Sosyalist Enternasyonal ve Türkiye-(TAMAMI)
Türkiye’nin karışık gündemi içinde gözden kaçan ve CHP’nin işin aslını bilmeden başkan yardımcısı seçilmesiyle onurlandığını sandığı Sosyalist Enternasyonal öyle ahım şahım bir sosyalist grup değildir.
Bazı düşünürlere göre birinci Sosyalist Enternasyonel’in Karl Marx ve Lenin’in geliştirdikleri diyalektik, emeği insanın en kutsal değeri kabul eden Çarlık Rusya’sındaki halk ihtilalinden sonra bu yeni akıma karşı finans kapitalin bir tür “Tatlı su sosyalizmi” icadından başka bir şey değildir. Zaten bu nedenlerle 1. Sosyalist Enternasyonel’de Rusya Marxsist ve Leninistleri yoktu.
1917 devrimiyle başlayan yeni devir de Rusya’daki hem iç savaş hem de dış savaşlar nedeniyle Amsterdam’da toplanan 2. Sosyalist Enternasyonel’de Menşevikler - bireysel sosyalistler ve Bolşevikler- çoğulcu sosyalistler bulunmuşlardı. Devrim yerine oturduğunda Genel Sekreteri bile Rus olan 3. Sosyalist Enternasyonel Moskova’da toplandı. S.S.C. adını alan büyük devlet düzeninde Enternasyonal’in adı artık “Komüntern” olmuştu. Bu arada Sovyet liderleri Bolşevikler- çoğunluk- Menşevikleri- azınlığı- dışlayarak Lenin’in Proleter devrimciliğini seçmişti.
Birleştiren noktalar
Bu süreçten önce başlayan Türk - Sovyet ilişkilerinin önemli niteliği ise kabaca söylenirse, ‘ulusal devlet, ulusal ordu ve ulusal devletin bağımsızlık’ ilkeleridir. İşte Mustafa Kemal’in Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla, 1917 Rusyası’nın birleştikleri nokta budur. Mustafa Kemal sosyalist olmamıştır. Dahası kurduğu Cumhuriyetin Kemalist ideolojisi hep barışçıl ve özgürlükçüdür, yansızdır. İki ayrı dünyanın ortak paydası, ulusçuluk, çoğulculuk, devletçilik ve bağımsızlıktı.
1922’den sonra Atatürk’ün yüzünü Batı’ya dönmesi ve çağdaşlığı ararken, Devletçilikle ‘teşebbüs-ü şahsi’ olarak adlandırdığı karma ekonomi modelinin ise sosyalizmle ilgisi tartışılır.
O halde sosyal demokrat olarak Sosyalist Enternasyonel’de yıllardır Türkiye’nin bulunması ne anlama geliyor?
Kılıçdaroğlu’nun 34. Kurultay’da ifade ettiği gibi, sosyal demokrasinin evrenselliği midir? Ya da sosyal demokrasi batının ‘tatlı su’ sosyalizmine ikinci başkan olmanın kıymet- i -harbiyesi ne ola ki?
CHP’de yeni dış politika mı?
Aslına bakarsanız CHP’nin önceki Genel Başkanı Deniz Baykal bağımsız Kürdistan tezini çürütürken Talabani ve Barzani salonu terk etmişti.
İşte bu Sosyalist Enternasyonal’in geçen hafta Güney Afrika’da yaptığı toplantıda Kürt konusunda şöyle bir karar alınmış:
“Kürt sorunu İsrail ve Filistin meselelerine benzemektedir. İran-Irak, Türkiye ve Suriye’yi temsil eden partiler (Sİ üyesi partiler kastediliyor), bir araya gelerek Birleşmiş Milletler’den ve diğer uluslararası kuruluşlardan yardım alarak “Kürt sorununu” çözmeye çalışsınlar.”
Aynı zamanda “Kürt Çalışma Grubu” yeniden kurularak uluslararası hukuka göre çözüm aramasını kararlaştırmasını önermişler!
Bir kere Kürt sorunu ile İsrail ve Filistin sorunları arasında benzerlik kurmaya çalışmak tarihi ve siyasi açılardan son derecede yanlış ve anlamsızdır.
Öte yandan, yukarıda sözü edilen kararlar açıkça bu sorunu uluslararası hale getirmek anlamına geliyor. Türkiye de CHP de şimdiye kadar buna daima karşı çıkmışlar, bu sorunun Türk Anayasası çerçevesinde çözülebileceğini savunmuşlardır.
Yeni CHP Başkanı sosyal demokrat olarak bu ‘tatlı su sosyalizmi’ içinde hangi dili konuşacak? Emperyalizmin para babası TESEV destekçisi Soros dilini mi, yoksa Türk dilini mi?