22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Söyle sevda içinde türkümüzü

Selçuk Ülger

Selçuk Ülger

Site Yazarı

A+ A-

Almanya'daki ilk yıllarımda, Almanlar hiç üzülüp ağlamazlar sanırdım. Ulu orta ağlayan bir Alman'a rastlamayışımın da etkisi vardı belki bunda. Varsıl bir ülkenin gönençli insanları ne diye ağlayacaklardı ki hem! Ağlamanın, dövünmenin, umarsızlıkların salt yoksul coğrafyaların insanlarına özgü olduğunu düşünürdüm...

Zaman içinde taksi sürücülüğünün keskinleştirdiği gözlerle bakınca gördüm ki, varsıllık da her derdin umarı değil. Gamsız, duygusuz, ağzı ağzına kavuşmaz sandığımız Almanlar dahi kederleniyorlar, içleniyorlar, ağlıyorlar. Fakat, acılarını da tıpkı sevinçleri gibi gürültüsüzce, içten içe yaşıyorlar. Kuşkusuz, savaşın büyük yıkımlarının, yakın tarihte işledikleri ağır insanlık suçlarının ruh dünyalarındaki derin etkilerinden de kaynaklı bu ölçülülükleri...

Kuzeybatı Hastanesi'ne müşteri getirmiştim. Ön camdan vuran yaz güneşi dilimi damağımı kuruttu. Hazır boş park yeri bulmuşken hastanenin büfesinden bir koşu su alayım diye girdim içeriye. Doktorlar, hemşireler girişteki ilan levhasının önünde merakla öbek olmuşlar, levhanın en üstüne raptiyelenmiş beyaz bir mektup kağıdını okuyorlar. Okuyup bitirenin yüzünü hüzün kaplıyor, nemli gözlerini yanındakinden gizleyerek usulca ayrılıyor hasır levhanın önünden. Onca yıldır girer çıkarım bu hastaneye. Daha önce rastlamadığım bu durum merak uyandırdı bende. Su içmeye dahi vakit bulamayan onca doktorun, hemşirenin ne işi vardı burada?

Gidip suyumu aldım büfeden. Geri döndüğümde, beyaz önlüklü son iki doktor da söngün bakışlarla üroloji bölümüne doğru uzaklaştılar. Levhanın önünde bir başıma kaldım. Raptiyelenmiş kağıt sıradan bir duyuru değildi, bir teşekkür mektubuydu. Sağ üst köşesinde, masum yüzlü, gözlüklü bir kadının fotoğrafı vardı. Bu hastanede yenice ölmüştü. Taze acısının etkisiyle duygulu bir teşekkür mektubu yazmıştı kadının kocası hastane çalışanlarına. Karısına yangılı bu koca, sadece teşekkürünü değil gözyaşlarını da işlemişti dağınık satırlarına...

“Yıllarca süren mücadelenin, aylarca süren ıstırabın, haftalarca süren umudun, günlerce süren çaresizliğin ardından sevgili karım Heidi, 4 Ağustos 2018'de öldü.

Kırk yıl, yedi gün süren mutlu evliliğimiz son buldu. Ona daha fazla yardım edemedim, umar olamadım. Acı içindeyim... 

Yıllar boyu büyük mücadeleler verdi, son aylarında dayanılmaz sancılar çekti. Gücü, kuvveti tükendikçe, iştahı da kayboldu, hiç yemek yiyemez oldu. Gününe anlam katan yemekler, sevdiği şaraplar gibi yaşam istenci de çekilip gitmişti artık hayatından...

Öğretmenliği süresince insanlarla kurduğu sağlam dostluk köprüleri, kültürel birikimi, öğrencileri ve meslektaşları arasında hep hayranlık uyandırırdı. Ders yılı sonunda öğrencilerinden aldığı övgü dolu mektuplar, güzel 'karneler', onun ne denli sevildiğinin kanıtıydı. Mesleğinde daha iyi şeyler yapabilecekken, önce süreli, sonra da süresiz olarak ayrılmak zorunda kaldı okulundan...

Yıllarca anne babasını da, bakıma muhtaç kardeşini de hiç yalnız bırakmadı, özenle, sevgiyle ilgilendi, fedakarca yoldaşlık etti onlara. Çok konukseverdi. Ustalıkla hazırladığı eşsiz lezzette yemekleriyle konuklarını şaşırtır, etkilerdi...

Bana ondan kalanlar; onunla geçirdiğim güzel yılların anıları, üstümden hiç eksiltmediği sevgi dolu ilgisi, güzelim yemekleri ve onca yıl güler yüzle bana katlanışı...

Bunları benden ölüm bile alamayacak!

Yakınımızdaki, uzağımızdaki tüm dostlarımıza, komşularımıza, zor günlerimizde bize verdikleri destek için minnettarım.

Başta Kuzebatı Hastanesi olmak üzere, sağaltım için yıllarca gittiğimiz diğer hastanelerin aşağıda isimlerini andığım iyi yürekli, yetkin doktorlarına, yardımsever hasta bakıcılarına yürekten teşekkür ediyorum.  Hans-Georg L.”

Danışmada oturan görevliyle tanışıyorduk. Gizli sayılamayacak bu mektubun bir kopyasını alıp alamayacağımı sordum. Çekmecesinden mektubun tıpkı basımını uzattı. İlk isteyen ben değilmişim demek ki. “Sevgi dolu bir çiftti; yıllarca gele gide bütün personelle dost olmuşlardı, genç kadının ölümü bizleri de çok üzdü.” dedi.

Taksimin torpido gözünde Frankfurt'u epeyce dolaştı bu hüzün dolu mektup. Taksi duraklarında meslektaşlarıma, bazı eski müşterilerime bu duygulu mektubu okuttum. 

Yaşam yoldaşının ölümüyle sarsılan sadık bir eş, duyduğu acıyı, yaşamlarına ağmış güzelliklerle sarmalayıp hüzünlü bir sevda türküsü gibi duyumsatıyordu bizlere. Saklamaya değer bir mektuptu.

Çağrıştırdığı bir şiirle birlikte belgeliğime özenle yerleştirdim mektubu...

Söyle sevda içinde türkümüzü,
Aç bembeyaz bir yelken
Neden herkes güzel olmaz,
Yaşamak bu kadar güzelken?

İnsan, dallarla, bulutlarla bir,
Hep o maviliklerden geçmiştir
İnsan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?

Notlar:

Kuzeybatı Hastanesi, (Krankenhaus Nordwest) Frankfurt - Nordweststadt semtinde büyük bir hastane. 

Şiir: “Söyle Sevda İçinde Türkümüzü” Fazıl Hüsnü Dağlarca.