29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sözde eleştiri güya muhalefet (3) -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

AKP, üç dönemdir iktidarda. Abdullah Gül’ün kısa dönem (18.11.2012-11.03.2003) başbakanlığını bir yana bırakacak olursak, 14 Mart 2003 tarihinden bu yana sadece R.T. Erdoğan, 9 yıl, 8 ay, 10 gündür Türkiye Başbakanı!

Neden evet, neden?

AKP’nin, Milli Nizam ve Milli Selamet partilerinden, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan iki partiden (Refah ve Fazilet) herhangi bir farkı var mı? Yok!

14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan ve bu tarihten 14 ay sonra, 3 Kasım 2002 tarihinde seçim kazanan AKP, neden ve nasıl iktidara geldi ve neden 10 yıldır iktidarda?

İsterseniz etkenleri kabaca sıralayalım: 1. Seçim kanunu ve yüzde 10 barajı; 2.ABD ve AB’nin yaptığı ve hazırladığı program; 3. İmam-hatip ve ilahiyat mezunlarının seçimi AKP lehine etkileyecek görevlere gelmeleri; 4. Fettulahçı cemaat ile, başta Nakşibendî olmak üzere tarikatların yoğun desteği; 5. Ekonomik krizi kontrol ve disiplin altına alan üçlü koalisyonun tam zamanında düşürülmesi; 6. MHP’nin bu operasyonda oynadığı etkili rol; 7. CIA yönetimindeki yerli ve yabancı sivil toplum örgütlerinin ortak çabası; 8. Tarihle ve geçmişle yüzleşme programı çerçevesinde 1923-1950 Tek Parti döneminin yoğun ve sürekli olarak kötülenmesi, CHP ve Cumhuriyet’in suçlanması; 9. Ulusal devlet cumhuriyetinin sürekli suçlanması; 10. Askeri vesayet iddialarının cumhuriyet ve CHP ile ilişkilendirilmesi; 11. CHP ile TSK’nın AB’ye karşı oldukları propagandası; 12. Daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları, daha fazla inanç ve düşünceyi açıklama özgürlüğü taleplerinin ancak AKP sayesinde gerçekleştirileceği safsataları; 13. AKP’nin liberal ekonomi ve liberal politika hayranı olduğu propagandası; 14. 1923 cumhuriyetine ortak düşmanlık; 15. Neo-liberaller ile müflis solcuların AKP propagandası hizmetine girmesi; 17. Medyanın baştan çıkartılması ve satın alınması.

İktidara geldikten sonra

AKP’yi iktidara bu 16 madde getirmedi elbette. Biraz daha fazla kafa yoran kimse bir 16 madde daha bulur. AKP’nin ve atası olan partilerin iktidara hükümet etmek için değil rejim değiştirmek için gelmek istedikleri belliydi. AKP’nin hakkında açılan kapatma davasından önce bazı denemeler oldu. Anayasa Mahkemesi tarafından 30 Temmuz 2008 tarihinde kamuoyuna yapılan açıklamada, partinin temelli kapatılmaması, fakat hazine yardımının belirli bir oranda kesilmesi kararına varılmıştı. 6 üye kapatılması, 5 üye kapatılmaması yönünde oy kullanmışken, hazine yardımının kesilmesi hakkındaki oylamada 11 üyenin 10’u kesilmesi yönünde oy kullanmıştı.

Bu tarihten sonra AKP, Cumhuriyet’e karşı barbarca bir meydan savaşı başlattı. Cumhuriyet’e karşı kazandığı muharebelerden, ondan kopardığı topraklardan sonra, bu alanlara demokrasinin “d”sini bile getirmedi. TBMM’sini sözsüz, kulaksız ve dilsiz hale getirdikten sonra türlü oyunlarla yargı erkini de denetimine aldı. Artık Türkiye’de kuvvetler ayrılığı değil, üç kuvvetin tek kişinin elinde toplandığı bir rejim söz konusu.

Yargı konusu olduğu ve yargının aşamalı süreçleri devam ettiği için Ergenekon ve Balyoz davalarından söz etmiyorum. Ama işlevsizleştirilen sendikalar gerçeği var; hapishanelerdeki gazeteciler var; susturulup ezilen ve ortaöğretime dönüştürülen üniversiteler var; biber gazına hedef olan öğrenciler, işçiler ve memurlar var; hapishaneleri dolduran muhalif ve gösterici öğrenciler var...

Var ama AKP ile tutması liberal ve müflis solcu kalemler hâlâ tek parti döneminin CHP’sini, 1921-1950 döneminde yapılan işleri, devrimleri, tepeden inme işleri, jakobenlikleri eleştirmeye devam ediyorlar. AKP’ye sözüm yok! Benim sözüm utanmaz ve arlanmaz müflis solculara ve şaşkın liberallere: Tepeden inmecilerin, jakobenlerin en yenisi ve en azgını karşılarında duruyor ve onlar hâlâ onun rakipsizliğinden, alternatifsizliğinden söz ediyorlar. Gözlerinin önünde AKP’nin gayri meşru işleri tepe tepe yığılırken, onlar hâlâ CHP’yi, tek parti dönemini, İttihat ve Terakki, İstiklal Mahkemeleri, Kürt İsyanları, Takrir-i Sükûn Kanunu’nuyla eğleniyorlar.

Yeter artık!

AKP işçi düşmanı yasalarını geçirmek için Meclis’teki çoğunluğunun yanına polis şiddetini

ekleyerek işçi sınıfını susturmak istiyor. Meclis’te görüşülen işçi haklarını budayan Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nı protesto eden DİSK ve Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) üyelerine AKP’nin polisi biber gazlı, coplu müdahalede bulunup tazyikli su sıkıyor. AKP hükümeti illeri, ilçeleri budayarak kendi yararına çıkarıp-topluyor. Muhalefetin elindeki belediyeleri ele geçirmek için türlü fesatlar çeviriyor. İstemedikleri halde bazı kentleri büyükşehir statüsüne sokuyor. İllerin, ilçelerin sınırlarını değiştiriyor. Ama bazı ulufeci kalemler, hâlâ AKP’nin rakipsiz ve alternatifsiz olduğunu yazıyorlar!

Son zamanlara kadar AKP’yi koşulsuz savunan Ahmet Altan, şimdi, “AKP’ye, demokrasiden, insan haklarından, eşitlikten, özgürlükten uzaklaştığı için karşı çıkıyorum” (Taraf, 10.10.12) diye yazıyor. İyi de, AKP, bu erdemlere ne zaman sahip oldu ki?

“Tarihin doğallaşması süreci sancılı oluyor ama suni yapıların çözülmeye başladığı, tarihin doğal seyrine oturmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz” diyen Davutoğlu, AKP’nin emperyalist saldırgan politikasını dünyaya ilan ediyor.

NOTA BENE: Her çirkinliği “Kemalist” sıfatıyla, “Kemalizm” sözcüğüyle tanımlayan bir yığın budala var. Bunlara göre mevcut durumun tanımı: Kemalist Devlet ve İslâmcı Hükümet! Devlet gerçekten mel’un ve örgütlü Kemalist olsaydı, İslâmcı AKP iktidara gelebilir miydi, a budala?