bürünmesidir. Âşıklara ölüm yoktur. Çünkü içinde birlik, adanma, doğruluk, iyilik, yaşama sevinci ve bütüne ulaşan ölüm korkusuzluğu vardır.
> Yunus Emre’nin bu muhteşem mücadele iradesinin, bu hedefi şaşırmayan eşsiz söz yeteneğinin gücünü, sözünü ettiğim bu doğal ve tarihsel bütünlük içinde kavramak gerekir. Bunu anlamadan, yıllar sonra tutulmuş kayıtlara bakarak, ona yol çizmek, ona esvap biçmek kolay değildir. Öte yandan bu gücü, aynı dönemde yaşamış zayıf şaire paylaştırmak hatadır. Yunus’a haksızlıktır. Yunus şiirinin “mana” sertliği, “insanın onurlu yaşama yöneltilen” silahları susturmak içindir. “Molla” halka kılıç kaldırırsa, Yunus’un kılıcının has çeliği onu havada karşılar ve kırar. Yunus’un söz kılıcının çeliğinde deryalar aşan ilahilerinin nefesi ve kabzasında Yunus’un aşk şarabıyla güçlenmiş bileği vardır:
“Aşk şarabından içtim
On sekiz ırmak geçtim
Denizler bendin deştim
Ummandan taşıp geldim”
>> VATAN SAVAŞINDA YUNUSLAR GÖREV BAŞINDA
> Bugünün Vatan Savaşında da Yunus Emre, elinde ilahi söz kılıcıyla, yine görevi başındadır. Yunus’un “yol gösterici” saydığı vatan sevgisi, Hz. Muhammed’in “Vatan sevgisi imandandır” hikmetiyle sıkı sıkıya buluşuyor. Anlatmaya çabaladığım, bir yandan halkımızın manevi gücünü tazeleyen, içini yaşama sevinciyle dolduran Yunus, öte yandan, insanımıza vatan için adanma ruhunu aşılamaktadır. Yunus Emre’nin değerini bilelim. Hayat hikâyesinin ve Yunus Divanı’nın bugünkü dağınıklıktan kurtarılması ve olabilecek en yetkin bütünlüğe kavuşturulması için sorumluluk alalım. Bu görev hepimize düşüyor.