26 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Soruyu doğru sorarsak koalisyon hükümeti sorununu kolay aşarız...

Mustafa Mutlu

Mustafa Mutlu

Eski Yazar

A+ A-

Günlerdir herkes yeni hükümeti kimin kuracağını sorup duruyor... 

Matematiğin “tek başına iktidar”ı olanaksız hale getirdiği böyle bir dönemde, bu soruyu sorarsanız; işin içinden çıkamazsınız... 

Soru “kimin hükümet kuracağı” değil; “nasıl bir hükümet kurulacağı” olmalı... 

O zaman her şey çok daha kolaylaşır. 

*** 

Öncelikle belirtmeliyim ki; 13 yıllık “baskıcı” bir tek parti iktidarından sonra kurulacak olan koalisyon hükümeti, asla “kalıcı” olarak düşünülmemeli... 

Bu hükümetin üç temel görevi olmalı: 

Bir: Ülkeyi ve siyaseti normalleştirmek...  

İki: Bozulan erkler ayrılığı ilkesini tekrar hayata geçirmek... Yargıyı yandaşlardan arındırıp mahkemeleri bağımsız, hukuku da yeniden üstün hale getirmek... 

Üç: 13 yıllık “baskıcı” iktidar döneminde yapılan tüm yanlışların hesabını sormak için yasal süreci başlatmak... 

*** 

Eğer kurulacak koalisyon hükümetinin görevi bunlarla sınırlı tutulursa ve ömrü de diyelim ki iki yıl olarak belirlenirse; o zaman HDP ve MHP gibi farklı kutuplardaki partilerin bile bir araya gelmesi sağlanabilir. 

Ancak kimse; böyle bir hükümeti “başka icraatlar yapmaya” ve “hedeflerini hayata geçirmeye” zorlamamalı... 

*** 

Üç partinin de seçim meydanlarında söyledikleri hâlâ kulaklarımızda: 

“Yolsuzlukların, hırsızlıkların hesabını soracağız, yasakları kaldıracağız... Yoksulluğu tarihe gömeceğiz...” 

İşte; üç parti, sadece bu üç vaatten oluşan bir hükümet programı hazırlamalı ve bunların dışındaki tüm hedeflerini gündeme bile getirmemeli... 

Örneğin HDP, “açılım” dayatmasını, iki yıl sonraki seçimlerden sonraya bırakmalı... Özerkliğin “ö”sünü bile iki yıllığına ağzına almamalı... PKK’nın değil; halkın sorunları için hükümette olmalı... 

Eğer bunu yapmayı başarabilirse kendisiyle taban tabana zıt düşünen MHP’yle koalisyonun önünü açar... 

*** 

Peki; ben HDP’nin düne kadar “kol kola” olduğu AKP’yi yargı önüne çıkarmak için böyle bir özveride bulunacağına, “gizli ajandası”ndan iki yıllığına da olsa vazgeçebileceğine ihtimal veriyor muyum? 

Keşke olsaydı... 

Keşke programı sadece “yolsuzlukların hesabını sormak, yasakları ve yoksulluğu bitirmek” olan bir hükümet kurulabilseydi. 

Emin olun; ülke, o iki yılda yirmi yıllık gelişme sağlardı. 

Ama burası Türkiye... 

Burada uzlaşılmaz; kavga edilir... 

Hadi o zaman; yiyelim birbirimizi! 

 
 

(156+45)  

Huber yazılarımın 100’üncü günü, 14 Şubat’a denk gelmişti... 

Soğuk bir Sevgililer Günü’nde Tarabya sahilindeydik... 

İşgal bitti; ancak Gül susmaya devam etti. 

Dolayısıyla ben de sormaya devam ettim. 

Sonunda dün 200’üncü yazıyı da devirdik... 

Son seçimlerin ardından Meclis’te çoğunluğu sağlayan CHP’ye, MHP’ye ve HDP’ye sesleniyorum: 

Şimdiye kadar bu konuda ağzınızı bile açmadınız ama artık devreye girin... 

Gül’ün Huber’deki masrafları kime ödettirdiğini... 

Kanlıca’daki 20 milyon liralık evi hangi parayla aldığını... 

Suudi Kralı’nın getirdiği değerli hediyeleri ne yaptığını biraz da siz sorun... 

GÜNÜN SORUSU 

Bahçeşehir Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Çağdaş Şirin ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Koray Çalışkan’ın “7 Haziran Milletvekili Genel Seçimi Sandık Çıkış Araştırması”na göre Diyarbakır’daki mitingde patlayan bombalar HDP’ye yüzde 4.4 oy getirmiş... Sorum ortaya: 

Bundan sonraki seçimlerde bombacı istihdamı için siyasi partilere Hazine’den ek ödenek verilecek mi? 

BAYKAL, ROMA’DAKİ BARDA BAĞIŞ İLE NE GÖRÜŞTÜ? 

Sol Gazetesi, Cumhurbaşkanı’yla sürpriz bir görüşme yaparak gündemin tepesine oturan CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’la ilgili son derece önemli bir iddiada bulundu. 

Gazete, 17 Aralık yolsuzluk operasyonun simge isimlerinden olan ve Erdoğan’ın danışmanlığını yaptığı belirtilen Egemen Bağış’ın, 5 Haziran’da Deniz Baykal ile İtalya’da buluştuğunu öne sürdü. 

İddiaya göre görüşme Roma’daki Piazza del Popolo’da bulunan Bar Rosati’de gerçekleşti ve samimi bir havada geçti. 

Baykal’ın bu görüşmeye dair “her şeyi” olduğu gibi açıklayacağına inanmak isterdim ama... Baykal’ı çok iyi tanıyorum ve ne yazık ki böyle bir şey yapmayacağını çok iyi biliyorum! 

Eminim ki bu bar buluşması da tıpkı Dolmabahçe’de gerçekleşen Erdoğan-Büyükanıt görüşmesi gibi tarihimizin karanlık sayfalarında kalacak... 

Benim bu konudaki düşüncem ve tavrım net: 

Bütün CHP’li milletvekili ve yöneticiler, “yolsuzlukla suçladıkları ve Yüce Divan’a gitmesi için el kaldırdıkları” AKP’liler ile bırakın görüşmeyi ve pazarlık yapmayı; selamlaşmaktan bile kaçınmalı... 

*** 

Ancak Baykal bu: 

Onun hayatı gizli kapaklı işlerle geçti! 

Eminim buna da bir kılıf bulacaktır... 

GÜNÜN İSYANI 

AKP iktidarında servetine servet katan ve devletin televizyonunda şeriat çığlıkları atan sözde din alimi Hayrettin Karaman, seçim sonuçlarını değerlendirmiş... AKP’ye oy vermeyen seçmenden “birkaç ırgat” diye söz etmiş! İsyanım kendisine: 

O ırgatlar olmasaydı bunca yıldır dini kullanarak beylik, şeyhlik yapabilir miydin?