23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sosyal paylaşım siteleri ve gözetlenen insan

Koray Gürbüz

Koray Gürbüz

Eski Yazar

A+ A-

Günün herhangi bir saatinde, herhangi bir şehirde ve herhangi bir toplu taşıma aracında karşılaşacağınız manzara üç aşağı beş yukarı aynıdır: Kafasını öne eğmiş, akıllı telefonlarına bakan ve gözleri dışında en çok baş parmaklarını kullanan yüzlerce, binlerce insan.
Elbette bu durum Türkiye’ye özgü değil. Küreselleştiği iddia edilen dünya; zenginlikleri, adaleti, özgürlükleri kürenin her yerine götürememiştir ama küresel dünyada her sınıftan insan için sosyal paylaşım sitelerine üye olmak ve afilli bir profil oluşturmak artık çocuk oyuncağıdır. İsveçli işçiyle Iraklı işçi aynı refah seviyesine hiç ulaşmasa da ikisi de aynı anda örneğin Facebook’a üye olabilirler ve bir yandan arkadaşlarının paylaşımlarını “dikizleyip” diğer yandan da kendilerini “teşhir” edebilirler.
Bu anlamda dünya, sosyal medya sitelerinin kullanımı ve bireysel/toplumsal etkileri bağlamında küresel bir köydür aslında.
Sosyal medya siteleri her şeyden önce tüm kavramları değiştirerek işe başlar. Örneğin “konuşmak” kavramı sesle iletişim anlamına gelirken “yazılı konuşma” ya da “chatleşme” sesle iletişimin yerine geçer. İnsanoğlu fark etmeden sembollere yeni ve derin anlamlar yüklemeye ve insanı insandan uzaklaştıran yeni bir “iletişim yöntemi” geliştirmeye başlar.
Bu yeni dönemde insan, başka insana “aracısız” olmadan yaklaşamaz. Örneğin Facebook’ta 500 arkadaşı vardır ama o arkadaşların en fazla birkaç tanesiyle yüz yüze görüşür ya da telefonla iletişim kurabilir. Arkadaş kavramı da anlam değiştirir ve hayatları boyunca yüz yüze gelmeyecek insanlar birbirlerini “takip etmeye” başlarlar. Artık insan, insandan uzakta kaldıkça kendini güvende hissetmektedir zira “aracısız iletişimi” deneyimleme imkânı her geçen gün sınırlanmaktadır. Özellikle büyükşehirlerde her şeyini akıllı telefon vasıtasıyla paylaşan, takip eden yeni bir nesil ortaya çıkmaktadır. Öyle ki bu yeni nesil en samimi ve güzel tebessümlerini ancak akıllı telefonlarına bakarken gösterirken kafalarını telefondan kaldırır kaldırmaz suratları asılmaktadır. Hatta öyle bir noktaya geçilmiştir ki internet bağlantısının olmadığı metro gibi yerlerde dahi başkalarıyla göz göze gelmek yerine telefonun şifresini giren, uygulamalar arasında amaçsızca gezinen ve ineceği durağa kadar telefonuyla oynayan insanlar ortaya çıkmıştır. Muhtemelen yakın gelecekte, eğer hala bugünkü anlamda tüm çalışanların bir araya geldiği “işyerleri” kalırsa, aynı işyerlerinde çalışan insanlar birbirlerini hiç görmeden sadece bilgisayarlar aracılığıyla iletişim kurabilecekleri bir düzeni de yaşamaya başlayacaklardır.
Tabi bu, yeni dönemin küçük bir yanı. Meselenin bir de “ücretsiz” olarak üyelik hizmeti sunan sosyal paylaşım sitelerinin bunu neden yaptıkları var. En özetle “ürün için para vermediğiniz her anda pazarlanan ürünün siz” olduğunu düşünmek yeterli olacaktır. Son zamanlarda Facebook kullanıcılarının tüm bilgilerinin belli firmalara satıldığı ve o şirketlerin de belli hedeflere uygun olarak tüm bu bilgileri işlediği ve hatta yönlendirme amaçlı olarak kullandığı ortaya çıktı. Ancak bu noktada şunu hiç unutmamalıyız: Bize sunulan ve sonu “özürle” biten skandallar buzdağının sadece görünen yüzüdür. Böyle skandalların en küçüğünün bile anlamı basittir: “Sanal alemdeki her adımınızı biliyorum. Hatta sizin kendinizle ilgili bilmediklerinizi bile!”
O halde tüm bu sanallaşma ortamında yaşanan her şeyi “Yeni Gözetim Toplumu” olarak ele almakta ve her bir gözetleme sisteminin de aynı zamanda “iktidar odaklarına” yeni hareket alanları yarattığını bilmekte fayda var.
Bilginin en büyük güç olduğu söylenen bir dönemde, gücün de sadece birkaç şirketin ya da seçkinin elinde toplanması halinde dünyanın nasıl bir yer olabileceğini düşününce belki de içinde “insan” olan her şeyi yeniden düşünmeye ve gelecekte ne gibi sonuçlar doğurabileceğine dair kafa yormakta da büyük yarar var. Aksi durumda “dünyanın tüketicileştirilen milletleri” arasında konumlandırılan ülkemiz, çok kısa bir süre sonra, “dünyanın köleleştirilmiş milletleri” arasında da yer alabilir. Hem de tüm bunlar, bizler “takip edeni takip edip, “like” atanlara “iki nokta üst üstü + parantez” gönderirken olabilir.