29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sözde eleştiri, güya muhalefet (1) -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Kimileri AKP iktidarının marifetlerini eleştirirmiş gibi yaparlar ama CHP’nin tek parti iktidarını yerden yere vururlar; cumhuriyetin kurucu kadrosunun yanında çanta taşıyıcısı bile olamayacak kadronun beceriksizliklerini, yolsuzluklarını güya ihbar ederken faturayı Kemalizme çıkartırlar. Üç gün, “sözde eleştiri” ve “güya muhalefet”e örnek saydığım iki yazıyı ele alacağım: Birincisi (bugün) Ahmet İnsel’in 7 Ekim 2012 tarihli Radikal İki’de yayınlanan “Suriye Bataklığı” başlıklı yazısı; ikincisi (yarın) E. Fuat Keyman’ın aynı gazetenin aynı sayısında yayınlanan “2023’e Doğru” başlıklı yazısı. Sözcüklerin altına saklanarak nasıl “tutmalaşıldığı”nı göstereceğim:

‘Suriye bataklığı’

Ahmet İnsel sözde eleştirisi: “En sonunda Türkiye komşusuyla savaşma noktasına geldi. Böyle bir durumun ortaya çıkmasına, Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmeyen ama uzun bir sınırı paylaştığı Suriye’deki yönetime karşı başlayan halk ayaklanmasında alması gereken mesafeli tavrı korumaması neden oldu. Komşularla sıfır sorun politikasının vardığı bu durum, bahanesi ne olursa olsun, yürütülen dış politikanın büyük başarısızlığı. İflası da denebilir.”

Kıvırtmayan, harbi eleştiri metni: “En sonunda AKP hükümeti komşusuyla savaşma noktasına geldi. Böyle bir durumun ortaya çıkmasına, Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmeyen ama uzun bir sınırı paylaştığı Suriye’deki yönetime karşı başlayan kimliği ve niteliği belirsiz silahlı isyana karşı alması gereken mesafeli tavrı korumaması neden oldu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun komşularla sıfır sorun politikasının vardığı bu durum, bahanesi ne olursa olsun, yürütülen dış politikanın büyük başarısızlığı. İflası da denebilir.”

Ahmet İnsel yazıyor: “Arap isyanlarının kıblesi konumunda olmak, anlaşılan Erdoğan hükümetinin başını döndürdüğü ve Ahmet Davutoğlu dış politika doktrini de buna uygun bir algı zemini yarattığı için, kısa zamanda Türkiye Suriye’de rejime karşı silahlı mücadele yürüten bir kesimin hamisi durumuna düştü. Ya da düşmedi, bilerek isteyerek girdi. Bu ikisi arasında sonuç itibarıyla bir fark yok.”

Gerçek eleştirmen yazıyor: “Arap isyanlarının kıblesi konumunda olmak, anlaşılan Erdoğan hükümetinin başını döndürdüğü ve Ahmet Davutoğlu dış politika doktrini de buna uygun bir algı zemini yarattığı için, Türkiye hükümeti kısa zamanda Suriye’de rejime karşı silahlı mücadele yürüten bir kesimin hamisi durumuna düştü. Ya da düşmedi, bilerek isteyerek girdi. Bu ikisi arasında sonuç itibarıyla bir fark yok.”

***

Gazetelerde yayınlanan anketlerin sonuçlarına göre: AKP seçmeninin % 28,7’si, hükümetin Suriye politikasını beğenmiyor. Bu oran, Türkiye genelinde % 64’ü buluyor.

Böyle bir anket sonucunu ben bile bildiğime, bulduğuma göre, Ahmet İnsel türünden bir yazıcı bunlardan nasıl habersiz olur? Türkiye halkının % 64’ü, AKP’ye oy verenlerin %28,7’si hükümetin Suriye politikasına karşı olduğu durumda ne Türkiye özne olabilir ne de seçmen halk. Özne (fail) Türkiye’yi yöneten AKP hükümetidir. Ama, bu gerçeği Ahmet İnsel türünden müflis entelektüeller gizlerler. Gizlerler, çünkü iktidarın gizli ortağıdırlar.

20 yıl önce R. T. Erdoğan

Geçen hafta yayınlanan “Recep Tayyip Erdoğan’dan Seçmeler” başlıklı yazılarımda adı geçen “2.Cumhuriyet Tartışmaları” adlı kitabı hatırlarsınız. Kitabı hazırlayanlar 430. Sayfada soruyorlar ve Erdoğan aynı sayfada cevap veriyor:

Soru: “Değişim tartışmaları yapılırken birbiriyle ilişkili iki değişik açılım daha ortaya çıktı. Bir tanesi Türkiye’nin emperyal bir vizyona sahip olabileceği iddiasını taşıyordu, buna bağlı olarak Neo-Osmanlıcılık tartışması yapıldı. Bu konuda ne diyeceksiniz?”

Erdoğan’ın cevabı: “Türkiye’nin emperyal bir vizyon taşıyacak bir gücü vardır. Hatta eğer Türkiye 2000’li yılların dünya ailesinde saygın bir üye olarak yer almak istilorsa (ki istemelidir) emperyal bir vizyon üstlenmeye mahkûmdur. Bu mahkûmiyetin gerekçeleri tarihtedir. Coğrafyadadır, etnik yapısındadır. Yetişmiş eleman gücü, genç nüfusu Türkiye’yi bu yönde zorlamaktadır. Hatta böyle bir vizyon kapsamına girecek diğer ülkeler ve insanlar için de tek kurtuluş kapısıdır. Bu nedenle biz hem dünya vatandaşı olarak, hem Müslüman olarak, hem Ortadoğulu olarak hem de tüm ezilmişler olarak Türkiye’yi çok önemsiyoruz ve zaten Türkiyeliler olarak da buna mecburuz!”

Emperyal vizyon

Yeni Osmanlıcılık zırvaları üzerine “The New Ottomans Co.” adlı bir yazı yazmış ve Gösteri dergisinin mart 1993 sayısında yayınlamıştım. “Dinozorca” (Telos) ve “Mahşerin Üç Kitabı” (Doğan Kitap) adlı kitaplarımda da yer alan bu yazıda, Muhteşem Süleyman zamanında halkını ot yemeye mahkûm eden Osmanlı’nın iç sefaletini anlatıyordum.

“Emperyal” (impérial), sözcüğü tek başına “imparatora, imparatorluğa değgin” anlamına geliyor ama yanına “vision” (vision: saplantı, saçma düşünce, ham hayal) sözcüğü gelince iş değişiyor. Karşımıza, aynı kökten türeyen “emperyalist” ve “emperyalizm” sözcükleri çıkıyor. Yani R. T. Erdoğan 1993 yılında, gözü başkalarının toprağında emperyalist düşünceli bir siyaset “komisi”ymiş.

Panislamist ve emperyalist! İşte bu nedenle “Yeni Osmanlıcı”, çağdışı bir saplantısı olan birini kendisine dışişleri bakanı yapmış.

Erdoğan, 1993’te olduğu gibi bugün de AKP sapkın vizyonunu İslâm âlemi için bir kurtuluş olarak görmektedir. Tam anlamıyla “Ayranı yok içmeye...” durumu. Böyle de, bu politikanın sonu felaket olur. Suriye ve Arap âlemi bataklığında AKP’nin yok olması ülkenin yararınadır. Ama Türkiye bu bataklıktan nasıl kurtulacak?