Sosyal Demokrasinin Halktan Kopuşu
CHP’deki çözülme belirtilerinin ve kendi halkından kopuşun bir benzeri Almanya’nın sosyal demokrat partisi SPD’de de yaşanıyor. SPD yıllardır gitgide kendi halkından uzaklaşarak, emekçilerin haklarını savunacağına, bir azınlıklar ve LGBTI/neo-feminist partisi olma yolunu seçmiştir.
Bu gidişatı geçen hafta gerçekleşen iki hadise çok iyi özetlemektedir:
Bir tarafta SPD’nin eski meclis başkanı, siyasi hayatı boyunca ırkçılığa ve özellikle Yahudi düşmanlığına karşı mücadele etmiş, partiler üstü saygınlığa sahip olan Wolfgang Thierse’nin; etnik ve cinsel kimlikçi politikaların partisini geleneksel emekçi seçmen kitlesinden uzaklaştırdığına dair eleştirileri için “utanıyoruz” diyen bir parti yönetimi. Diğer tarafta aynı parti yönetimi, kamuoyu önünde SPD’nin seçim yılı programını tartışmak üzere, “Ben bir o…yum. Güç o…lukta yatar“ diyen sözde göçmen ve kadın hakları savunucusu Reyhan Şahin’i davet ediyor.
Doğal olarak seçimlere de bu yanlış tercih yansımaktadır ve yansımaya devam edecektir. Yüzde 20’lik bir oy oranı dahi hayal gibi gözükmektedir artık, ki bu Almanya’nın en köklü siyasi partisi için gerçekten utanç vericidir.
“DOĞURABİLEN VÜCUTLAR”
Alman halk kültürünün klasikleşmiş temel taşlarını oluşturan çocuk hikayelerinde zorla ırkçılık veya otoriter unsurlar tespit etmek üzere araştırma programları, Sol Partinin önergesinde anneler kelimesi yerine “doğurabilen vücutlar“ teriminin kullanılması, hem Sol Parti, hem de SPD’nin gençlik kolu Jusos tarafından, 9. hamilelik ayına, yani doğuma kadar çocuk aldırma hakkı istemek gibi eğilimler, günümüz akademik ve siyasi ikliminde ağırlık kazanmıştır.
RAYDAN ÇIKAN ALMAN YÖNETİMİ
250 yıldır bilim ve teknolojinin lokomotifi olan Almanya, günümüzde en basit örgütlenme ve karar mekanizmalarında bile çuvallamaktadır.
Dijital devrimde az gelişmiş ülkelerin gerisinde kalırken, Korona’yı yönetme politikasında iflas etme noktasına ulaşmışken, kamuoyu, nerdeyse 7/24, yüzlerce alt kimliğin (cinsel, etnik vs. vs.), zaman zaman oldukça ilginç hak talepleriyle ilgileniyor. Bu konuları kampanyalar şeklinde sürekli ön plana taşıyan sol partiler ve ellerindeki medya gücüdür.
Aynı zamanda ana muhalefet partisinin iç istihbarat tarafından “aşırı sağ şüphesi“ tanımıyla gözetlenmesi bilgisinin sızdırılması tartışılıyor. Bu da pek ilginç; yıllardır Türkiye’de muhalefetin hakkını savunanlar, kendi ülkelerindeki doğu eyaletlerde birinciliğe yarışan ana muhalefet partisi AfD devletin iç istihbaratını kullanarak caydırılmaya çalışılırken alkış tutuyorlar.
Seçim yılına girmişken AfD’de bolca aktif olan memurları ve emekli askerleri partiden uzaklaştırmak ve seçmenlerin gözünde ana muhalefeti lekelemek üzere adeta kampanya başlatılıyor. Kimsenin de tuhafına gitmiyor. En azından doğu eyaletlerinde bu antidemokratik girişimlerin sandıkta ters tepeceği çok olası gözüküyor.
İnsanlar ciddi ekonomik sıkıntıların eşiğindeyken, hayali toplumsal deneyler planlanmakla uğraşılıyor. Dükkan sahipleri borç batağına girmiş, isçiler işsizlik korkusuyla yaşıyor iken, sol partiler ve medyaları yeni özgürlük mücadelesi adı altında, doğmak üzere olan hayatı yok etme hakkı için mücadele ediyor.
Hiç bir zaman olmadığı kadar, her ırktan, milletten, dinden yabancı uyruklu insanların siyasette, medyada, iş hayatında en görünür ve etkili pozisyonlarda olmalarına rağmen (tabii yaygın liberal ve sözde sol ideolojiye uydukları takdirde), sanki 19. yüzyılın Teksas’ıymış gibi sürekli karamsar bir tablo çiziliyor. Sol partiler yapıcı ve toplumsal uzlaşıya hizmet edecek politikalar üreteceğine, absürt ve şımarıkça isteklerin sözcüsü olmayı tercih ediyor.
Çin dünyanın ekonomik motoru olurken, Türkiye ve Rusya büyük çaplı teknolojik ve askeri işbirliğine hazırlanırken, Almanya’yı bir şuursuzluk sarmıştır. Devlet mekanizmalarını çalışmaz hale getiren, toplumun tüm aygıtlarını pasifleştiren bu atmosfer içinde, 100 yıllık çocuk kahramanı Arı Maya’da düşmancılık veya Astrid Lindgren’in yüz binlerce Alman ve Almanya’da yetişen diğer uyruklu çocukları etkilemiş güçlü cesur kız Pipi Langstrumpf’da ırkçılık tespit etme çalışmaları önem kazanıyor. Bir tarafta önümüzdeki yüzyılın, hatta yüzyılların stabil ve yaşanır Avrasya’sını ve dünya düzenini inşa etmek için kafa yorulurken, diğer tarafta aslında hiç bir sorun teşkil etmeyen geleneksel çocuk hikayeleriyle uğraşılıyor.
MİLLİ DEVLETİN REDDİ ELİTİST BİR APTALLIKTIR
Eski meclis başkanı Thierse yaptığı eleştiriden sonra, parti yönetiminden gördüğü saygısızca tepkinin yanında yüzlerce eski SPD’liden teşekkür mektubu da almış. Ancak partisi SPD’nin bu saatten sonra Thierse’nin bu önemli uyarısına tekamül etme ihtimali fazlasıyla şüphelidir: “Milli devlet bir gerçektir, bizi ancak milli sosyal devlet kurtarabilir. Bunu görmek istememek elitist bir aptallıktır.”