‘Solun’ gericiliği
Sözcü’nün manşeti çok sert: “Erdoğan’ın geçen yıl çıkardığı kararnameye göre deprem bölgesi riskli değilmiş”
Manası, Erdoğan depremde yıkılan mahalleleri riskli bölge statüsünden çıkarmış. Bunun için yapılar yenilenememiş, deprem olunca da insanlar ölmüş. Hah, tamam işte! Şizofren şakşakçı takımı bir kez daha arkasına yaslanıp “her kötülüğün başı Erdoğan” diyebilir, sosyal medyanın sol-faşistleri “Katil Erdoğan” sloganları atabilir!
İŞİN ASLI
CHP’li vekillerin gündeme getirdiği, İYİ Partililerin, FETÖ’cülerin ve PKK’cıların üzerine atladığı bu iddia, son yılların en büyük çarpıtması olarak kayda geçebilir. İşin aslı şu: Erdoğan hükümeti, söz konusu bölgeyi 2013 yılında riskli alan ilan etmiş. Çeşitli siyasetçiler ve STK’lar tarafından örgütlenen bölge halkı, kararın iptali için Danıştay’a başvurmuş. Danıştay, 2017’de hükümetin “riskli alan” kararını iptal etmiş. Bunun üzerine hükümet, kararında ısrar edip bölgeyi tekrar riskli alan ilan etmiş. Ancak kentsel dönüşüm için vatandaşla bir türlü uzlaşma sağlanamamış, mahalle muhtarları uygulama planını kabul etmemiş, belediyeye sayısız dilekçe verilmiş.
Derneklerin, siyasi yapıların ve vatandaşın baskısı altında kalan belediye, Hacettepe Üniversitesinden bir rapor istemiş. Bilimsel rapor, “bölgenin %70 oranında sağlam binalardan oluştuğu, alan bazlı dönüşüm değil parsel bazlı dönüşümün daha uygun olacağı” şeklinde gelmiş. Hal böyle olunca da Erdoğan hükümeti, 2013 ve 2017 yılındaki kararlarında ısrar etmekten vazgeçmiş. Riskli alan statüsü kaldırılmış.
ARSIZLIĞI SANAT EDİNMİŞ SOL
Buraya kadar klasik bir çarpıtma işi gibi duruyor. Ama iş bununla bitmiyor, hep söylendiği gibi “şeytan ayrıntıda gizli.” 2013’ten beri kentsel dönüşümü engelleyenler kimler biliyor musunuz? Şimdi Erdoğan’a suç atmaya çalışan “solcular.”
Evet, CHP’liler, HDP/PKK’nın stepnesi TİP’liler, solun envaiçeşit ıvır zıvır örgütü, hepsi İskenderun’a, Hatay’a üşüşmüş, kentsel dönüşüm olmasın, binalar yenilenmesin diye ellerinden geleni yapmışlar. Videoları, gazete haberleri, örgüt yayınlarındaki yazıları bir anda ortalığa saçıldı. Belli ki insanların hafızasını çok küçümsemişler!
Rantsal dönüşüm, kentsel yağma, beton çetesi, halka karşı soylulaştırma… Bunlar, solcularımızın son yıllarda kentsel dönüşüm projelerine taktıkları isimlerden sadece birkaçı. On beş yıldır, nerede bir kentsel dönüşüm projesi var, solcularımız orada ayrık otu gibi bittiler. Sırf birkaç garibanı kafalayıp örgütlerine katmak için tüm olumlu girişimleri engellediler, pazarlıklara taş koydular, bürokrasinin her dümenini kullandılar.
İşte olanlar oldu. “AKP sizin evinize çökecek” diye kandırdıkları insanlar, başlarına çöken eski evlerin altında kaldılar. Bunca ölümün bunca acının karşısında solcumuz utanacak mı acaba? Ne mümkün! Arsızlığı sanat edinmiş, ahlaken çürümüş, çöp olmuş bir kafadan insaf ve vicdan beklenir mi?
'TÜRKİYE SOLU' GERİCİDİR
Soldaki ahlaki çürümeyi daha önce uzun uzun yazdık. Bu örnekte işin başka bir boyutunu, ideolojik kısmını görüyoruz. “Solcularımız” ilerici-gerici tasnifi yapmaya bayılırlar. Kriterleri son derece muğlak bir ayrımla, kendilerinden olmayan herkes gerici, kendileri ise her durumda ilericidir. Cin fikir akıl yürütmelerle geleneği “gericilik” olarak etiketlemeyi başarmışlardır. Hiçbir işe yaramayan aylak bir insan, sırf havalı giyim kuşama sahip olduğu veya misal, solcuların bomboş ezberlerini mırıldandığı için “ilerici” sayılır. Akıllı roket yapan, uçak imal eden, aşı yapan bir kişi ise sırf namaz kıldığı için solcumuzun gözünde “gericidir”!
Ancak ne kadar çarpıtırsalar da ilericilik ve gericilik objektif kriterleri olan kavramlardır. Tarih boyunca ilericiler, gericiler olmuştur, bugün de vardır. Marksist anlamda ilericilik, üretici güçlerin gelişmesinden, üretici sınıfların güçlenmesinden yana olmaktır. Daha genel olarak ise ilerlemeden, gelişmeden taraf olmak anlamına gelir. Gericilik ise geçmişte kalma ısrarı, daha güzele daha iyiye karşı direnç gösterme olarak tanımlanır.
Meşhur matbaanın bize geç gelmesi hikayesi var ya hani. Matbaaya direnen yazıcılar sınıfı, dönemin en entelektüel insanları olmalarına rağmen, tarihsel olarak “gerici” bir pozisyona düşmüştür.
Şimdi de bir yanda halkı mezar-konutlardan kurtarmaya çalışan bir irade var, öte yanda ise üç kişilik örgütünü dördüncüye tamamlamak için her yola tevessül edebilecek gözü dönmüş bir güruh. Kim gerici, kim ilerici açıkça görülmüyor mu?
Bu sözde “solcular”, kendilerinden söz ederken büyük harflerle DEVRİMCİ yazmaya bayılırlar. Oysa tarih karşısında, doğa karşısında, bilim karşısında katıksız GERİCİdirler.