Yandex
16 Nisan 2025 Çarşamba
İstanbul 17°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Soykırım ve acıların turizmi

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Trump’ın Gazze’de yaşanan soykırım ve büyük acıyı utanmazca ticarileştirdiği ve zevkusefa dolu bir turistik klibe dönüştürerek Netanyahu’yla birlikte şezlonga uzandığı şu günlerde sinemalarımızda gösterime giren “Gerçek Acı” (A Real Pain), bir kez daha İkinci Dünya Savaşı’ndaki Yahudi soykırımının izini süren bir film. En iyi özgün senaryo ve yardımcı erkek oyuncu kategorilerinde Oscar adayı olan, Sundance’da jüri özel ödülü kazanan ve oyuncu-yönetmen Jesse Eisenberg’in imzasını taşıyan film, büyükannelerinin ölümünün ardından, atalarının çektiği acılardan oluşan “mirası” yakından görmek için ABD’den kalkıp Polonya’ya giderek “turistik tur atan” iki Yahudi kuzenin öyküsü etrafında şekilleniyor.

HOLOKOST ENDÜSTRİSİ ÇALIŞIYOR

Birçok yakın akrabası Naziler tarafından katledilmiş, anne-babası toplama kamplarına gönderilmiş siyaset bilimci Norman G. Finkelstein’ın meşhur kitabı “Holokost Endüstrisi” (çev: Utku Umut Bulsun, Kırmızı Kedi Yay.) Yahudilerin yaşadığı acı ve mağduriyetin maddi-manevi açıdan istismarını ve sömürüsünü teşhir eder bilindiği üzere. Kitabın adından da anlaşılacağı gibi Finkelstein, ABD ve Avrupa’da kurulmuş çoğu Yahudi örgütünün, Nazi zulmünü istismar ederek nasıl bir acı sömürüsü endüstrisi oluşturduklarını ve ideolojik-kültürel silah geliştirdiklerini anlatır. Filistinliler üzerinde uygulanmakta olduğu soykırım politikalarına nasıl bir kılıf bulunduğu, İsrail’in kurban devlet imajının nasıl pekiştirildiği sıralanır kitapta. Yahudi soykırımın acılarını yakından yaşamış biri olarak Finkelstein büyük bir itirazda bulunur çalışmasında ve soykırım üzerinden yapılan mağdur edebiyatıyla sağlanan rantı ifşa eder. Siyonizme göre soykırım acısı yalnızca İsrail’e aittir!

MAĞDUR EDEBİYATINA BİR TUĞLA

“Gerçek Acı” işte bu rantın ekmeğini yemeye çalışan filmlerden. İsrail’in Gazze’de çoluk çocuk demeden on binlerce sivili katlettiği bir dönemde “Yahudiler İkinci Dünya Savaşı’nda ne acılar çekti, o acıyı içimizde hissedelim” temalı filmlerin sayısındaki artış tesadüf mü sanıyorsunuz? Karakterleri çok farklı iki kuzenin rehber dahil yedi kişilik bir grupla çıktıkları Polonya turunda büyükannelerinin acısını hissetme çabaları, Nazilere karşı savaşan Yahudi kahramanların anısına dikilmiş bir anıttan Majdanek kampına kadar açılan yelpazede geçmişte olan biteni bir fotoğraf karesine sığdırma uğraşları, mağdur edebiyatı duvarına eklenen yeni bir tuğladan, mezarların üstüne konulan küçük taşlardan başka bir anlam ifade etmiyor sonuçta.

Jesse Eisenberg, günümüzde turistik tura indirgenmiş travmanın nesiller arasındaki yolculuğuna dair bir öykü anlatmak istemiş gibi görünüyor ama Kieran Culkin’le birlikte başrolü de üstlendiği “Gerçek Acı”da karakterlerin dramatik altyapılarını bir türlü kuramadığı için soykırım acısına dair ezberlenmiş reflekslerin ötesine pek geçemiyor. Claude Lanzmann’ın 1985 yapımı 9,5 saatlik belgeseli “Shoah”, toplama kamplarının günümüzdeki mekânları arasında uzun uzun gezinerek Filistin’deki İsrail zulmünün üstünü örtüyordu. Aradan 40 yıl geçti, Eisenberg’in 1,5 saatlik filmi de aynı işi yapıyor. Örneğin bu “acıların turizmi” turlarında, Yahudiler toplama kamplarına gönderilirken Polonyalıların onların evlerine mallarına mülklerine el koyduğu gerçeğine hiç değinilmemesi eleştirilirken ya da toplama kampına lüks bir trenle gidilmesinin yarattığı rahatsızlık gösterilirken bir anda yelkenler komedinin sularına doğru açılıyor ve tuhaf “acıyı bal eyleme” tavrına girilebiliyor. Genç rehber dışında (gruptaki Ruanda’daki soykırımdan kurtulan siyahi turist dahil) herkesin Yahudi olduğu bir turizm faaliyeti, kuzenler Benji ile David’in gevezelik ve suskunluk arasındaki tavırları gibi dram ile komedi arasında gidip geliyor. Korkunç olayların yaşandığı Majdanek kampının Polonyalıların yaşamlarına sakince devam ettiği Lublin kentinin sadece üç kilometre yakınında bulunmasının hayretle karşılandığı bu filmi öve öve göklere çıkaran yabancı eleştirmenlerin, burunlarının ucundaki büyük acıyı bir türlü görememeleri de ayrı bir sorun kuşkusuz ki.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız