10 Ocak 2025 Cuma
İstanbul 16°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sorunlar ağır işçiler hafif

Engin Ünsal

Engin Ünsal

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye, Birleşmiş Milletler’in (BM) kuruluş bildirgesini imzaladıktan ve çalışanların, örgütlenme hakkı dahil, temel haklarını kabul ettikten sonra 1947 yılında 5018 sayılı yasa ile İşçi ve İşveren Birlikleri adı altında işçilerin ve işverenlerin sendika kurma, toplu sözleşme yapma hakkını kabul etti. Bu yasa aslında BM’e verilen sözün yerine getirilmesini öngören bir yasak savma yasası idi. Daha sonra 1963 yılında gerek anlamda sendikacılık ve toplu iş sözleşmesi düzenini başlatan 274-275 sayılı yasalarla işçilerimiz ve sendikalarımız altın çağını yaşadı. 1980 faşist askeri darbesi sonucu çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı yasalar işçileri güçsüz ve sendikaları kağıttan kaplana dönüştürdü. Çalışanların temel haklarında ILO’nun baskıları sonucu 2001 yılında çıkarılan 4688 sayılı Kamu görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Yasası ile 2012 de çıkarılan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşme Yasası göreceli bir iyileştirme getirildiyse de çalışanlarımız ILO sözleşmelerinin öngördüğü temel haklardan tam olarak yararlandırılamadı. 1947 yılından günümüze kadar yapılan yasal düzenlemeler şunu ortaya koydu ki toplu sözleşmeli sendikâl düzen çalışanların sorunlarını çözmekte son derece yetersiz kalmıştır.

ÇALIŞANLARIN DAĞ GİBİ SORUNLARI VAR
Endüstriyel ilişkiler sistemimizin yasaları çalışanların haklarını uluslararası normlara uygun olarak düzenlemekten sürekli kaçınmıştır. Bunun nedenine birazdan değineceğiz. Bugün kamu görevlilerinin grev hakkı yoktur ve yapmalarına izin verilen toplu sözleşmeler sadece göstermeliktir. İşçilerin taşeronlaşma sorunu vardır. Hükümet iki milyona yakın güvencesiz çalışan taşeron işçisine kadro sözü vermesine rağmen bunu gerçekleştirmemiş, önerdiği sözleşmeli personel düzeni ise taşeron işçilerinin kazanımlarını daha da geri götürecek biçimde işçiler sunulmuştur. AKP hükümeti işçi haklarını salam politikası ile dilim dilim yok etmek istemektedir. Önce kiralık işçi düzenlemesi ile işçilerin kıdem tazminatını, iş güvencesini tamamen ortadan kaldırmıştır. Sırada işçinin iş güvencesinin önemli bir basamağı olan kıdem tazminatını bir fona devrederek hem işçinin kolayca işten çıkarılmasını sağlamak hem de işverenleri kıdem tazminatı yükünden kurtarmak düşüncesi vardır. İşçilerin kıdem tazminatının yarı yarıya azaltılması ve özel bankacılığın korunması hamlesi de işin cabası. Bunların dışıda 4857 sayılı İş Yasasında işçinin yeterince korunmasını sağlamayan bir çok madde var. Örneğin işçinin feshe karşı korunması. Bugün İş Mahkemeleri işe iade davaları ile tıkanmış durumda ve işe iade davaların iki-dört yıl arası sonuçlandırabiliyorlar. Yasanın 18-22. Maddelerindeki düzenleme işçi koruma değil sanki işçiyi süründürmek için yazılmış.

SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE İŞÇİNİN HAFİFLİĞİ
İşverenlerin ağır baskıları, toplu sözleşme düzeninde sözleşme yapma yetkisinin bakanlığın takdirinde olması işçilerin sendikalaşmasını ve toplu sözleşme yapabilmesini iyice zorlaştırmaktadır. Bu nedenle 14 milyonluk bir işgücünün ancak 800 bin dolayında olanı bağıtlanmış bir toplu sözleşmeden yararlanabilmektedir. İşçiler ve sendikalar siyaseten bilinçlenmedikce ve oy verme tavırlarını değiştirmek için çaba harcamadıkca, AKP’ye iki tel makarna için oy vermeye devam ettikce sömürülmekten kurtulamayacaklardır. Herkesin şunu anlaması gerekir: Toplu sözleşme düzeni işçilerin sorunlarını çözemez ve çözemedi, kurtuluş işçilerin ve sendikaların siyasallaşmasındadır.